Çanakkale Kaz Dağları'ndaki Kanadalı Alamos Gold şirketinin altın madeni açma tartışması devam ediyor. Madencilik konusuna farklı açıdan bakan Maden Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Aykut Akdemir, 'Sanayileşmeyen bir ülkenin, sanayisi olmayan bir ülkenin madenciliği sömürge madenciliğidir. Çıkarırsınız, konsantre satarsınız. Onlardan da ürün alırsınız. Biz ısrarla şunu söyleriz, madencilik kendi ülke sanayisinin ham maddesini karşılamak için yapılmalı' dedi

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği'ne (TMMOB) bağlı Maden Mühendisleri Odası'nın Türkiye'deki 5 şubesinden biri İzmir'de. Odanın Türkiye genelinde yaklaşık 24 bin üyesi bulunuyor. İzmir şubesinin 3 bin üyesi var. Madencilik çeşitliliğinin en çok olduğu bölgenin Ege olduğunu söyleyen Şube Başkanı Aykut Akdemir, en zorlu sürecin de yine Ege'de olduğuna dikkat çekti. Çanakkale'deki tartışmanın Diyarbakır'da, Adıyaman'da yaşanmayacağını ifade eden Akdemir, çünkü bu bölge insanının bilinçli olduğunu söyledi. 2016'dan beri Şube Başkanlığını sürdüren Akdemir'le madencilik faaliyetlerinden, çevre sorunlarına kadar bir çok konuyu konuştuk. "İhtiyaç varsa madencilik yapılsın" görüşünü savunan Akdemir'e göre, konfor durdurulmazsa ülkenin paraya ihtiyacı bitmez, yani madencilik faaliyetleri de devam eder.

Madencilikle insan arasında nasıl bir ilişki var?

Öncelikle madencilikle insan arasındaki ilişkiyi kurmak gerekiyor. Madencilik, çevreden daha çok insana hizmet veren bir sektör. İnsanla var olur, insan yoksa madencilik de yoktur. Madencilikle elde edilen her türlü kazanç ve fayda insan için. Bunun dışında en çok konuşulan mesele çevre kavramı. Çevre, insanoğlunun olduğu bölgedeki doğal yaşamın sürdürülebilirliği üzerine kurulu bir mekanizma. İnsan da doğayı kirletir ama doğanın bir parçasıdır. İnsanın yaptığı faaliyetlerin bir kısmı doğaya katkı sağlarken daha fazla bir kısmı da doğaya zarar vermekte. İnsanın yaşamı için her türlü faaliyet tarımdan madenciliğe kadar, barınma da dahil olmak üzere doğayla çelişir. Tarımın, doğaya zarar vermediğini söylemek de doğru değil. Tarımsal faaliyet yenilenebilir bir ürün olsa da ürünü artırmak için gübresinden sulamaya kadar doğal dengeye müdahale ederek kirletiliyor. Her sektörde bir şekilde fayda zarar ilişkisi mevcut. Madencilikte de bu mevcut. Madencilik faaliyetleri doğayı değiştirir. Yer altında ya da yer üstünde konumu neyse artık her türlü topografyayı değiştirirsiniz. Ellenmemişkenki görüntüyle madencilik faaliyeti sonrasındaki görüntü farklıdır. Üretim aşamasında da işletme devam ettiği sürede pek de güzel bir görüntü oluşmaz. İyi açılmış, iyi işlenmiş bir maden, bir maden mühendisi için iyi bir görüntüdür. Ama madencilikle ilintisi olmayan bir kişi için de o görüntü çok kötüdür. Maden olduğu yerde işlenir ve yerine bir daha konulamayan kaynaklardır. Tarımla ya da ormancılıkla aradaki fark budur. Tarımdan her yıl ürün alırsınız. Ormancılık da bir işletmedir. Ormanlar ülkenin bir gelir kaynağıdır. Madenciliğin böyle bir döngüsü yok. Madencilikte aldığınızda yerine koyamazsınız ya da artık yenilenemez. Milyonlarca yıllık bir oluşumdan bahsediyoruz. Hiçbir şekilde kayıp verilmeden kullanılması gereken kaynaklar. İhtiyaç yoksa üretilmez. Durduk yere maden üretelim denmez. Mevcut dünyadaki ekonomik sistem içerisinde kendisi dışında pazar oluşturabilen ürünler, stratejik madenler gibi. Bunların farklı bir şekilde değerlendirilmesi gerekir.

Madencilik nasıl ortaya çıktı?

Madenciliğin gelişimiyle insanlığı gelişimi eşdeğerdir ama şu an kullandığımız bütün teknolojik konfor savaş ekonomisi üzerine kurulmuştur. Çeliğin gelişmesi savaş üzerine, silah yapmak üzerine. Cep telefonunu kullanıyoruz ama bunlar ilk başta orduların kullanımı için yapılmıştır. Öncelik ordunun iletişimi içindi. Medeniyet tarihinin bütün gelişimi savaş süreçleridir. Her savaş sonrasında yeni bir teknoloji ortaya çıkarmıştır. Madencilik faaliyetleriyle gelişti bütün bunlar. Konfor madencilikle gelişiyor. Telefondan inşaata kadar madencilikle elde edilen ürünler kullanılıyor. O yüzden değerli ve önemlidir.

Bakış açısına göre

Doğağa zarar vermiyor mu?

Madencilik insana ve medeniyete katkı sağlarken doğayla çok da uyumlu değil. İşlem yapılırken uyumlu olmamız muhtemel değil. Doğaya zarar veriyoruz. Topografyayı bozuyoruz. Ama kirleticilik kavramı çok daha farklı. Asıl bunu tartışmak gerekiyor. Şu an gündemde olan da bu. Bir maden işletmesi bir yere ne kadar zarar verir? Evet görüntüyü bozar ama işletmedeki faaliyet bittikten sonra orası tekrar birebir topografayla aynı olmasa da toprak örtüsüyle beraber yeniden flora fanusuna kavuşur. Ordaki rezerv bittikten sonra dönüştürülür. Bunun bir çok örneği de var.
Türkiye'de maden sahaları genelde ormanlar içinde kalır. Orman Genel Müdürlüğü tasarrufundadır. Bir kısmı Milli Emlak'a ait. Diğerleri de tapulu araziler. Kaz Dağları'ndaki maden işletmesinin olduğu yer OGM'nin tapusunda.

Gelişmekte olan bir ülke olan Türkiye'nin madene ihtiyacı var mı?

Bu konuya baktığımız yer önemli. Maden Mühendisleri Odası'nın görüşünden önce kendi açımdan şöyle değerlendiririm. Mühendislik, planlama üzerine kuruludur. Mühendisi diğer insanlardan farklı kılan şey ölçmektir. Sen bir şeye az çok diyebilirsin ve bu şekilde yaşamını devam ettirebilirsin. Bir mühendis az ve çok kavramlarını kullanmaz. Biz ölçülerle konuşuruz, bir metre, iki ton, üç ton. Somutlaştırmamız gerekiyor. İhtiyaç kavramı planlama işi. Ülkenin madene ihtiyacı var mı diye sorduğumuzda gelirleri ve giderleri bilemiz gerekir. Devletin topladığı vergi gelirdir. İhracatan gelen üründen gelen para da gelirdir. Bu ülkede en çok parayı devlet harcar. Devletin giderlerini derleyip toparlarsanız eğer cari açığın kapanması muhtemel mi? Evet. Böyle bir durumda ülkenin paraya ihtiyacı var mı yok mu sorusunu yanıtlamak için bu dengeyi bilmeye ihtiyaç var. Bu dengeyi bilmesek bile, bunu siyaseten bir tercih nedeni olarak kabul edebiliriz. Kendini iktidara yakın hisseder, şu anki para harcama şekline de tamam diyebilsen bile her koşulda zenginlik ya da konfor keyifli bir iştir. Şu anki giderleri kısıp para harcamayın, memlekete harcayın dediğinizde bir şeyler rolentiye girer. Ama o da yetmez insana, hiç birimiz maaşının eksilmesinden yana değiliz. Daha da yükselsin, yaşam standardımız yükselsin isteriz. Konforu durdurmazsak ülkenin paraya ihtiyacı bitmez.

Yaşam standartı

İnsan doyar mı? Daha fazlasını istemez mi?

Yeteri kadar diyerek yaşamıyoruz. Kimse böyle yaşamıyor. Bir kişinin bir evi varsa ikincisini almak için çalışır. Bu mantalite olduğu müddetçe, bu duyguyu köreltmediğimiz müddetçe zenginlik kavramı yeni bir hal almaz. En büyük zenginlik gönül zenginliği deriz de kimse bunu uygulamaz. Gönül zenginliği diye bir kavram yok. Maddi metaryallerle zenginleşmek ister insan. Konforla, yaşam biçimiyle zenginleşmek ister. Bana göre zenginlik yaşama güvencesi, eğitim ve sağlığın ücretsiz olmasını beklerim. Eğitim ve sağlık ücretsizse, işsiz kalsam bile devlet beni ölmeyecek kadar yaşatacaksa benim standardım budur. Bindiğim arabanın kalitesi, oturduğum evdeki klozetin konforuyla uğraşmam. Ama bu ülkede bunlar söylense bile herkes daha üst düzey bir konforda yaşam için çaba sarfediyor. Bu noktada ülkenin paraya ihtiyacı var mı? Sorusunun cevabı, ülke nin paraya ihtiyacından daha çok ülkenin konfor taleplerinin karşılanması üzerine kurulması lazım.

Madencilik sektörünün ülkeye katkısı nedir?

Yüzde 2-3. Avrupa'ya o kadar çok çimento gidiyor ki, çimento ihracatı madencilik sektörüğne dahil değil. O kaleme girmiyor. Seramik, Avrupa'nın en büyük üreticilerindeniz ama dahil değil. Çelik, madene girmiyor. Ülkenin madencilikten kazandığı para ne kadar ki diye sorabiliyoruz. Maden size ait bir şey. Bir tek iş makinleri var yurt dışından gelen. Başka harcamanız yok. Madencilikte dışa bağımlılığımız yok.

Muhalefet ile gelişti

Türkiye'de maden işletmeciliği dünyaya göre nasıl?

1991 yılında Bergama'daki maden işletmesiyle başlayan bir süreçtir bu. Madenciliğe muhalefet edildikçe yenilendi ve gelişti. Yanlışlar düzeldikçe madencilik gelişti. Avrupa'da en iyi madencilik Türkiye'de yapılıyor şu anda. Türkiye'de maden işletmelerinde özellikle altın madeni işletmeleri dünya standartları üzerinde çalışır. Bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Kömür madeninde o kadar dürüst değiliz. Alamos'un buradaki firmalarıyla dünyadaki diğer işletmelerini karşılaştırdığınızda Türkiye açık ara öndedir.

Kömür madenciliğinde insan güvenliği çok önemli değil herhalde?

O konuda yanılıyorsunuz. İş kazalarında en yüksek oran inşaat ve metal sektörüdür. Madencilik değil. Biz hata yapmıyor değiliz. Her olay bizizm hatamızdan kaynaklanıyor, bunu kabul etmek gerekiyor. Soma faciası olmayabilirdi. Olsa bile bu kadar insan ölmeyebilirdi. Doğru planlanmış olsaydı, kaza yakınındaki ilk insanlarda ölüm olabilirdi ama daha doğru planlanabilir, bu kadar insan ölmeyebilirdi. Bu noktada maden mühendisleri sorumlu. Biz sistemin bir parçasıyız. Mühendis arkadaşların yetkilerini kullanabilecekleri şeyler sınırlı olduğundan kaynaklı, müdahale edemedikleri sorunlardır bunlar. Biz mühendisler bu işin projesini hazırlayanlarız ama ana karar vericiler bizler değiliz. Kararı yine tepedeki birileri veriyor. Sistem yürürken kararı güç odakları veriyor. Orada insan ölmesini isteyecek kötü mühendis yoktur. Para hırsı olan bir mühendis bile madene beraber girdiği arkadaşını öldürmek istemez. Sizin hiç etiğiniz yok mu diyorlar. Sabah işe gittiğimde işsiz kalacaksam ne kadar direneceğim ben? Benden çok var. Ben gidersem diğeri gelir. Bunu birine yaptıracaklar.

Türkiye'de aynı şartlarda çalışacak olsa yabancı mı yoksa Türk bir şirketin mi altın çıkarmasını istersiniz?

Bir, böyle bir tercihte bulunmak istemem. Bu konuda bir isim ya da alan belirtmek yerine nitelikleri tespit etmek daha doğru olur. Nitelikleri tanımlamak lazım. Sermayenin yerlisi millisi söz konusu değil. Yabancı firma da olabilir, yerli firma da olabilir. Altını ürettikten sonra, artık onun, benim değil, devletin de değil. Bu anlamda yabancıyla yerli arasına fark koyabilir misin? Hayır koyamazsın. Onun için yabancı ve yerli firmayı tartışmak yerine firmanın niteliklerine bakarım. Türkiye'deki mevzuat dünyadaki bir çok ülkeden daha iyi. Bazı eksikleri olsa bile iyi. İş güvenliği mevzuatında da iyiyiz ama biz Türkiye'yiz. Mevzuatı uygulama gibi bir becerimiz yok. Kitapta yazan gibi değil. Mevzuat ertelenebiliyor, göz yumulabiliyor. Devlet, denetleme becerisinden yoksun. Ülkede, devlet denetlemesine ve hukuka güven yok. Şirket noktasında ise işe başladığı hassasiyetle bitirecek şirkete ihtiyaç var. Yabancı firmanın denetlenmemesi için hükümetle ilişkisinin iyi olması lazım. Yerli firma sözkonusu olduğunda hükümetten yana olmayan bir firmanın iş yapması tartışmalı. Bizim dışımızda bir tartışma bu ama ben niteliği şurda koyarım, denetlenebilirliğin önünü açık bırakması gerekir. Firma, başladığı ilkelerden vazgeçmeyecek şekilde devam etmeli.

Kaz Dağları direnişini nasıl gözlemlediniz?

Muhalefet ve denetim süreci yalnızca devletin görevi değildir. Devletin asli görevidir yapması gerekir ama bunu hatırlatacak olan da sektör ve aynı zamanda da oradaki halk. Kamu kurumları, yerel demokratik güçler. Şu an altın maden ocağının açılmasını istemeyen arkadaşlar, orası açılmasa bile muhalefeti devam ettirmeleri gerekir. İhtiyaç olan şey bu. Saman alevi gibi olmamalı. Açılması durumunda da çalışıyorlar biz ne yapalım diye bırakmamalılar. Süreç her ne olursa olsun muhalefet sürecinin sürdürülebilir, sorgulayabilir ve denetleyebilir olması lazım. Firmanın da burada yapması gereken şey şeffaf olmalı.


Altın nerelerde kullanılıyor?

Altını takıda görebilirsiniz, onun dışında kullanıldığı yerleri göremezsiniz. Şu an dünya üzerindeki altının yüzde 1,5-2'si sanayi sektüründe yani iletişimde, uzak teknolojisinde kullanılıyor. Yüzde 8'e yakını takı sektöründe kullanılıyor. Bunda da iki ülke var biri Türkiye, diğeri Hindistan. Bu ülkelerde altın görünür şekilde takı olarak kullanılır. Geriye kalan yüzde 90'lık miktarsa merkez bankalarında bekler. Ekonominin rölantisidir. Ne kadar çok altınınız varsa sistemde konum alırsınız. Kapitalist ekonomik sistemin değişim, dönüşüm ve denge unsurudur. Yüzde 90'lık birimin dünya üzerindeki dolaşımını ekonomistlerin yanıtlaması gerekiyor. Altın, olmasaydı ne olurdu sorusuna ekonomistlerin konusu. Altın konusunda bildiğim tek şey var, Kaddafi petrolü satarken, 'Petrolü artık dolarla değil altınla satacağım' dedi, senesi dolmadı. Altına dair fazla üst perdeden bir şeyler söylemeye gerek yok. Altının hizmet ettiği nokta burası. Madenden çıkan altın rafineride işlenip altının sahibine geri veriyor. Altının sahibi bunu istediği gibi kullanır. İster Merkez Bankası'na verir ister yurt dışına satar. Keşke şu olsa, ülkeden çıkan altın Merkez Bankası'na girse, üreten de parasını alsa. Böyle bir sistem olsa şu anda bunların hiç birini tartışmazdık. Şu an serbest bir dolaşım var. Altın da serbest dolaşıyor.   


Kendimiz için çıkarmalıyız

Afrika'da da altın çok ama neden yoksulluk var?

Madencilik kavramıyla madencilik sektörünün hizmet ettiği sektörlerle aradaki ilişkinin doğru kurulmasını istiyoruz. Bu ilişki kurulmadan, madencilikle ilgili görüş beyan etmek, bir çevre olayı gibi zarar vermesin demek doğru değil. Bunun en bariz örneği enerji. Sanayileşmeyen bir ülkenin, sanayisi olmayan bir ülkenin madenciliği sömürge madenciliğidir. Çıkarırsınız, konsantre satarsınız. Onlardan da ürün alırsınız. Biz ısrarla şunu söyleriz, madencilik kendi ülke sanayisinin ham maddesini karşılamak için yapılmalı. Öncelik bu olmalı. Etibank'ta hedef buydu ama özelliştirmelerle kesintiye uğradı. Şu an yapılan yerler var. Maden yerine kunulamayan bir ürün. O yüzden çok iyi değerlendirmek gerekiyor. Kendimizin kullanması en doğrudur.