Artık adına "Sarı Dalga'mı" dersiniz "Sarı Yelekli İsyan'mı" dersiniz bilemem. Gerçek olan ise hepimizin bildiği üzere Fransa'nın başkenti Paris'te sarı yelekler giymiş protestocuların ortalığı birbirine kattığıdır.
Hem de o güzelim Paris'in ta göbeğinde özellikle de Eyfel Kulesi'nin çevresinde akıl almaz yoğunluktaki tepkici gruplar üç haftaya yakın bir zamandır polise karşı çatışmalarını sürdürmekteler.
Fransız halkının haksızlıklara karşı her zaman isyan derecesinde tepkili olduğu tarihsel bir gerçektir. Fransız ihtilali gibi dipten gelen bir isyan sonucu oluşan gelişmeler tarihsel bir gerçek değil midir? Bastil İsyanı; büyük devrimi ateşleyen bir dip dalgası olarak düşüncemizin en belirgin örneğidir.
Dikkatinizi çekerim Fransa'da daha sonraları da yaşanan değişik devrim hareketleri tarihteki yerlerini almışlardır. Büyük Fransız Devrimi'ni izleyen Napoleon Bonaparte'ın imparatorluk döneminden sonra oluşan krallığın 1848'de devrilerek cumhuriyetin yeniden kurulması ve ardından 1871'de Paris'te "Paris Komünü" adıyla anılan bir işçiler yönetimi söylemek istediklerimin en belirgin örnekleridir.
Aslında bu konuda sıralanacak daha pek çok halk hareketinin varlığını unutamayız. İşte yakın tarihten bir diğer örnek de 1968 yılında gene Paris'te başlayıp tüm Avrupa'ya sıçrayan ve hatta ülkemizde de etkileri görülen öğrenci hareketleri söylemek istediklerimizin bir başka yönüdür.
Günümüze gelirsek bizim kamuoyumuz Fransa'daki olayları değişik pencerelerden seyrederek değerlendirme durumunda kalmıştır. Özellikle iktidarın görsel ve yazılı yandaş medyası olayların gerçek nedenlerini açıklamak yerine polisin yaptığı orantısız müdahaleyi dillerine dolamışlardır.
Bakınız yandaş medyanın en önde gelen gazetelerinden birinin Pazar günkü sayısından bir örnek vereyim sizlere. O sayıda yer alan bir başlığı buraya aktarırsam ne demek istediğimi daha rahat anlatabilirim. Paris'te olanlar kast edilerek nasıl bir başlık atılmış? SARI YELEKLİLERE GAZLI MÜDAHALE; haydi gelin de daha haftası bile dolmayan Aydın'da jeotermal enerjiye karşı köylerini savunan bir avuç kadına yaşlı genç ayrımı yapılmaksızın uygulanan gazlı müdahaleyi anımsamayın. Hak severlikten bu denli uzak kalmanın akla uygun bir gerekçesini bulabilir misiniz?
Gene yandaş basından bir başka örnek daha vereyim isterseniz. Biliyorsunuz Fransız polisi 1500 kişiye yakın sayıdaki göstericiyi ters kelepçe ile tutukladı bu olay bizim yandaş basında hem de koskocaman resimlerle desteklenen bir numaralı haber olarak yerini almadı mı? Üstelik işlenen tema yani verilmek istenen mesaj da "Bakın işte Fransız polisi de yapıyor" şeklinde olmaktaydı.
Bu anlayışa göre; onlar yapıyorlarsa bizim yaptıklarımız da normal sayılmalıydı!
AKP Genel Başkanı, Sn. Cumhurbaşkanımızın olaylara yaklaşımı da bir ölçüde buna benzemekteydi. Ne diyordu anımsayalım mı? Soruyordu Cumhurbaşkanımız: Bizim polisimizi kritik eden, onları kötüleyen batı toplumu ve medyası şimdi Fransız polisinin yaptıklarına neden ses çıkarmıyor? Bu duruma göre anladığım kadarıyla bizim Cumhurbaşkanımız için olayların nedeni önemli değil ancak Fransız Polisinin yaptıkları daha önemliydi.
***
Oysa; Fransa'daki olaylar bambaşka nedenlere kısacası Fransız halkının haksızlıklara karşı direnme hakkının dışa vurulması olarak değerlendirilmeliydi.  
Nitekim; olayların asıl nedenlerini araştırırsak halk yaşam sıkıntılarına çözüm istiyor, eşitlik ve adalet talep ediyor, alt tabakada yaşayanlar üst tabakaya karşı tepkisini gösteriyor olmalıydılar. Olayları gerçek anlamıyla ancak bu türlü değerlendirebiliriz.
Esenlikle kalınız...