31 Mart Seçimleri bitti diyemiyoruz. Bu köşe yazısı kaleme alındığı anda siyasal iktidarın kaybettiği bölgelerde seçime itirazlar nedeniyle sayımlar devam ederken, kazandığı yerlerde yapılan itirazlar bir bir reddediliyor, yeni bir "ileri demokrasi" uygulamasıyla tarih yazılıyordu.

31 Mart Seçimleri ile ilgili çok şey söylenebilir; söyleyeceğiz de. Öncelikle seçim sonuçları ile ilgili ilk düşüncelerimizi listeleyelim.

Seçimler, AKP'nin sandıkta yenilgiye uğratılabileceğini açıkça gösterdi. Ancak, yenilgiye uğratmak için salt çoğunluk ötesi bir oya ihtiyaç duyulduğu konusunda bir algı oluşturdu. Bu algı, bir sonraki seçimlerde muhalif seçmenin mobilizasyonu için önemli bir katalizör işlevi görecek. Muhalif olup seçime küsen, seçime gidip iktidara gelmesi olanaksız siyasi partilere yönlenen ve iktidarı destekleyip onun seçim sonrası tavrını içine sindiremeyen kitlelerin muhalif bir siyasal zeminde buluşabilmeleri artık daha mümkün. İktidar bloğu, seçim sonuçlarını kabullenmedikçe, kendi bloğunun merkezini bir arada tutup, çevresinin dağılmasına yol açarken, rakip bloğu çelikleştiriyor.

Seçim sonucunda AKP tarafından adalet kavramına vurguyla yapılan itirazlar, AKP'nin adalet kavrayışı konusundaki toplumsal algıyı perçinledi. Adalete ikircikli bir tavırla yaklaşanların kontrolündeki bir hukuk sistemiyle adaletin inşa edilemeyeceği varsayımı toplumsal düzlemde yaygınlaşıyor. Yoğun olarak bu süreçte de kullanılan medya propagandası, çekirdek olmayan iktidar seçmenini bile ikna etmekten uzak. Bu nedenle, muhalefetin bundan sonraki temel vaadinin adalet olması ve belediye uygulamalarına da adalet kavrayışını mutlak suretle yansıtması gelecekteki başarılar için kilit önemde.

Muhalefet partilerinin yönetimine geçen belediyelerin hizmetleri, bir sonraki seçimlerin sonuçlarını belirleyecek temel faktör olacak. Millet İttifakı'nın belediyeleri arasında mutlaka ve vakit kaybetmeden bir belediyecilik çalıştayı gerçekleştirilmeli, belediyecilik konusunda ilkeler ve yöntemler ortak akılla saptanmalı. Böylelikle bu belediyeler modelleştirilerek, bir sonraki seçimlere girilmeli. Partizanlığa karşı liyakat, hukuksuzluklara karşı şeffaflık, dışlayıcılığa karşı birleştiricilik, seçkinciliğe karşı toplumculuk kurumsallaştırılmalı.

İzmir'de Sayın Tunç Soyer'in ilk uygulamaları oldukça umut verici. Ayrıştırıcı bir dil ile size düşmanlaştırılmaya çalışılan kitlelere sırt çevirmemek, aksine onlara kendini anlatarak bu algıyı yıkmak önemli. Bu manada, Soyer'in tüm içtenliği ile kendine en az oy veren yerlere ziyaretler gerçekleştirmesi ve üstelik ziyaretlerde o kitleleri dinlemesi, bu verilerle projelerini güncellemesi oldukça anlamlı. Yapılması gereken tam da bu. Ancak toplumsal düzlemde çekilmeye çalışılan duvarları yıkmanın ve projeler üretmenin sadece belediye başkanlarına düşmediği bir yönetişim çağındayız. Belediyelerin kapısını hepimiz çalalım, ne yapabilirim sorusunu bizler de soralım. Yönetime halk olarak ortak olalım.

AKP ve MHP'nin yarıştığı yerlerdeki oy dağılımı çok şey ifade ediyor. AKP'ye karşı MHP'nin kazanma ihtimalinin olduğu yerlerde, CHP, İYİ Parti gibi muhalif partilerin seçmenlerinin AKP'ye karşı MHP'ye yöneldiği açık bir biçimde görülüyor. Bu durum, Cumhur İttifakı içindeki oy geçişlerinin ötesinde, AKP'ye karşı zaman zaman Cumhur İttifakı'nın küçük ortağına da konjonktürel yönelişlerin olduğunu ortaya çıkarıyor. Bir başka ifadeyle, Cumhur İttifakı'nın toplamdaki oyları da MHP'nin bazı seçim çevrelerinde yüksek oyları da oldukça yanıltıcı... AKP-MHP toplam oyunu birkaç puan aşağıda görmek daha sağlıklı bir çözümleme olur. Dolayısıyla, Millet İttifakı, bu illerde mutlaka Cumhur İttifakı bileşenlerinden en az birinin ötesine geçmenin stratejisini üretmeye bugünden başlamalı.