İlkokula başlıyorum, annem, babam kitaplarımı, defterlerimi kapladılar, çantam kalem kutum hepsi hazırlanmış. Okula gideceğim ilk gün önlüğümü iyiydim, kollarını şık yakamı taktım. Babam çantamı yerleştiriyor dedi ki, “Bak kızım defterlerin kitapların kaplandı. Bu da kalem kutunu. İçinde iki kalem, bir kalemtıraş bir de silgi var. Hepsi sana teslim, sana emanet. Defter ve kitaplarını yırtılmamalarına, kalemlerini ihtiyaç olmadıkça açmamaya dikkat et ve sahip çık”. Eminim kaç nesil benim gibi uğurlandı okula. Şu yaşımda bile emanet çok önemli, anlamlı benim için. Ancak emanetlerin sorumlulukları da bir o kadar önemli ve ağır. Yaşamı bezeyen her emeğimizin hizmetimizin biz fark etmesek de ilerleyen zamanda sağlığımıza fatura olduğu gerçeği. Ancak bizlerin en büyük mutluluğu yaşattığımız, yaşadığımız bu katkılar da mutsuzluğumuz da bu emeklerini değersizleştirilmesi ve çekilmesi. En büyük ödül ise bir Allah razı olsun da.  

*

Günümüzde tüm bu karşılıksız beklentisiz yaklaşımlar solarken, bizler gördük mü sarılıyoruz. Dün can arkadaşım Nurgün ile konuşuyoruz “Hayırdır keyfin yok?” dedi. “Olacak inşallah çok sevdiğimiz, kardeşimiz Serdar Pedükcoşkun hastanede ciddi bir tehlike atlatıyor” dedim, ne kadar üzüldüm diyerek devam etti. Evvelki yıl Alaçatı pazarında idim yanındaki tezgahta kolu boydan boya alçı ile kaplı satıcı çocuğa yanındaki bir bey hem bir şeyler anlatıyor hem de alçıyı inceliyordu dedi ki “Oğlum sen bana hastaneye gel ben sana elini kullanabileceğin bir alçı yapayım”. Kulaklarınıza inanamadık bu kişi Serdar Pedükcoşkun’du. Aslında İzmir’de Serdar ve Nazan Pedükcoşkun’u tanımayan yok. Çünkü yardıma koşmadıkları kimse yok. Ancak bugünlere gelebilmenin yolculuğunu, herkes biliyor mu bilemem. Yüreklerini ekilen sevginin, saygının ekilişini, sahip olmanın, emanet olmanın verdiği sorumlulukları, emeği, eğitime kattıkları mücadeleleri ve bugün tüm bu yolculuğun faturası kalbe takılan dört stent. Bürokrasi ve siyaset ile buluşarak bu kadar çok insana kuruma hizmet vermek…
En son görevi Eşrefpaşa belediye hastanesi başhekimliği. Bu muhteşem ve tarihi ve birçok İzmirlinin bilmediği eski binayı, hastaneyi, çağın şartlarına, teknolojik donanımına uydurmak için verdiği büyük uğraş ve mücadelesi. Bir ziyaretimizde,  yaptıklarını eşime gösterirken, anlatırken yüzündeki mutluluğu, gözlerindeki heyecanı bugün gibi aklımda. Zelzeleden sonra hasar gördüğü için kapatılan acil servis bölümlerini yeniden kazanabilmek için çırpınışları… Bu yorgunluğa ve strese bu kalp dayanır mı? İnsanını, hastalarını bu kadar seven, Hipokrat yeminine sadık bir şifacıya, emeklilik dilekçesini verdiği gün ( ki dolmasına daha bir yıl vardı ve tecrübe donanımı ile yapabileceği o kadar çok şey vardı) sistemin getirdiği ödül bu oldu. O kadar çok “Allah razı olsun”u var ki, eminim başına gelen sağlık sorununu da atlatacak. Kaybeden, ona ulaşan herkes ve onun ulaştığı herkes. Dilerim İzmir Büyükşehir belediyesi sağlık sisteminde, Serdar Pedükcoşkun’un İzmirlilere hizmetlerinden yine faydalanır. Hepimiz adına geçmiş olsun diyorum.