Türkiye'de işçi hareketlerinin başlangıç yıllarının 1870'ler olduğu genellikle kabul edilir. Sanayileşme sürecine Avrupa devletlerine kıyasla geç bir dönemde ve 1838 Baltalimanı Düzeni ile yarı sömürgeleşmiş bir ekonomi ile giren Osmanlı'da ilk sanayileşme adımlarını askeri ihtiyaçlara yönelik üretim yapan kuruluşlarda görmek mümkündür. 1872-1880 yılları arasında tersanelerde, demiryollarında, posta ve telgraf işletmelerinde ve Rumeli tütün işletmelerinde bir dizi greve rastlanır. Ancak 1880 yılına girildiğinde Abdülhamid'in baskı rejiminin etkisiyle filizlenmeye başlayan Osmanlı işçi hareketi ağır bir darbe alır. Grevler kesilir, işçi örgütlenmeleri jurnalleme yöntemiyle etkisizleştirilir.
Baskı rejimleri altında sendikal hareketler ya susturulur, ya da "sarı sendikacılık" yoluyla iktidarla eşgüdüm halinde bir yapıya dönüştürülür. Sarı sendikalar, işçi haklarını işverenlerine karşı mücadele ederek savunmaya karşı çıkarlar. Grev hakkını kullanmayı reddederler. 1899 yılında Fransa'da Le Creusot Grevleri sırasında işverenlerin desteğiyle kurulan grev karşıtı sendikalardan bugüne birçok ülkede siyasal iktidarların desteğiyle sendikal harekette "sarılaşma" eğilimi görüldü... Türkiye de bir istisna değil...
Sendikalar, temsilcisi olduklar işçi gruplarının çıkarlarını işverenlere karşı savunurlar. Ya da en azından sendikalardan beklenen budur. Oysa sarı sendikacılık bunun tam tersini gerçekleştirir. Sendikalar sarılaştıkça, sendikayı sarıya boyayanlar daha fazla desteklenir iktidarlar tarafından. Bu durum, sendikalardaki dükalaşma eğilimlerini daha da arttırır. Şaşaa, aslında yalnızlığın en somut göstergesidir. Baskı, sarı sendikacılığı, sarı sendikacılık şaşaayı, şaşaa baskıyı üretir. Savunulmayan tek şey, bu koşullarda emekçinin çıkarıdır. Pazarlıklar, tiyatro sahnelerine dönüşür... Sonuç, zaten önceden bellidir...
Türkiye'de bugünün sendikacılığı ile 1880'in işçi hareketi arasında anlamlı bir fark var mıdır?
Ya da bugünün Türkiyesi'nin iktisadi düzeni ile 1838 Baltalimanı Düzeni arasında?...
Türkiye'de emekçi kesim, iktidarlara eklemlenmiş sendikal yapıya mahkum mudur? Bir başka ifadeyle, gerçek bir sendikal hareketlenmenin Türkiye'de oluşma ihtimali var mıdır?
Bugünün soruları bunlar...