"Arkada dağ gibi yüküm, önümde upuzun bir yolum var" Hepimizin televizyonlarda seyrettiği, bir şirketin reklam sloganı. Ama gözlerimden yaşlar fışkırdı, darmadağın oldum. Sakinleşmeye, bana ne olduğunu anlamaya çalışırken beynimdeki perde kalktı düşünen lobumun üzerinden. Biraz önce dinlediğim 3 şehit haberi, öncesi kısacık zaman diliminde 11 şehit öncesi ve sonrası ne kadar uzun bir zamandır, ne kadar çok, ben hep düşünüyormuşum da tutuyormuşum bilinçaltında. Ama dayanma gücüm çok zorlanıyor artık. Bazıları diyor ki alıştırıyorlar. Allah aşkına böyle bir şey olabilir mi? Alışır mıyız, şehit cenazelerini kaldırmaya? İnsanlar eğer insan İNSANSA, Müslümansak eğer ki dinlerin içinde en insani din. Ocaklardan yükselen duman, çığlıklar, mevcut durum uzun yıllardır. Tek söyleyebileceğimiz "Çıldırmaya az kaldı doktorum nerde?" şarkısı. İşte bu durumda reklamında beni götürdüğü bilincimin altı, üstü bu. Çaresiz hayata devam ederken bir yerden beyazlar iniyor, siyahı açıyor ki zil takıp oynayanlar ülkesi olmuyoruz. Umuda yöneliyoruz. Belki çok duyulmuyor duyulamıyor, dikkatimizden kaçıyor veya çok çabuk unutuyoruz her şeyi.

***

Geçtiğimiz hafta Alsancak'ı Koruma ve Güzelleştirme Derneği'nin "Alsancak'a ve İzmir'e katkıda bulunanlar" ödül (teşekkür) töreni vardı. Her yıl tekrarladığı; esnafından, iş adamına, doktorundan, avukata, STK'lardan, içimizden hemşerilerimiz. Başkan Dilek Olcay ve ekibi, ödül alanların hayat hikâyeleri ve hizmetleri. Hiç bilmediklerimiz, duymadıklarımız, tanımadıklarımız da vardı, ayıbı bize ait. İşte o gün simsiyah tabloya bir kova beyazın karıştığı günlerden biri oldu. İçimizi mutluluk ve umut dolduran dinlediklerimiz tanıdıklarımızla.

***

Ardından, aslında İzmir kadınlarının, ama ne mutlu Türk Kadınlar Konseyi ve Uluslararası Kadınlar Dayanışma derneklerinin genel başkanı Işılay Saygın, çoğumuzun duyup da görmediğimiz Ravika Köyü'ne götürdü. Işılay hanıma ve bizlere ev sahipliği yapan, Sıdıka Keskinoğlu'nun daveti ile. O gün yağmur durdu, güneş açtı. Yani bolca beyaz, hele Keskinoğlu kuruluşunda gördüklerimizden, dinlediklerimizden sonra. 1900 yılında Yunanistan'ın Drama Kasabası'na bağlı Ravika Köyü'nde yaşayan köklü Türk ailelerinden Fevzi Bey ve Hatice hanımın ilk çocuğu İsmail Keskinoğlu. Annesinin genç yaşta ölümü 1910 seferberlik ilanıyla giden ve dönemeyen babası, 1921 de yaşadığı yunanlı gençlerin saldırısı, ölüm tehlikesi, üvey annenin evden kovması ile çıktığı büyük yolculuk İstanbul, Adapazarı, Manisa, Akhisar, Erzurum, Adana, Hatay, İskenderun ve tekrar Akhisar. Tütün ekimi, bıçkıcılık, kerestecilik, marangozluk ve bir gün Denizli'den eve gelen 2 tavuk ve bir Denizli horozu. Bu günün Türkiye merkezli, dünyada tanınan ve Türkiye'de ilk Egeden çıkan sektörün beş büyüğünden biri. Türkiye'de ilk tam entegre tavukçuluk kuruluşu. Seri ve bilinci çalışma sonucu; yem fabrikası gübre organik ürünler ve viol fabrikası. Gıda, tarım, lojistik, sağlık konularında bir marka. 18 Nisan 2001 de,101 yaşında vefat eden İsmail Keskinoğlu'nu anısına yapılan Ravika köyü gezisinde, işin mutfağında yetişmiş yönetim kurulu üyesi ve hala çok aktif Sıdıka hanımdan dinledik. Köyün her binasına, araba müzesine kattığı resimleri, topladığı el işlerini sergilerken gururlu, hele araba müzesi. Anlatılması zor, görmek lazım. İlk kelimesi araba olan torunum gelince götüreceğim. Muhteşem bir yer. Biz de çok gururlandık. Siyah, beyaz, gri derken pespembe döndük İzmir'e. Umutla