Sanırsınız ki iki köy ya da iki mahalle birbirine girmişler. 10 Kasım tarihli gazetelerimizden birindeki haber başlığı aynen şöyleydi: "BÖYLE KAVGA GÖRÜLMEDİ". Spor sayfasında olduğunu bilmesem ben de öylesine bir kavga sanırdım. Haberin alt başlığını ve devamını okuyunca bilgilendim.
Haydi; alt başlığı ve devamını birlikte okuyup değerlendirelim.

"20 FUTBOLCU PFDK'DA; Coca-Cola U19 Gelişim (!) Ligi'nde karşılaşan Gölcükspor-Ankaragücü maçında ortalık karıştı. Maçta son bölüme 2-1 geride giren ve uzatma anlarında bulduğu golle beraberliği sağlayan Gölcüklü oyuncular ile Ankaragücü'nün futbolcuları golün ardından birbirine girdi. Yaşanan kavga sonrasında Gölcük'ten 10, Ankaragücü'nden 9 ve ilk yarıda kırmızı kart gören A.Güçlü bir oyuncuyla birlikte toplamda 20 futbolcu PFDK'ya sevk edildi. Öte yandan Denizli Süper Amatör Ligi (!) ekiplerinden Tavas Birlik-Serinhisar maçının bitiş düdüğüyle birlikte futbolcular tekme tokat birbirlerine girdi. Polisin müdahalesiyle olay yatıştırıldı".   

BURAYA KADAR

Belirtmeliyim; (!) işaretlerinin  benim tarafımdan kullanılması dışında haber aynen böyleydi. Ünlem  işaretlerini bilerek kullandığımı söylemeliyim. Üstelik; adını andığım liglere verilen isimler benim açımdan dikkat çekicidir: Bakınız sıralayalım: "U19 Gelişim"; yani 19 yaş altı ve Gelişim. Diğerinde ise "Süper Amatör".  Haydi; gelin de gençlerin ve amatörlüğün nerelere uzanıp nelerle kirlenebildiğini düşünüp karamsar olmayın. Bu arada; futbolun onbir onbir toplam 22 kişi ile oynandığını ve bunların 20'sinin ceza alabileceklerini göz ardı edemeyiz. 

Onlardan bahsetmesem olmazdı. Hani canım; şu okullar arası maçlarda olup bitenlerden söz açacağım. Başlarında öğretmenleri varken bile okullar arasında çıkan kavgaları ve çatışmaları bir aklınıza getiriniz. Düşünün; güzelliklerin ve doğruların öğretildiği yerler olarak değerlendirilen okullar ve onlar arasında çıkabilen sportif (!) kavgalar. Birbirleriyle ne kadar da ters düşen kavramlar değil midirler?
Ötesinde; Yüce Atatürk'ün güzel sözünü nasıl anımsamazsınız? "Ben, sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim". Gerçekten;  Atatürk'ün ve onun döneminin gençliğe ve spora verdiği önemi unutabilmek olası mıdır? 19 Mayıs "Gençlik ve Spor Bayramı"nın ismi bile bizlere bırakılan mirasın göstergesi sayılmalıdır.

***

Geçtiğimiz haftadaki yazımızda Trabzonspor Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu'nun maç ertesindeki davranışlarını ve konuşmalarını değerlendirmeye çalışmıştık. Bir yandan "Ben onu öyle dememiştim, benim amacım hakemleri korumaya yönelikti. Kadınlarımızdan da özür diliyorum" diye konuşurken bir yandan da yeni konuşmalarında "Ben, Trabzonspor için 17 yıl değil 170 yıl da hapis yatarım" diyerek asıl düşüncesini dışa vurabilmektedir. Mübarek; Trabzonspor Başkanı değil de "Hapis yatma teknikleri üzerinde çalışma yapan" bir araştırma görevlisi sanki.
Bence; ülkemizin bu seçkin kulübünün başkanı; yaptığı hatalı davranışların ve tahriklerinin gerçek yönünü dışa vurup kamuoyunu ve Trabzonspor'un taraftarlarını sağduyulu davranmaya çağırmalıdır. Oysa göründüğü kadarıyla davranışları ve konuşmaları tam tersine taraftarları daha da gerginleştirmeye yönelik olmaktadır. Ne diyebiliriz?
Oysa bu tür konuşmalarıyla korkarım yakında Trabzonspor Kulübü oyuncu ve teknik direktör bulmakta  zorluklarla karşılaşabilecektir. Geçmişi şöyle bir gözünüzün önüne getiriniz.  Bazı futbolcular şehirden kaçarcasına ayrıldılar. Peki, yeni gelenler acaba görevlerini  istenilen ölçüde sürdürebilecekler midir? Trabzon Avni Aker Stadyumu'nda olaysız maç yapılabildi mi? Bunların hepsinde hakemler mi suçludur? Her maçta suçlanan hakemler bundan sonraki maçları gönül rahatlığı ile yönetebilecekler midir? Shakespear'in dediği gibi: "İŞTE, ASIL MESELE"
Esenlikle kalınız...