Üzerinden sadece 1 hafta geçti. Geçen hafta salı günü İzmir'de ertelenen Süper Lig maçı vardı. Oradaydım. Göztepe ile Çaykur Rizespor karşı karşıya geliyordu. Maçtan önce TFF'den maçların iptal olacağı kararı çıkacağını düşünüyordum. Maça gelince öğrendim ki, iptal olmamış. Oysa hiç kimsenin devam etmesini istemediğini sanıyordum, TFF aynı görüşte değilmiş. ‘3 güne kalmaz hükümet el koyar, lig tehir edilir’ diye düşünmeye başladık bu sefer. Ben de bunu hesaba kattım, sporsuz geçecek bu zamanlarda bu müsabakayı yazmayı haftaya bıraktım. Zaten 3 gün üst üste yazmıştım, 4.'yü yazmasam da olurdu.

Hayatım boyunca seyircisiz oynanan maçlara sadece 1 kere gitmiştim. Geçen sezon 13 Nisan 2019’da Karşıyaka’nın Yeni Orduspor ile oynadığı müsabakaya kadar hep taraftar tribününe girerdim. Benim için en uygun günde oynanan maça gitmemekle karşı karşıya olunca, basın çalışanı olarak akredite yaptırarak gitmek aklıma geldi. O gün bugündür de böyle gidiyorum. Ama futbol dışındaki maçlarda tribüne, parası ile giriyorum.

***

Her neyse, konudan uzaklaşmayayım. Karşıyaka'nın o seyircisiz oynanan maçında VIP tribününde birçok kişi vardı. Futbolcuların akrabaları, yöneticiler falan filan... Ama bu Göztepe maçında VIP olarak giren azdı. Basın tribünü dolardı, şimdi ise boş denecek kadar az kişi gelmişti. İnsanlarda virüs korkusu var. Evde izlemeyi tercih etmişti çoğu kişi.

Öncesinden de bahsetmek gerekir. Fahrettin Altay metro istasyonundan stada doğru yürürken yolların, kafelerin ve barların tıklım tıklım dolduğunu görürdünüz. Seyircisiz oynanan maçta en azından kafelerin dolu olması gerekirdi. Ama hiç de öyle değildi. Kafeler bile bomboştu. Stadın etrafında da bir kaç polis arabası vardı, bir kaç da özel güvenlik. Maç havası hiç yoktu.

***

Tekrardan saha içine gireyim. Takımlar mücadeleye başladılar. Sanki halı saha maçı izliyormuşum gibi hissettim kendi. Kimsenin önemsemediği, izlemeye değer bulmadığı... Oyun olarak tam bir hazırlık maçı gibi idi. Göztepe antrenmandaymışçasına pas yaptı. Kısa paslar, uzun paslar, oyunu terse çevirmeler. Beğendim. Rizespor defansa çekilmeyi tercih etti. Onlar da zorla getirilmiş gibiydiler ve bitse de gitsek modundaydılar. Gerçekten de öyledir eminim. Virüs korkusu herkeste var. Hele ki Türkiye'nin en kalabalık 3. şehrine gelmişseniz, dış ülkelerle fazlasıyla irtibatı olan bir yerde bulunuyorsanız, evinizden uzak otel odalarında kalmak zorunda kalmışsanız, nasıl kendinizi futbol oynamaya verebilirdiniz ki?

***

Göztepe kazandı, o kadar. Saha içinde neler oldu kimse umursamadı. Futbolcuların da, evinde televizyon başındaki taraftarlarında aklı fikri virüsteydi. Pazar günü de Trabzon ile oynayacaktı. Zamanım uygunsa, maçları kaçırmadan canlı olarak izliyorum. Vardı ve gitmeyi aklıma koymuştum, Neyse ki ertelendi de gitmek zorunda kalmadım. İçimde biraz korku vardı. Bana bir şey olacağından değil, bana bulaştığında başkalarına da bulaştırmaktan korktuğumdan. Ben yaşlı sınıfına girmiyorum. Hayatım boyunca ne sigara içtim ne de içki. Sporu seviyorum, devamlı da yapıyorum. Çevremde yaşlılar var, onlara karşı sorumluluğum var. Göz göre göre virüsü kapmam ve yaşlılara bulaştırmam cinayete girer benim için.

***

İşlerimi artık evden yapıyorum ve hiç dışarıya çıkmıyorum. Ama bunu herkesin yapması gerekirken takmayan o kadar insan var ki.

İtalya'da salgın hızla yayılmaya başlayınca saat 18.00'den sonra kafeler ve barlar gibi yerlerin kapatılması önerildi. Bunu hiç kimse dinlemedi. Şimdi sokağa çıkma yasağı var ama bunun için çok geç kalınmıştı. Çok fazla insana bulaşmıştı ve evlerine girmeleri hiç bir şeyi değiştirmedi. Hastaneler doldu taştı. Öyle ki solunum cihazı yetmemeye başladı. Söylentiye göre 1 cihazı 4-5 kişi kullanmak zorunda kalmış. 80 yaş üstündeki bazı hastalara cihaz verilememiş ve ölüme terkedilmiş.

***

Koronavirüsün merkezi Çin. Bu hastalığı ilk keşfeden doktor, uyarıda bulunuyor ama polislerin bi asmadıkları kalıyor. Gerçekleri saklıyor hükümet, hiç kimseye duyurmadan üstesinden gelmek istiyor, olmuyor. Önlem için geç kalınıyor. Milyonluk şehir karantinaya alınıyor, giriş çıkışlar yasaklanıyor. Covit-19 o kadar hızlı yayılıyor ki, hastanelerde yer kalmıyor. Hastalar koridorlarda yerlere yatırılıyor. Yerler de yetmiyor. Hastane çalışanları hala gelmekte olanlar yüzünden çıldırıyor, bunalıma giriyor. Ölenler de yerde yatıyor. Akrabalarına uzaktan son bir kez gösterip, hemen uzaklaştırıyorlar. Hastaneye gitmeyen insanlar kaldırımlarda düşüp hayatlarını kaybediyorlar.

Görevliler sokağa çıkmamaları için bazı evlerin kapılarını kaynaklıyor. Tek tek evler dolaşılıyor, herkesin ateşi ölçülüyor, yüksek olan yanında bulunanlarla birlikte yaka paça zorla karantinaya götürülüyor. Nezleymiş, gripmiş hiç bakmıyorlar. Bir kadın evinin balkonundan bağırıyor: İmdaaat yardım edin, annem ölmek üzere. Herkese yetişilemiyor ki, hemen yardıma gidilsin.

***

Bu virüse karşı yapılması gereken bazı şeyler var. Onları sonraki yazıma saklıyorum çünkü bu yazım çok uzun oldu. Ama şundan da bahsedeyim ve bana ait bir sözle yazımı tamamlayım. Dünyada bunlar yaşanırken, ülkemizde umursamayan o kadar çok kişi var ki, ben onlara cahil diyorum. O zaman şöyle bitiriyorum:

Salgının bitmesi için hastaların değil, cahillerin karantinaya alınması gerekir.