Üniversite akademisyen elindeki dolu su bardağını öğrencilere gösteriyor ve soruyor:

'Bu bardak ne kadar ağır?'

Sıradakilerden değişik yanıtlar geliyor...

Aynı soruyu siz de değişik guruplara sorun bakın, benzer yanıtlar alacaksınız, birbirine yakın...

Hatta isterseniz, en yakın değeri bulması için bazılarına tutturabilirsiniz de...

Yarışma programlarında olduğu gibi...

Yanıtları dinledikten sonra konuşmacı yani öğretmen şöyle diyor:

'Bardağın mutlak ağırlığı önemli değil!

Ne kadar dayanacağınız önemli!

Bir dakika tutarsam, tutarsanız hiçbir şey olmaz,

Bir saat tutarsam kolum ağrımaya başlar,

Bütün gün tutarsam kolum uyuşur ve felç olur!

Bardağın ağırlığı değişmiyor;

Ama ne kadar uzun tutarsam, o kadar ağır olur, ağırlaşır!'

Bu anlatılanı özellikle kadınlar, yaşlılar ve çarşı, Pazar alışverişi yapanlar çok iyi bilir...

Eve yaklaştıkça, yokuş çıkıyor gibi olursunuz...

Kollarınızın, hatta bacaklarınızın sizi ve filelerinizdekini taşıyamayacak hale gelir, arada 'soluklamak' dediğimiz duruş molaları veririz.

Şimdi asıl konuya gelelim:

STRES ve KAYGILARLA BİRLİKTE...

Hayatın stres ve kaygıları da az önce bir örnek olarak yazdığım 'su dolu bardak' gibidir!

Bunları biraz düşünürseniz sorun pek yoktur...

'Hadi canım!' der geçer gidersiniz...

Ama ne bileyim, ekonominizi, evinizi, ailenizi, yakınlarınızı biraz daha fazla düşünmeye başlarsanız; içiniz, canınız yanmaya başlar...

Uzun sürü düşünmeye, gün boyu düşünmeye başlarsak, hiçbir şey yapamayacak duruma düşeriz, güçsüz olduğumuzu düşünerek, bir noktada felç oluruz...

Her zaman bunu anımsa...

Bardağı yani bunları bırak!

Ben eğitmenin bu dersine şunları da ilave etmek istiyorum:

Her sabah 'Günaydın' diyerek günümüze işimize başladıktan sonra, içimizdeki, yanımızdaki, üzerimizdeki ağırlıkları, bizden beslenenleri, bizden bir şekilde yararlananları, koltuklarını koruyanları da atmalıyız...

'Dostum' diyen, 'arkadaşım' diyen sahtekarlara, 'Seni seviyorum' diyen, 'Sensiz olmaz' diyen üçkağıtçılara sakın inanmayın...

Yoksa yaşamınız boyunca bunların ağırlığını taşır, altında kalır, 'Sensiz olmaz!' diye başımıza taç yaptıklarımızın bir hiç olduklarını gördüğümüzde iş işten geçmiş olur...

Özetle; silkeleme zamanı yarın değil, şimdi...

Hemen...

Biraz düşün, biraz oku, biraz kendini dinle bunları bulacaksın ve kendine güvenin varsa 'Güle güle!' diyeceksin...

Yoksa!

Yoksa sen bilirsin...

Bizim önemli bir sözümüz var;

'Kendi düşen ağlamaz!'