"İki hafta sonra finallerim başlıyor" diye etrafta dolaşan ve o güne kadar ders çalışmayı aklına getirmeyen üniversite öğrencisi gibi yaşıyoruz. Maalesef yönetenler de bunca zaman final günü hiç gelmeyecekmiş gibi yönettiler. Kulağı çınlasın üniversitedeki hocamın, final günü ders çalışanlara ettiği "Kıyamet günü ibadet olmaz" lafı son bir haftadır kulaklarımda çınlıyor.
Tam yirmi yıldır olası bir İstanbul depreminden bahsediliyor. Doksan dokuz yılında hepimiz bu konunun uzmanı oluvermiştik. Deprem anında yapılması gerekenleri ezberlemiş, ihtiyacımız olacak şeyleri bir çantaya sıkıştırmış ve yatağımızın yanına iliştirmiştik. Önceleri rahmetli Ahmet Mete Işıkara'nın gözlerinin içine bakıyorduk. Kısa bir süre sonra da hepimiz küçük birer Işıkara olmuştuk.

Peki bu yirmi yılda neler yapıldı?

Kentsel dönüşüm diye başlayıverdik, rantsal dönüşümde karar kıldık. Avcılar'da yıkılan evlerin neredeyse tamamının yeni yapılan binalar olduğunu unuttuk. Eski olan evleri yenileyerek depreme hazırlıklı olduğumuzu düşündük, düşünüyoruz.
Yaralarımızı sarmak için Özel Tüketim Vergisi diye bir şey çıkardık. Hoşumuza gitti, devam ediyoruz.
Binlerce afet toplanma alanı ilan ettik, alış veriş merkezlerine kıyak geçtik.
Doksan dokuz depreminde resmi rapora göre 17.480 (on yedi bin dört yüz seksen) insanımızı yitirdik. Bu da resmi raporlara göre! Bu kayıpta en büyük pay sahibi denetlemeyen, depremi aklına bile getirmeyen yöneticilerdir. Öldüren deprem değil, doğal afetleri yok sayan insanlardır!

Şaşıracak mayız!

İstanbul'da beklenen büyük deprem geldiğinde -Allah yardımcımız olsun- yıllarca belediye başkanlığı, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı yapmış zat-ı muhterem "Takdir-i İlahi" derse şaşıracak mıyız? Asla.
Peki. Diyelim ki depreme yapacak bir şey yok -ki var.
Ülkeyi sizin yönettiğiniz dönemde 30 bine yakın işçi çalışırken hayatını kaybetti.
Ülkeyi sizin yönettiğiniz dönemde 20 bine yakın kadın cinayeti yaşandı.
Ülkeyi sizin yönettiğiniz dönemde çocuk istismarı vakaları 400 bini geçti.
Ülkeyi sizin yönettiğiniz dönemde 100 bine yakın insan intihar etti.
İnsan hayatı bu kadar ucuz olmamalı.
Yönetmeye gücünüz, aklınız, fikriniz, niyetiniz yoksa sebep hep Takdir-i İlahi olur.

Kızılçam

Kızılçam çabuk yanan bir ağaç olduğu için ormanlarımızda kullanılmaması gerektiği son zamanlarda dile gelir oldu. Kızılçamın ilginç bir özelliği var. Kozalağı yüksek ısılara karşı dayanıklı olduğu için tohumları zarar görmüyor. Yangın bittikten sonra da tohumlarını fırlatarak, siz bir şey yapmasanız bile, o ormanı kurtarıveriyor.
Yani diyeceğim şu ki; ortalık yangın yeri de olsa, kızılçam ağacı gibi ormanı yeşertecek, dünyayı güzelleştirecek tohumlara sahibiz.
İnsanların içine ektiğiniz nefret tohumları yerine, kozalağında sevgi tohumu saklayan birileri çıkınca İstanbul'u, Ankara'yı, Adana'yı, Mersin'i, Antalya'yı elinizden alıveriyor. İnsanların ölümünün sebebini bu kadar araştırmıyorken, seçimi kaybetmenizin üstünden aylar geçmesine rağmen araştırmalarınız bitemedi. Araştırmanıza gerek yok ben size söyleyeyim: Takdir-i İlahi.