Ülkemizde 1954'te İstanbul'da Vali ve Belediye Başkanı Fahrettin Kerim Gökay ile başlayan "tanzim satış" serüveninde son aşamaya geçtiğimiz günlerde geçildi. 2019 yılında siyasal iktidar, zerzevat satarak zerzevat fiyatlarını ülke çapında düşürme stratejisini uygulamaya geçirdi.

Ülkenin bazı kentlerinde zerzevat çadırları açarak ve bunun fiyatları düşürücü etkisiyle ilgili haberler yaptırarak piyasayı, o olmazsa seçmen davranışını etkilemek olasıydı. (Arthur Schopenhauer'in "Eristik Diyalektik - Haklı Çıkma Sanatı" eserinde her durumda haklı çıkmak için önerilen yöntemler aklıma geldi birden...)

Oysa halkın ihtiyacı olan sebzenin en iyimser rakamlarla yüzde birinin karşılanacağı, üstelik zarar yazan tanzim satış mekanizması ile tarım sorununu çözmek imkansız...
Türkiye bu noktaya iktidarın yanlış tarım politikası nedeniyle gelmişti. Yapılması gereken şey, tarım sektörünü teşvik edip tarım arzını büyütmek ve böylelikle arz-talep dengesini sürdürülebilir bir noktada tutmak iken, arzı disipline ederek aynı şey yapılmak istendi.

Yüksek mazot, tohum, gübre, elektrik ve su faturalarına bir çözüm bulunmadan, sırf fiyatları tanzim satış mekanizmasına eklenen propaganda aygıtı ile düşük göstermek, ancak seçime kadar yüzlerde kalacak bir makyaj yapmak gibi.

Yapısal çözüm yolları aranmazsa boş tarlalara yenileri eklenecek. Ya da kalan tarım alanları betonlaşmaya devam edecek. Son on altı yılda 3.5 milyon hektarlık tarım alanının betonlaştığı düşünülürse, gelecekte ne ile karşılaşabileceğimiz daha netlikle görülür...