Aslında bir atasözü türünde bir deyim olarak dilimize yerleşen bu tanımın değişik değerlendirilmeleri olabilecektir. Unutmadan söylemeliyim; bilenler bileceklerdir mutlaka bu sözün biraz argomsu bir eki de bulunmaktadır. O halde, bakış açınıza göre; Japon kökenli bu tanımı istediğiniz değerlendirip kendiniz için olumlu yönde kullanabilme şansınızın var olduğunu da aklınızdan çıkarmayınız.
Örneğin; onaylamasanız bile, bizim İzmir'imizde gökdelenler artık bir vakıadır. Çok değil bundan 10 sene öncesine kadar kentimizde gökdelen sayılabilecek bina sayısı belki de bir-ikiyi geçmezdi. Tam gökdelen sayılmasalar da işte Ege Palas, Hilton biraz ötelerde Özdilek bu söylediklerime örnek sayabilirlerdi.
Şimdilerde öyle mi? Özellikle Bayraklı ve Bornova yönlerine baktığınızda kentin siluetini bile değiştirecek kaç tanesini görebilirsiniz. Yapılmakta olanları saymasak da yazdığım gibi kentimizin o çanak görüntüsü kaybolup gitti.
Nedendir bilinmez, İstanbul'da yaşananlar devletin üst birimleri ve hatta yetkilileri tarafından kritik edilirken, dikey mimarinin sakıncaları sıralanırken çok marifetmiş gibi İzmir'in de aynı yönde davranmasının bize ne yararı olabilecektir?
Düşündüm de o halde olanları olduğu gibi kabul ederek yazımızın başlığının devamını getirelim isterseniz. "Zevk almaya bakalım(!)" Ne dersiniz?

***

Lafımı nerelere getireceğim, bakalım aklınıza gelecek mi?
Ben yazılarımı bir-iki gün önceden yazıyorum; gazetemizde yer alacağı güne göre yerel seçimlere üç gün kalmış olacak. Son derece karmaşık ve centilmenlikten uzak bir seçim kampanya dönemi yaşadığımızı görmekteyiz. Başta AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere seçim konuşmaları korkutucu suçlamalarla sürüp gitmektedir. Ülkenin asıl sorunlarının dışında kalan "Beka" ve "Zillet" konuları birinci sırayı almaktadır.
Öylesine ki Yeni Zelanda'daki adi saldırı konusu bile seçim konuşmalarının konusu olabilmektedir. Hatta ve hatta İsrail'in "Golan Tepelerini" topraklarına katmasının, bu yoldaki ABD dış politikasının dahi gündeme geldiğini görüp olanları hayretle izlemekteyiz.
Oysa; bana kalırsa muhalefet boşuna çabalamakta, boşuna nefeslerini tüketmektedir. On yedi yıldır ülkeyi yöneten AKP, bu iktidarı kolay kolay bırakmayacaktır. Durun, benim söylediklerime hemen şaşırmayın. Aklınıza daha önceki seçimlerde yaşananları aklınıza getirin, anımsayın; trafolara kedi girip elektriklerin bir süre kesilmesini yaşamadık mı? İktidarın Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı oy sayımında gerilerde iken elektrikler gelince ne hikmettir bir baktık ki önlere geçivermişti.(!)
Geçen yıl Haziran ayı genel seçimlerinde saat 16.00'larda Yüksek Seçim Kurulu'nun kendi kararlarını bozarak mühürsüz oyları geçerli sayabildiğine şahit olmadık mı?
Bu yıl da görev süreleri sona eren YSK başkanının ve bazı üyelerin görevlerinin devamına karar verilmedi mi?
Yani diyeceğim o ki; iktidarın bu seçim dönemi için kazanmaya yönelik mutlaka bir (A) planı ve hatta (B), (C) planlarının olabileceğini unutmamak gerekir. Ne yapılıp, ne edilecek; ama, seçim mutlaka kazanılacaktır.
O halde; nasıl ki İzmir'imizde sevemediğimiz ama zorunlu olarak birlikte yaşamaya alışmak zorunda kaldığımız gökdelenli yaşam için ne demiştik? "Zevk almaya bakmalıyız".
Aynen onun gibi 31 Mart Seçimlerinin sonuçlarını da "Zevk alarak" algılamamızda yarar görmekteyim.
Esenlikle kalınız...