Evvelki gün yani hafta başında yaşadığımız pazartesi günü; artık bir ölçüde alışkanlığa dönüşen DOKUZ günlük tatillerin sona erip çalışmaya başladığımız gündü.
Yazımın başlığını bilerek seçtim. "Tembellik Hakkı"; Karl Marx'ın kızıyla evli Küba asıllı Fransız sosyalist düşünür Paul Lafargue'ın bir kitapçığının adıdır. 19 uncu YY.'ın sonunda yazılmış bu kitapçıkta Lafargue; sanayi kesiminde aşırı sürelerde çalıştırılmakta olan işçilerin "Tembellik Hakları"nın olması gerektiğini belirtmektedir. Şimdi; burada bu kitapçığın içeriğini anlatmaya kalkışmak gibi bir niyetimiz olmadığını açıklayayım. Belki ilerilerde başka bir nedene bağlı olarak bu düşünceler hakkındaki yaklaşımımızı anlatabiliriz. O halde belirtmeliyim; başlığı, şu bizim çalışma ve tatiller hakkındaki görüşlerimizle acaba birleştirebilir miyiz diyerek seçtim. İronik de olsa "Tembellik Hakkı" güzel bir isim.

Evet; ne diyecektim? Bu dokuz günlük tatiller sanırım bir alışkanlık haline geldi. Değişik nedenlere bağlı olarak hükümetimiz; senede bir iki kez dokuz günlük tatiller uygulamasına geçiyor. Dikkat ediniz bu uygulama hakkında halkın düşüncesini soran eden yok. Resmi tanımlamaya göre memurlar idari izinli (!) sayılıyorlar, devlet daireleri kapanmayacak (!), nöbetçi memur uygulamasına geçilecek vb. ...
Gördüğüm kadarıyla uygulama; halk deyimiyle tanımlanacak olursa "Ne kuş ne deve" hesabına benziyor. Öyle ya; bankalar, noterler ve adliye yasal ve ticari işlemlerde tatil filan dinlemiyorlar. Senetler protesto olabiliyor, çekler karşılıksız çıkabiliyor, adli sürelerde bir kısıtlama yapılmıyor. Öte yandan; çekini, senedini ödemek için devletteki alacağını isteyen vatandaşa "DOKUZ günlük tatil var, nöbetçi memurla da bu iş olmaz" denilerek çözümsüzlük yaratılıyor. Böylesi bir uygulamaya başka ne ad verilebilir ki?

İçtenlikle sormak gerekir bu ülkenin böylesine boş geçirecek günleri olabilir mi? Diyorlar ki; iç turizm gelişecekmiş (!) İçtenlikle düşünelim; sanayi kesiminin ve ticaret hayatının kaybettikleri mi daha önemlidir, yoksa turizm kesiminin kazandırdıkları mı? Sanırım; bir plebisit yapılsa bu türlü tatilden yakınanların sayısı hoşnut olanların sayısını geçecektir. Hem bir şey daha söyleyeyim mi? Bu uzun tatiller insanların şehirlerden kaçmalarına neden olup dini bayramların havasını/anlamını da değişikliğe uğratmaktadır. Ötesinde toplu çıkışların yaratmış olduğu trafik keşmekeşi ve sonunda yaşanan kazalara bağlı ölümleri de göz ardı edemeyiz.

Çalışmak, çalışmak, çalışmak; bizim toplum olarak asıl gereksinimimizin bu olduğunu düşünüyorum. Dinimizde; bizi çalışmaya yönlendirecek ne güzel deyişler vardır, örneğin: "Allah, çalışanları sever" bunlardan biri değil midir? Tarihin en eski zamanlarından beri ÇALIŞMAK, değişik kitlelerce öncelikli kavram olarak algılanmak istenmiştir. "Hep çalışın ki şeytan geldiğinde sizi meşgul görsün-Facito aliquid operis, ut semper te diabolus inveniat occupatum" bir Latin atasözü olmakla birlikte çalışmanın önemini ne kadar da güzel yansıtmaktadır.

Yüce Atatürk; "Türk milleti zekidir, Türk milleti çalışkandır" derken sözlerini yeterli bulmamış olacak ki ONUNCU YIL NUTKU'NUN devamında "Geçen zamana göre daha çok çalışacağız, daha az zamanda daha büyük işler başaracağız" diyerek çalışmanın önemini dile getirmiştir.

Ne bileyim? Bizlere, bizim okuduğumuz zamanlarda sürekli olarak çalışmanın öneminden ve faziletinden bahsedilmiş kalkınmanın temel unsurunun çalışmak olduğu düşüncesi aşılanmıştı. Bakıyorum da görünüşe göre şimdilerde zaten battal bir yapıya sahip devlet bürokrasisi böylesi uzun ve yapay tatillerle işlevlerini iyice yok etme uğraşı içinde. Ne diyelim, böyle başarılı olunur mu?
Çalışma kavramı ile ilgili sevdiğim bir Latin Atasözünü yazmadan geçemeyeceğim. "Laborare est orare-Çalışmak ibadettir" Doğru sözlere ne denir ki?
Esenlikle kalınız...