Geçtiğimiz hafta 14 Mart Tıp Bayramı birçok platformda kutlandı. 14 Mart'ı diğer kutlama günlerinden ayıran en önemli özelliği ulusal bir gün olması. Dünyanın başka hiçbir ülkesinde 14 Mart, tıp için özel bir gün değil. Bu hafta içinde, ulusal direnişin önemli halkalarından biri olan hekimlerin işgal güçlerine karşı baş kaldırışının hikayesinin farklı platformlarda karşınıza çıkmış olacağını tahmin ediyorum. Geçtiğimiz yıllarda bu anlamlı hikayeyi sayfamda paylaştığım için, bu gurur veren hikayeyi bilmeyenlere arama motorlarında bulmalarını ve okumalarını tavsiye ederim.

20 yıllık bir hekim olarak, tıp bayramlarını hep bir hekimin gözüyle ve gönlüyle yaşamıştım. Bu yıl bu anlamlı günün diğer yüzlerinden biri, hasta yakını kimliğimle 14 Martı yaşadım. Bu kimliği taşıyan birçok kişi şunun altını çizecektir. Hasta yakını olmak hasta olmaktan çok daha zordur. Hasta kader der, bana ait der, acısını yaşar, sancısını çeker. Hasta yakını ise çaresizdir. Değer verdiği kişinin sancısını, ağrısını, eriyip gidişini sadece izleyebilir. Tek umutları sağlık çalışanlarının, doktorların çözüm bulabilmesidir. Bazen hekim de çaresizdir. Allah'a isyan etmeme konusunda çok hassas olan hasta yakınları, bazen hekimlere isyan eder, içlerindeki çaresizliğin öfkesini sağlık çalışanlarına yönlendirir. Bu saldırganlık, sadece o an için değil, diğer tüm zamanlarda da hekim ve sağlık çalışanlarının ruh hallerini etkiler ve her geçen gün defansif tıp denilen, çare aramak, sorumluluk almaktan çekinen sağlık çalışanlarının oluşmasını sağlar. Sağlıkta şiddet eğilimi ve bunu destekleyenler, gün gelecek kendi sağlıklarını yitirecekler. Bu oluşan yeni anlayışın en büyük zararlarını yine kendilerinin göreceğini fark edecekler ama iş işten geçmiş olacak. Bugün çevrenizdeki gerçek ağır hastalık yaşayan kişilerle bir sohbet edin. Öyle bir sağlık sistemi yaratıldı ki, burnunuz aksa aynı gün 3-4 ayrı doktora gidip 3-4 ayrı tedaviyle derdinize derman arayabiliyorsunuz. Ama biraz uzmanlık gerektirir sağlık sorunlarında hekim bulabilmek, hekime ulaşabilmek çok zor. Günde 50-100 hasta bakma kotası konulan bir psikiyatri uzmanı, sağlık ocağında bir hekimin gayet rahat yazabileceği bir ilacı yazmak için hastasına ayırmak zorunda olduğu vakti, evladını yitirmiş bir anne-babanın acısını paylaşırken kullandığı vakitten çalmak zorunda. Bu da hekimlerin çaresizliği.

Sağlık, varlığında kendini çok belli etmeyen, yitirdiğinizde ise diğer herşeyi anlamsızlaştıran bir nimet. Hasta yakını kimliğimi daha çok hissettiğim bu yılda sağlık çalışanlarının, hekimlerin özverilerini görebilmek, içinde olduğunuzda sıradan gördüğümüz fedakarlıkların, dudaktan çıkan bir lafın değerini karşı tarafa geçtiğimde çok daha iyi kavradım. İyi ki, dünyanın en özveri gerektiren bu mesleği icra eden, gecesini gündüzünü bu uğurda harcayan meslektaşlarım var. Onlara bir çok hasta yakınının ve hastanın sevgiyle ve saygıyla hak ettikleri gibi davrandıklarını da biliyorum. Geriye kalan çok nadir olsa da, olduğunda can yakan, can sıkan kişilere karşı tedbir almak, devletin baş sorumluluklarından biri olduğuna inanıyorum. Sağlıklı günler dileklerimle.