Değerli okuyucularım,
Yelkencilikten anlayan dostlarımın iyi bildiği bir konuya değinerek konumu kurgulayacağım. Yelken ile rüzgarı baştan (yaklaşık) 30 derecenin altında aldığımız açılar hariç her istikamette seyredebiliriz. Gideceğimiz istikametin rüzgarın geldiği yönde olması halinde ise rüzgarı açılı alarak zigzaglar çizerek ulaşmak istediğimiz yere doğru gideriz. Zigzag çizerken rotamızı değiştirmek için yaptığımız hareket tramola atmak olarak adlandırılır. Bu tecrübe isteyen bir seyirdir. Hız, zamanlama ve dönüş noktası tespiti ustalık ister. Yanlış manevra tekneyi devirebilir özellikle (ülkemizin içinde bulunduğu durum gibi) dar boğazlarda tramola atmak çok daha ciddi bir iştir. İyi bir ekip, iyi bir Kaptan (yani lider) gerektirir. Dar boğazda yanlış bir zaman ve yanlış yerde tramola atmak isterseniz tekne dönmez, dümen kontrol tutmaz ve geri geri gitmeye başlar. Buna ölü veya ters tramola denir. Bu durumda tekne ta başladığı noktaya kadar geri gitmeye devam eder. Bu arada gemi kayalıklara çarpabilir veya karaya oturabilir. Aynı ekip ve kaptan aynı manevraları yapacağı için bu durumda tek çözüm kaptanın değiştirilmesidir.

Tarih geçmişin bir hikâyesi değildir. Ondan ders almasını bilmeyen insanlar hüsrana uğrar. Tarih bir milletin hafızasıdır. Kendisini unutanları sayfalarından da millet vasfından da kaldırıp atar. Tarih tekerrürden ibarettir bu bağlamda önemli vurgudur. Parlamentonun da, bırakın çok eskileri son yüz senenin tarihini iyi bilen kaç kişi var merak ediyorum.
Lider yükünü taşıdığı takımın hep ön sayfalarında olarak başarı sağlar. Atatürk "Size ölmeyi emrediyorum " dediği Anafartalar savaşında cephenin önünde yer almış, göğsünden yediği şarapnel Liman Von Sanders'in hediye ettiği saatte denk gelerek hayatta kalmıştı.
Büyük Taarruz öncesi iki kaburgası kırık Atatürk (bir kaburga kırığı ile ağrı çekmiş birisi olarak ne büyük bir ıstırap olduğunu çok iyi bilirim) esir düşen General Trikopis'in kendi komutanının İzmir'de eğlencede oluşunu bildiği için, kendisine sorduğu "Siz bu savaşta neredeydiniz?" sorusuna "Süngülerin parladığı yerdeydim" diyerek cephenin ön saflarında olduğunu ifade etmişti.

Şimdi ülkemizin her bir yerinde yangın var. Hükümet başkanı ve erkânı yurt dışı gezilerinde, görüşmelerinde faturayı da oralarda terörle mücadele edenlere çıkartacak.
Atatürk sağ olsaydı hükümeti de, genelkurmayını da taa oralara taşırdı, yangın bitene kadar diye düşünüyorum. Kendi vatanımızı, insanlarımızı, çıkarlarımızı düşünmek değil mi öncelikle bizi yönetenlerden beklediğimiz? Ne işimiz vardı Kore'de? Ne oldu mavi Marmara'da? Neler oluyor bu gün Suriye'de?
Geçtiğimiz yolda bir zaman geriye gidebiliriz ama bu kaptan ve ekiple ölü tramola başladığına göre dar boğazdan geçemeyeceğimiz anlaşılıyor. Hepimiz aynı geminin içindeyiz, yorumu size bırakıyorum...

Sevgili okuyucularım, ben bu yazıyı yıllar önce kaleme almıştım. Bu gün geldiğimiz noktada pek fazla bir şeyin değişmediğini görüyoruz.