Pandeminin başından beri Türk Tabipleri Birliği (TTB) konu ile ilgili ciddi uyarılarda bulunuyordu ama pandemi yönetimi ile ilgili kurullara bile alınmadılar. Bugün, geldiğimiz noktada, pandemi tekrar tırmanışa geçti, dikkate alınmayan uyarılarının haklılıkları ortaya çıkmaya başladı. Ama bu ön saflarda mücadelede sağlık çalışanları neredeyse her gün kurban vermeye başladılar. Mart ayından bu yana en az yüz sağlık çalışanı Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetti. Onlar da seslerini yükseltti “Tükeniyoruz !”. Vay efendim, sen misin bağrışan. Hemen Devlet Bahçeli ortaya çıktı “TTB kapatılsın!”. Demirperde yıkılalı çok olduğu, Marksizm diye bir şeyin artık gündemde olmadığı ülkemizde bir MHP başkan yardımcısı da  “Bu Marksist yuvasının dağıtılmasının zamanı geldi” diyerek üzerine tüy dikti.

*

Bir zamanlar “Doktor civanım…” diye üzerine türküler yazılan, “Doktordan, temiz” diye ikinci el oto ilanlarında aracın değerini arttıran, evlilik için ilk sırada aday kabul edilen, hatta eski dönemlerde kahvehanenin önünden geçerken herkesin neredeyse tümünün ayağa kalkıp selamladığı hekimler ve hekimlik mesleği gittikçe değersizleştirilmeye ve hak etmedikleri muamelelere maruz kalmaya başladılar. Sağlıkta dönüşüm adı altında uygulanan programın bütün yanlışları bilinçsiz ve sorgulamayan halk kesimleri tarafından onlara fatura edilmeye başlandı. Her gün gazetelerde sağlık çalışanlarına saldırılar, bu saldırılarda hayatını kaybeden doktorlar ve hekimlik mesleği sıradanlaştırılması …

*

Bir dönemler Tıp fakültelerine girmek için sınavlarda en yüksek puanı almak gerekiyordu. En başarılı öğrenciler hekimlik mesleğine aday oluyordu. Altı sene zor bir tahsil sonrası bu yetmediği gibi 4-5 senelik ihtisas belki de sonrasında yükselmesi yıllar süren akademik kariyer, hiç bitmeyen çalışma, hayatın sonuna kadar okuma, hep öğrenme… Biz yatağımızda huzurla uyurken onların uykusuz, yorgun hatta aç, hiç bitmeyen, durmayan çalışmaları.  Başımız sıkıştığında ise hiç beklemeden ulaşmaya çalıştığımız insanlar. İngiltere’de çalışan oğlum ve ailesinin bir doktora ulaşmak için günlerle çabaladığını gördükçe, ülkemizin değer bilmezliğini daha iyi anlıyorum.  

*

Kenan Evren’in “Doktor efendi (!) de doğuya gidecek” diye değersizleştirdiği doktorlar, Tıp fakültesini bitirince iki yıl, ihtisas yapınca iki yıl daha mecburi hizmete gönderilmeye başlandı. Mecburi hizmete gitmeyene de diploması verilmemeye… Uzman olup, hekim olarak ayakta durabilecekleri süre 15 yıla, yaşları 40 a uzamaya başladı. Var mı böyle başka meslek grubu?

Onlar içlerinde sanatçılar, dünya çapında müzisyenler çıkartmış değerli insanlar. Onlar vatansever. Birinci dünya savaşında hayatlarını vatan için gözlerini bile kırpmadan feda eden insanlar, İstanbul Tıp fakültesi o dönemde üç yıl hiç mezun veremedi, hepsi cephelerde vatan için canlarını verdiler.

*

Her ile Tıp fakültesi açılarak eğitim kalitesinin düşürüldüğü ama hala sayılarının yetersiz olduğu, şu sıralar en çok ihtiyaç duyduğumuz meslek grubunun “Tükeniyoruz !” çığlığına kulak vermeyip “Kes sesini!” “Kapatırım seni!” hangi vicdana, hangi anlayışa sığar? Onların verilmeyen özlük hakları, düzeltilmeyen zor çalışma koşulları, karşılıksız, cezasız kalan şiddete uğramaları, öldürülmeleri üstüne üstlük dünyayı saran pandemi döneminde ön saflarda mücadele ederken normal kişilerden 11 kat daha fazla bu hastalığa yakalanıp neredeyse her gün bu hastalık yüzünden hayatlarını kaybetmeleri, duyarsız kalınacak bir durum değil. Giderek istifalar hatta meslekten ayrılmalar artmaya başladı. Yirmi birinci yüzyıla gelmişiz, devlet tarafından ruhsat verilen sülükçüler, hacamatçılar hele tacizci üfürükçüler ile sağlığımızı koruyamayız. Tıp mesleğine saygınlığı geri kazandırılmaz, saldırılar engellenmez, çalışma koşulları iyileştirilmez ise kendi düşen ağlamaz. Kanuni Sultan Süleyman’ın dediği gibi “ Olmaya devlet cihanda, bir nefes, sıhhat gibi…”