Daha önceki yazımda Türk-Amerikan ilişkilerinin 17 Şubat 1927 tarihinde imzalanan modus vivendi ile düzene sokulduğunu söylemiştim. Atatürk'ün vefatına kadar, onun dirayetiyle dengeli ve sağlıklı ilişkiler sürdürüldü. Atatürk'ün vefatından hemen sonra içimize sızmalar başlamış, 24 Temmuz 1939'da başlayan milli eğitim şurasına danışmanlarını yerleştirmeye başarmıştır. ABD'den gelen eğitimciler daha sonraki dönemlerde isteklerini uygulamaya koydular.

***
Bir üniversitemizde hazırlanan yüksek lisans tezinde aynen şu cümleler geçiyor: "1950 yılında DP, iktidar olduktan sonra siyasi, sosyal, ekonomi konularında farklı görüşler ortaya koymuştur. Eğitimde CHP dönemine göre sayısal olarak gelişmeler olmasına rağmen nitelikli ve ilkeli eğitim anlayışından vazgeçilmiştir. Halk desteğini almak için ise özellikle laiklik konusunda tavizler verilmiş, fakat bu tavizler Cumhuriyetin temel ilkelerinin ve Atatürk devrimlerinin sarsılmasına neden olmuştur. Aynı zamanda İmam Hatip okullarının ülke genelinde çoğalmasını sağlamış ve ilerleyen dönemde çıkarını korumak için tarikatların bu okullarda hakimiyet kurmasına ses çıkarmamıştır. İlkeli eğitim yerini seçmenlerin isteklerine yönelik popülist eğitime bırakarak daha çok okul açmak şeklinde plansız ve altyapısız öğretim kurumlarının çoğalmasına yol açmıştır. Aynı zamanda dönemin en güçlü Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri ABD'den eğitimciler davet ederek eğitim konularında planlama yapmak üzere raporlar hazırlatmıştır. Böylece Amerikan Ekolü bir eğitim altyapısız ve yetersiz personelle uygulanmaya başlanmıştır. Cumhuriyet döneminin atılımları olan Köy Enstitüleri ve Halk Evleri kapatılmış ve bunda da ideolojik tepkilerle geçmişle hesaplaşma mantığı ön plana çıkarılmıştır.

***
Amerikan belgelerinde yer alan, ancak bizim ve Rus arşivlerinde yer almayan bir iddia 1945 yılında Stalin'in Türkiye'den Kars ve Ardahan'ı alma ve boğazlara üs kurma talebi. Bu bahane edilerek Sovyet tehdidine karşı alınan tedbirler. 1946 yılında dünyanın en tartışmalı kurumu CIA'yı kuran ABD başkanı Truman, 12 Mart 1947 de ABD kongresinde yaptığı bir konuşmada, Sovyet tehdidine karşı hazırlanmış, kendi adıyla anılacak Truman Doktrinini açıkladı. Truman komünizm tehdidi altındaki ülkelere mali ve askeri yardımlar yapılacağını söyledi (Kastedilen Türkiye ve Yunanistan'dır). 1949-1951 yılları arasında Türkiye'ye Marshall yardımı adı altında hibe şeklinde sözde yardımlar yapıldı, aslında borçlandırıldı. Marshall yardımı koşullarından biri de "Köy Enstitüleri"nin kapatılmasıdır. Amerika'nın askeri hurdalarına paralar ödedik, tavuk bile ihraç ettik. Atatürk döneminde başlatılan havacılık sanayiini kapattık. Ayrıca Türkiye 11 Mart 1947 de IMF'ye, 14 Şubat 1947 de Dünya bankasına üye oldu. Böylece Osmanlı'nın borcunu ödemiş bir ülke, yeni borçlara gebe bırakıldı.

***
Türkiye, NATO'ya girişini hızlandırmak için; başlayan Kore Savaşı'na Meclis Kararı olmadan birlikler göndermiştir. 1000'e yakın şehit ve kayıp verdiğimiz bu savaş, özellikle sol kesimler tarafından "Türk gencinin kanının Amerika'ya satılması" şeklinde eleştirilen bu davranış, Türkiye ile Batı Bloğu arasındaki yakınlaştırmayı hızlandırmış ve 18 Şubat 1952'de Türkiye bir NATO üyesi olmuştur. Türkiye'nin NATO'ya girişi, daha Amerikan yanlısı olmamız, onların da içişlerimize daha fazla müdahil olma imkanı yaratmıştır. Bütün birliklerini NATO'ya veren Türkiye'ye 1963 deki Kıbrıs olaylarında Johnson mektubu ve ardından uygulanan silah ambargosu düşürüldüğümüz durumun sonucudur.

***
Benim yaşıtlarımın yaşadıklarını, çoğunuzun bildiklerini birer cümle geçerek sonuca bağlayacağım. 1960, 1971, 1980 de kaoslar yaratılarak Türkiye üç askeri darbe yaşadı. 1971 muhtırası ve 1980 darbesi Amerikancı darbelerdir. "Our boys did it" CIA'nın Türkiye istasyon şefi Paul Henze, 12 eylül darbesini dönemin ABD başkanı Carter'a bu cümleyle söylerken, Kenan Evren'in de aralarında olduğu 12 eylül darbecisi general 12 eylül darbesini çoktan yapmıştı. yani buradaki "boys" 12 general, "it" de darbe oluyor. yani meali: bizim çocuklar darbe yaptı.
NATO karargahlarında bizim subaylarımızın gördüğü bölünmüş Türkiye haritaları, 1974 de PKK' nın ortaya çıkışı, 1973-1980 arası Ermenilerin şehit ettiği diplomatlarımız hep Türkiye'yi hizaya getirme faaliyetleridir. 1990 lı yıllarda Doğu Anadolu'ya yerleştirilen çekiç güç. "İncirlik Üssü'nden kalkan ABD uçaklarının, PKK'ya yardım dağıttığı" açıklamasını yaptıktan sonra 10 gün sonra içinde bulunduğu 10-12 kişilik uçağın henüz aydınlanamayan nedenlerle düşmesi sonucu şehit edilen Eşref Bitlis Paşa.

***
2003 yılında ABD dışişleri bakanı Condolisa Rice "Ortadoğuda sınırlar değişecek" dedikten sonra olanları, BOP projesi, Arap baharı olaylarını yaşadığınız için yazmıyorum. Suriye'de bu gün olanlar tüm bunların sonucu. Bu bölgede bir güç olunmasına izin vermiyorlar. Ordumuzu çökertmek için Ergenekon, Balyoz gibi operasyonların kökeni ortaya çıktı. PKK'nın Kobani gibi kantonlar yaratmak, ülkemizden kopartmak için doğuda çok şehit vermemize neden olan şehir ayaklanmaları. Şehirlerimizde patlatılan bombalar. Rus uçağının düşürttürülmesi. Sınırlarımızda oluşturulan ABD destekli Kürt koridoru. En son arkasında kimlerin olduğu ortaya çıkan 15 Temmuzdaki FETÖ'cü darbe girişimi. Bu darbe girişimi sırasında sınırlarımıza yakın İngiliz ve ABD askeri yığınakları. Artık neyin ne olduğunu çok net olarak görüyoruz.

***
Bin yıldır (Kazım Mirşan'a göre 6-7 bin yıldır) yaşadığımız şehitlerimizin kanı pahasına savunduğumuz vatan topraklarımız, atalarımızın mirasını, kolayca elde edemeyeceklerini birileri artık anlamalı. Bugün Suriye'de DAEŞ, PKK/PYD ile değil, onun arkasındaki güçlerle savaşıyoruz. Bir kitap dolduracak kadar detaylı konuyu sizlere ancak özetleyebildim. Özetin, özeti şu: Bugün Lozan'da imzalanmamış bir barış anlaşması ve ilan edilmemiş bir savaşın sonuçlarını yaşıyoruz.