Geçen haftadaki yazımızda "Üç Beş Çanak Çömlek Parçası" başlığımızla ülkemiz yöneticilerinin arkeoloji bilimine olan yaklaşımlarını anlatmaya çalışmış, ardından Ege yöremizdeki Afrodisias antik kentinin tarih dünyamıza hediye edilişinin öyküsünü kısaca anlatmaya çalışmıştık. Bu vesile ile ülkemizin değerli bilim adamlarından Prof. Dr. Kenan Erim'den bahsetmemiş olsaydık Afrodisias gerçeğine ihanet etmiş olurduk.

***
Afrodisias antik kentinde küçük sayılamayacak büyüklükte ancak gezilip görülmeye değer bir müze var. Gözünüzün önüne getirin, Bergama'dan kaçırılıp Berlin'de yeniden birleştirilen Zeus tapınağını anımsayın. İşte ona benzer bir rölyefi kentteki açık alandan toparlayıp müzede görüşe sunmuşlar. Bunu yaparken de açık alandaki anıta kopyalarını yerleştirmişler. Prof. Dr. Kenan Erim tarafından düşünülüp gerçekleştirildiğini sandığım bu uygulama sonunda rölyefler doğanın yıpratma etkisinden kurtulmuş olmalarının ötesinde gezen kişilerimizin bilinçsiz davranışlarından da bir ölçüde korunmuş olmaktaydı.
İlginçtir, müzede başka müzelerimizde uygulanan resim çekme yasağı yoktu. Ben de bir kardeşime rica ederek resim çektirdim.
Afrodisias, Denizli'nin Babadağ İlçesi'nin komşusu konumunda. Bilirsiniz Babadağ, mermer ocakları ve kaliteli mermerleri ile tanınmış bir yöremiz. Geçmişte de Afrodisias; bu yakınlıktan yararlanarak mermercilik ve heykel konusunda çok ileri düzeylere ulaşmış bir kentimiz olarak tanınmış. Dolayısıyla müze, heykel açısından son derece zengin sayılmalı. Bu özelliği hemen ilk bakışta anlayabilmeniz olası.
Müze yetkilileri için ufak bir notum olacak. Baş heykelleri (büstler) için "portre" tanımını kullanmak yanlış olmalı. Bakınız; bizim anlı şanlı TDK'nin "Türkçe Sözlüğü" bile "portre" tanımı için yalnızca resim alanını kullanmış.
***
Zamanımızı iyi kullandığımızı sanıyorum. Rehberimiz Sayın Akın Aykurt'un yönlendirmesiyle kentteki gezimizi sonlandırdık. Hemen yakında bulunan Geyre Köyü'ndeki şirin bir restoranda gecikmiş sayılabilecek öğle yemeğimizin ardından Tavas ve Denizli üzerinden Pamukkale'ye ulaştık.
Biliniz; Pamukkale'de artık tüm otel ve dinlence tesisleri travertenlerin olduğu bölgeden kaldırılmış. Travertenlerin olduğu yerler de ayakkabılar çıkarılarak çıplak ayakla gezilebiliyor. Doğrusu bu ya o eski günlerin vurdumduymazlığından ve onun yarattığı doğa yıpratılmasından vazgeçildiği için bayağı sevindim.
Otelimiz; manzarasından tutun olanaklarına kadar son derece güzel bir oteldi. Yol arkadaşlarımızla birlikte sıcak şifalı sulardan payımızı aldık. Belki yorgunduk ama dinlenmiş sayılırdık.
Akşam Galatasaray'ın şampiyonluk haberi yandaşlarını sevindirdi. Bizler ise gelecek yılı bekler olduk.
***
Sabah kahvaltısından sonra yönümüzü "Kaklık Mağarası" olarak bilinen doğa harikasına çevirdik. İyi ki de çevirmişiz. Gerçekten böylesi bir doğa harikası başka bir ülkede var mıdır bilemeyeceğim. Edindiğimiz bilgilere göre mağaranın derinliği 20 metre civarında, içinde dolaşılan yol ise 500 metreden biraz az. Mağaranın ilginç bir özelliği ise bazı yerlerinin zaman zaman doğrudan güneş ışığını alabilmesi. Bu nedenle çoğu yerinde değişik su bitkilerini görebiliyorsunuz. Ötesinde mağaranın içinde Pamukkale travertenlerinin minyatür oluşumlarını görebilme şansınızın olduğunu da hatırdan çıkarmayın. Kısacası demem o ki Denizli'ye 30 km. uzaklıktaki bu doğa harikasını ne yapın ne edin mutlaka görün diyorum. Bizler gördük gerçek anlamda şanslıyız.
***
Şimdi sıra Laodikeia'ya (Laodikya) gelmiş olmalı. Yazmama gerek yok, antik kentler açısından çok zengin bir bölgede bulunuyoruz.  Hangisini sayalım ki? Kısaca sıralamaya kalktığımızda Bergama'dan başlayıp içeride Uşak Ulubey'de "Blaundus" yerleşiminden geçerek Efes'i, Milet'i saymıyorum bile ta en güneylerdeki "Letoon'a" kadar uzanan yörede nice antik şehirlerimiz vardır.
Ancak gördüğüm kadarıyla bu "Laodikeia" bambaşka, evet bambaşka bir yer olarak değerlendirilmeli. M.Ö. 300 yıllarında kurulduğu sanılan kent daha sonraları Hristiyanlığın Ege Bölgesi'ndeki yedi (diğerleri Bergama, Akhisar, Alaşehir, Salihli, İzmir, Efes) merkezinden biri konumuna dönüşmüş olma özelliğiyle dini açıdan da ayrı bir öneme sahiptir.
Laodikeia'da kazılar sürüyor olmakla beraber yapılacak çok iş kaldığını sanıyorum. Ne söylemek istediğimi bilmem anlatabiliyor muyum?
Sonrasında Denizli'de gerçekten güzel bir yerde gecikmiş öğle yemeğimizi yedik, ardından dönüş yolculuğumuz başladı.
Esenlikle kalınız...