Martin Schulz. O, 22 yıldır görev yaptığı Avrupa Parlamentosu'nun en tanınmış simalarından.
İnsan hakları, özgürlükler ve içişleri gibi çok sayıda farklı komisyonlarda yer alan Schulz, 1994 yılında Avrupa parlamentosu milletvekili seçildi. Almanca, Flamanca, Fransızca ve İngilizce konuşan Alman lider 18 yaşından beri Alman sosyal demokrat partisi SPD üyesi.
12 Ocak 2012'de Avrupa parlamentosunda en büyük desteği alarak Avrupa parlamentosu başkanı seçildi. Konuşmalarında gelir eşitsizliğine dikkat çekerek şu ifadeleri kullandı: Dünyanın en zengin kıtasında eşitsizlik mevcut, zenginlik ne ülke içerisinde ne de insanlık arasında eşit bir şekilde dağıtılıyor. Milyarlar kazananlar vergi ödemiyor. Kayba uğradıkları zamanda diğer mükelleflerin vergi ödemesi gerekiyor. Avrupa Parlamentosu'ndaki görevini tamamlayıp siyasi hayatına Almanya'da devam etmek üzere döndü. Dilerim yeni seçilen başkan da tarafsız ve değerlere sahip bir politikacıdır. Çünkü yalnız iç politika değil dış politikalardaki aktörler de çok önemli. Globalleşmenin neticesi, oralarda grip olunursa buralar zatürre.

Geçtiğimiz yıl Avrupa Parlamentosu'nda çekilen oturumların videolarından birini seyrettim. Konusu Türkiye ve Türkler idi. Başkanlığını Martin Schulz'un yaptığı oturumun konusunu ve konuşmasını, tercüme edildiği alt yazıdan aynen sizlerle paylaşacağım fakat önce size hem kabul etmediğim hem de cezalandırılması gerektiğini düşündüğüm Eleftherios Sinadinos'un (ırkçı Altın Şafak partisi MV) sabahleyin burada Türkiye hakkında sarf ettiği cümleleri okuyacağım.
 'Osmanlı bilim adamlarının da yazdığı gibi, Türkler barbar ruhlu, zındıktırlar, sahtekâr pisliklerdir. Türk, vahşiyi oynayan bir köpek gibidir, ama karşısında savaşan bir düşman durduğu an kaçar. Onunla anlaşabilmenin tek yolu yumruk ve kararlılıktır.'

Bayanlar, baylar! Bu cümleler, Avrupa parlamentosu kararlarını ağır biçimde yaralamış olmaktadır. Sanırım burada ırkçılığı meşrulaştırmak adına sistematik olarak kırmızı çizgilerimizi çiğnemek isteyenler var. Sizleri bu konuda daha dün uyarmıştım. Ben bunlara gelemem. Bu nedenle parlamentomuzun yasaları doğrultusunda, an itibarı ile Milletvekili Sinadinos'u oturumdan dışlıyorum. 'Bay Sinadinos, sizin derhal bu salonu terk etmenizi istiyorum! Konuların akışı hakkında fikirleriniz alınacaktır. Aldığım bu karar değerlendirmeye açık değildir. Lütfen salonu terk edin! (salona) Sizler de Bay Sinadinos'u yalnız bırakmak istemezseniz buna engel olmam tabii Hoşça kalın.'

Sevgili okuyucularım, 1977 yılında ulusal Nörolojik Bilimsel Kongresi için Kıbrıs'a gitmiştik. Savaş sonrası kongre Salamis Bay'da idi. Savaşın izleri daha taze, geceleri etraftaki karanlık hava, hele anlatılanlar ve ziyaret ettiğimiz mekanlar, özellikle Tabip binbaşının eşi ve üç çocuğunun öldürüldüğü evin banyosu, etrafta, tavandaki izler. O andaki duygularımla nasıl kendimi dışarı attım bilmiyorum. 40 yıl sonrası bugünkü aklımla düşünüyorum. Bugün gerek Yunanistan'dan ve dünyanın her ülkesinden ailemizin bireyleri gibi uluslararası arkadaşlarımız var. Ancak biliyorum ki özüm Türkiye. Öncelikle vatanım, insanlarım... Vatanım ve insanlarım için, dışarıdan gelecek kötülükler olmadığı sürece kişisel, önyargılarım yok. Bizim kadar her milletin çürük elmaları vardır.  Muhtemelen onlar da dostluk ilişkileri içinde benim gibi düşünüyorlar. Velakin topyekûn millet menfaati, araya girince ki siyasette buna Uluslararası ilişkiler diyorlar, işte o zaman dost bildiklerinizin size ne diyeceği ve size nasıl davranacağı bilinmez. Ancak tüm dünyanın sigortasının, eğitimli, bilgili, insan yönü ağır basan liderler, politikacılar olduğuna inanıyorum. Özellikle de uluslararası ilişkilerde. Martin Schulz gibi...