Ne kadar da zor imiş, unutmak. Elbette; zor imiş derken bu kavramı, yani unutma kavramını gönlünde yaşatabilenler için geçerli olabilecektir söyleyebildiklerim. Kısacası ben ne kadar yazarsam yazayım toplumun unutma kavramına olan yaklaşımı pek de değişmeyecektir. Değişen bir şey yok; yineleyeyim ne demiş şair yıllarca önce? Söylenenleri sakın unutmayın ve değerlendirmeyi sürdürün; "Hafızayı beşer nisyan ile maluldür".
Geçen haftaki yazımda galiba son olarak "Adnan Hoca" adlı kişinin senelerdir sürdürdüğü toplum düşmanlığı girişimlerinin nihayet geçen yıl yapılan bir baskınla sonuçlandırılmaya çalışıldığını yazmıştık. Bekliyoruz; bakalım neler olacak?
Bence; yapılan soruşturma aşamasında yaşanan ya da yaşanabilecek olanlar bir ölçüde önemli değil, peki; nedir önemli olan, bence önemli olan araştırılması gereken toplumumuzun bu "Adnan Hoca" denen kişinin hangi yollarla ve hangi koşullarla oluşturulduğunu araştırması konusu olmalıdır. Bu "Adnan Hoca" kimdir ve nasıl olmuştur da toplumu bu denli etkileyebilmiştir? İşte Shakespeare'nin meşhur "Hamlet" adlı eserinde sorduğu gibi: "To be or not to be" yani Türkçesiyle "Olmak ya da olmamak". Toplumumuz; bu denli yumuşak mıydı ki bu kadar kolaylıkla "Adnan Hoca" denen kişiyi kabullenebildi? O kişi; kızlı, erkekli binlerce müridi etrafında toplayıp onları kendine esir edercesine bağlayabildi?
Elbette bu sorunların hepsi çok önemlidir. Ama; bizim asıl sorunumuz yani bu yazı dizimizin yazılma nedenini araştırmamız bir başkadır.
Biz toplum olarak bu "Adnan Hoca" olaylarının hangi bölümlerini ve hangi ölçülerde anımsıyoruz? Toplum hafızası denilen kavram bizler için hangi ölçüde geçerlidir? Haydi aklınızı üç yıla yakın öncesine canlandırmaya çalışın lütfen.
***
Bundan belki de üç yılı aşkın bir zaman önce toplumumuzun en çok ilgilendiği konuların başında "Man Adası" gelmekteydi. Ne olmuştu oralarda? CHP Genel Başkanlığı yazılı ve görsel medya aracılığı ile , yoğun olarak AKP'nin genel başkanı ve yakınlarının İngiltere'deki özel statülü "Man" Adası'nda "BİR" Sterlin sermayeli bir şirket kurduklarını, toplumun bu gelişmelerden bilgilendirilmediğini dile getirmeye çalışmaktaydı. Dekontların fotokopileri ekranlarda ve gazete sayfalarında gösterilerek  iddialar doğrulanmaya çalışılmaktaydı.
Hepsini yanlış mı anımsayacağım. Belki zaman olarak biraz yanılmış olabilirim ama dekontlar mekontlar hepsi gün gibi gözümün önünde. Yok, efendim dekontlar sahte imiş!
Sonra ne oldu? Paralara ait dekontların asılları bulundu, evet; bir para transferi vardı. O dekontlar gönderilen paralarla değil gelen paralarla ilgiliydiler. Yani; benim zaman zaman kullandığım tekerlemede olduğu gibi: "B.k değil kaka".
İşler hakaret davasına  dönüştü. CHP Genel Başkanı Sn. Kemal Kılıçdaroğlu mahkemece galiba 250.000 Lira tazminat ödemeye mahkum edildi. Paranın parti mi yoksa kişi tarafından mı ödeneceği de kamuoyunu epeyce oyalandırmıştı.
Günümüzde bu yaşananların sonucunu tam olarak değerlendirebilen kaç kişi vardır, acaba? Ortada bir para transferi var olduğuna göre bence ha para gitmiş ha para gelmiş. Burada önemli olan kimin çıkarına yapıldığını araştırmak olmalı değil midir? O paraların hangi amaca bağlı olarak oraya gönderildiği ya da getirildiği değil midir, önemli olan?
Bu konuyu izleyen, ciddi olarak araştıran oldu mu? Şimdi durduk yerde birileri Man Adasındaki "1" sterlin sermayeli şirkete 12.5 milyon dolar gönderse kimseler; yahu kardeşim sen bu parayı niçin gönderiyorsun diye sormayacak mı? Ya da bunun tersi yaşansa aynı soru bu kez başka türlü sorgulanmayacak mıdır?
Kısacası arayan soran olmayacak mıdır? Ya da toplumun yaşananlara ilgisizliği ve olayların sonuçlarını araştırmama zafiyeti daha ne kadar sürebilecektir? Ne kadar da çabuk unutabiliyoruz?
Ben galiba bu konuda biraz daha yazacağım. Elbette izniniz olursa gelecek haftaya.
Esenlikle kalınız...