Geçenlerde Urla’yı ve izlenimlerimi yazmıştım…
Mustafa Dayanç isminde bir Kaymakam var.
Aynı zamanda Kayyum…
Urla Belediyesi Başkan Vekilliği görevini de yürütüyor.
Antalya’dan, oradaki bir ilçeden apar topar denilebilecek şekilde gönderildi.
Neden?
Önceki ‘Kayyum’ yani Kaymakam’ın adı bazı dedikodulara karışmıştı.
Değerli bir taşınmazı almıştı..
Bu arada bazı devlet memurları ve yönetici durumunda kişiler haksız işlemlerden haksız kazanç sağlamışlardı.
İhbarlar oldu ve Ankara’dan değerlendirildi.
Medya’da konu olarak çıktı…
Kimisi şaşırıyor işte…
Ama yaptıkları ayaklarına bir şekilde enine boyuna takılıyor…
Paraşütsüz düşüyor…
Ne demişler;
İnsanları hafifi almayacaksın;
Kiminin bakışı, kiminin acısı, kiminin efkarı, kiminin eli, kiminin dili, kiminin de vebali ağır olur!
Urla Belediyesi’nden zaman zaman medya için bülten yayınlanıyor.
Çalışmalar anlatılıyor, tabii ki yönetimin methiyesi her zaman her yerde olduğu gibi ön plandadır.
Aile dostum Zeki Müren çok yıllar önce ‘Reklamın iyisi kötüsü olmaz!’ demişti, o günden bu yana bu cümle dillere pelesenk olmuştur, yapışmıştır.
Hep kullanılır, atasözü gibidir.
Bir süredir Urla’da olan Kaymakam, Belediye Başkan vekili yani ‘kayyum’ Mustafa Dayanç, sağ olsun, belki de bir ilki gerçekleştirerek, şehrin merkezine giren ana yoldaki ‘dev’ denilecek reklam tabelalarının yaptıklarını, yapacaklarını anlatan afişler astırmış…
Belediyeye ya da maliyeye vergi harçları yatırıldı mı, bilmiyorum…
Yan yana dizili büyük afiş ya da pankartlarda benim dikkatimi çeken şu oluyor:
‘Urla İçin Çalışıyoruz’
Altındaki imza;
Mustafa Dayanç- Kaymakam, Belediye Başkan v.’
Kaldırım bozulmuş, tabelaların ayak – tutucu direkleri konulsun diye…
Zatın bir yandan İzmirgaz, öte yandan ağır tonajlı araçlar, yağmur çamur, inşaatlar, şunlar bunlar nasıl yolları köstebek yuvasına çevirmişse, aynen öyle…
Sinek küçük ama mide bulandırıyor…
Yine geçenlerde yazmıştım; Neredeyse 100 ya da 200 metrede çukur üstüne çukur var…
Geçen yıl, alışveriş merkezinin üst kısmını fen işleri asfaltlıyordu.
Yetkiliye sordum;
‘Kardeşim yollar delik deşik, yama yapamıyor musunuz?
Yanıt şöyle idi, ‘Asfalt malzemesi alamıyoruz!’
Olabilir…
Temizlik görevlisinin ‘konteyner getirebilir misiz?’ sorusuna ‘Elimizde yok!’ diye yanıt vermesi gibi…
Bunları ben yaşadım…
‘Urla için çalışıyoruz!’ yazılı baştaki ya da dizilişe göre kent merkezine doğru olanın tam karşısında, park ve otopark var..
Tali yoldan ana yola çıkıştı araçların altı vuruyor?
Yani yapım hatası, teknik hata var…
Bu görülmüyor mu?
Tamircilere sorsalar, ya da araç sahiplerine veya çevre halkına hemen sorunun önemini söyleyeceklerdir.
Ama masa başında oturmakla olmaz…
Lüks araçla geçmekle de olmaz…
Yazık değil mi?
Milli servet boşu gitmiyor mu?
Ama tamirciler kazanıyor, ne de olsa…
Yani faydalı tarafı da var, yolların, kaldırımların hali…
Ha sahi birçok yerde yol var, kaldırım yok…
Hizmet nasıl olur?
Köylerde bile görüyoruz; Meydanlara, parklara, halkın toplu olduğu mekânlara artık ‘internet’ konuluyor…
Urla Belediyesi meydanına, kendi çay bahçelerine, ne bileyim plajlara, öğrencilerin bulundukları yerlere, halkın ücretsiz internetten yararlanacağı ‘Wifi’ istasyonları kuramaz mı?
Bence İzmir Büyükşehir Belediyesinden de yardım ve destek istenebilir…
Hizmet işte budur…
Büyük paralı işlerden önce…
Ceza yazmakla iş çözülmez…
Ama Urla’da belediye ‘Etiket kontrolları’nı yapıyor mu?
Yasaya göre mecburiyeti biliyorlardır…
Uygulama oluyor mu?
‘Jandarma kavşağı’ denilen yere, ayrıca ağaçlı yolun girişini, hastane kavşağına acilen, yıldırım hızı ile alt üst geçitler ya da viyadük yapılmalıdır…
Hizmet böyle olur…
Yoksa yeni binalara şimdilik gerek yok…
‘Ehem’ ile ‘Önem’ ayrılamıyorsa, bunu bilemem…
Olay yerinde çözülür, masa başında değil…
‘Yapacağız’ la da değil…