Sakın ha, Şefik Koldaş şaşırdı da yanlış mı yaptı diye düşünmeyin, "Cemal Kaşıkçı öldü mü" yazacağına Usame bin Ladin yazmış demeyin.

Başta CIA olmak üzere şu gizli servislerin işine akıllar ermiyor. Tüm dünyayı yıllarca peşinden koşturan, ABD karşıtı her türlü terör eyleminde suçlu görülen bu Usame bin Ladin baktık bir gün yakalanıvermiş ama ölü (!) yakalanıvermiş. Herkes ne oldu filan derken Barrack Obama'nın da katıldığı deniz üstü bir törenle Amerikalı denizcilerin neşeli bakışları altında denize atılıverdi bin Ladin. Ne mahkeme ne sorgulama; demem o ki hiçbir şey olmadı. Ama bütün dünya seyrettiğiyle kaldı. İnananlar inandı, inanmayanlar da inandı!
***
Sözlerimi şu son yaşadığımız Cemal Kaşıkçı olayına getireceğim. Sanki başka yer yokmuş gibi bula bula Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'nda bir şeyler oldu, Adnan Kaşıkçı'nın gazeteci yeğeni ABD vatandaşı Cemal Kaşıkçı sır oldu. Adnan Kaşıkçı kimdir derseniz, belki yeniler bilmezler onu da kısaca anlatıvereyim de merak bitsin.

Her şeyden önce bu Kaşıkçı'ların kim olduklarından kısaca söz edeyim sizlere. Bunlar, ABD vatandaşı Arabistanlılar ama bir garip Arabistanlılar. Şöyle ki; öyle oradakiler gibi yok "İbni", yok "Ebu" türü sıfatları yok. Resmen Batılılar ve elbette biz Türkler gibi soyatları ile tanınıyorlar.

Adnan Kaşıkçı 1970'lerde petrol zengini olarak dünya çapında ün salmış hatta meşhur yatıyla ülkemize de gelerek hava da atmıştı. Ama sonrasında ne olduysa olmuş, o meşhur Kaşıkçı'nın iflas ettiği söylenmişti. İşte bu Adnan Kaşıkçı'nın yeğeni olan Cemal Kaşıkçı da gazetecilik yapmış hatta Usame bin Ladin'le söyleşide bile bulunarak başarı da göstermişti. Şimdilerde Washington Post gazetesinin muhabiri olduğu ve Suudilere karşı yazılar yazdığı biliniyordu. Öte yandan bana kalırsa pek öyle makbul adam da sayılmamalıydı.

Diyeceğim o ki 2 Ekim günü sanki başka yer yokmuş gibi bizim ülkemizde, bizim başımıza dertleri sardı gitti.
Başkan Trump, 110 milyar dolarlık silah anlaşmam var, vazgeçemem diyerek Suudilerin yanına kayıverdi. Başta Merkel olmak üzere tüm Batı dünyası olayın esrarlı yanının çözülmesi için çaba gösterir oldular.
***
Yaşananların hemen ilk on gününde olaya Fransız kalan bizim yetkililerimiz daha sonra aslan kesildiler; neyse diyeceğim o ki, emniyet ekiplerimiz inceleme için konsolosluğa girdiler. Başkonsolos diplomatik dokunulmazlığından (!) yararlanarak ülkesine uçtu gitti.

Sayın Cumhurbaşkanımız olayın üstünden yirmi gün geçtikten sonra olay hakkında bilgilendirmeyi, partisinin genel başkanı olduğunu aklına getirmiş olacak ki AKP Meclis grubunda yapacağını belirtti. Böylelikle konunun ülkemizi değil AKP'yi  ilgilendirdiğini öğrenmiş olduk. Öyle ya ülkemizi ilgilendiren bir olay olarak algılansaydı doğrudan mecliste konuşulması daha doğru olmaz mıydı? O halde, eskiler ne demişler anımsayalım mı? "Çelebi; bizim demokrasimizde böyle olur bilgilendirme dediğin!"

Şehir efsanesi filan değil özel düşüncemi açıklayayım. Ben öldürüldüğüne inanmıyorum ama belki yok edilmiştir.
Esenlikle kalınız...
Not: Bu yazımız Sayın Cumhurbaşkanımızın AKP Grubu'ndaki konuşmasından önce yazılmıştır.