Sevgili okuyucularım, hafta bir başlıyor, haydi hayırlı haftalar dilekleri, paylaşımları. Bir de bakıyorum, Pazar akşamındayım, ertesi gün Pazartesi, yapmak istediğim bir sürü şeye yetişememişim. Hayatımda öz programım diye bir plan kalmamış. Sanki direksiyonuna hakim olamadığım bir araçla, hızla yol alıyorum. O kadar önemsediğim şeyler var, ye-te-mi-yo-rum!
Günlük yaşamımda yediğim travmalar da çabası. Uğurladığımız sevdiklerimiz, sağlığını kaybeden sevdiklerimiz. Ülkem, savaş görüntüleri, haberler darmaduman ediyor.
Takip etmeye çalışıyorum, sadece haberlerde veya son dakika haberlerinde sonrası diziler, magazin programları sanki çok önemli konular. Kim kiminle ne yapmış, kim kiminle ayrılmış. Kim kime ne demiş? Kalan bazı programlar için daha önce yazmıştım, evlilik programlarını aratıyor.
***
Sosyal medya sosyallikten çıktı. Okuduğumuz gördüğümüz paylaşımlar akıllara zarar. Bir değerli devlet büyüğü diyor ki "Varlığım Türk varlığına armağan olsun" söyleminde "Niye armağan olsun, niye?" diyor görüntülerde. Tüm kalbimle yakıştırma, asparagas bir haber olmasını diliyorum. Uzun zamandır varlığım Türk varlığına armağan olsun diyen çocuklarımızın cenazeleri geliyor doğudaki savaştan. Ülkemizin, varlığımızın bekamızı korumak adına. Mehmetçiklerimizi, şehitlerimizi kara toprağa veriyoruz niye? Aklıma takılıyor düşünüyorum.
***
Düşünmek çok tehlikeli; öyle diyorlar. Hele düşündüğünü söylemek cızzzz. İyi de bu insanı diğer canlılardan ayıran en büyük yeti, fark bu değil mi? Niye düşünmemiz istenmiyor? Niye? Neyse. Düşünüyorum niye bu soyağacı meselesi hükümet meselesi oldu, niye? Zaten hepimiz soyumuzu sopumuzu bilmiyor muyuz? Hele isteyince ulaşamıyor muyuz? Bu bir stimulasyon mu gör bir yerlerde, Bulgaristan'a Yunanistan'a, Girit'e uzanıyor büyük büyük büyüklerin, yani yeni bir vatan mı, Avrupa Birliği mi, kaç kurtul mu? Niye? Cumartesi 3 Mart 2018 yani 3 Mart 1924 hilafetin kalktığı laik ve parasız eğitimin geldiği günün 94.üncü yıldönümü. Bakın eğitim sorunlarına gidiyor muyuz? Dönüyor muyuz? Yıllardır tekrarladığımız teşhis. Sanki üstümüze ölü toprağı atılmış uyuyoruz. Ne demiş Mustafa Kemal Atatürk "Uyuyan milletler ya ölür ya da köle olarak uyanırlar". Uyanın.