Öncelikle belirteyim, ülkemin bir vatandaşı olarak düşüncelerimden ötürü son derece üzgün olduğumu belirtmek isterim. Bunu, böyle düşünmekteyim ama yazmadan da yapılamıyor.

Öylesine garip ve anlaşılmaz uygulamalarla karşı karşıya kalmaktayız ki zaman zaman "Yüce Tanrım, bu olanlar gerçekten yaşanmakta mıdır?" diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. Sonuçta; sözü elbette Almanya ve Hollanda'da yaşadıklarımıza getireceğim.
***
Bu arada eğer izin verirseniz sizlere ufacık bir fıkra anlatacağım. Belki bu fıkra biraz kabadır ama, güzeldir ve günümüzde yaşananlarla bağı kurulabilir.
Devir; II. Dünya Savaşının son günleridir. Savaş, İtalya'da bitmiş ama Avrupa'da sürmektedir. O savaşların ülkelere getirdiği yoklukları ve yapısal çarpılmaları az çok biliriz. Şimdilerde Güneydoğu Asya'da yaşanan seks turizminin o günlerdeki İtalya'da yaşandığını yazmamız gerekli midir? En yoğun istek de Amerikalılardan gelmektedir. Roma'ya her gelenin peşine mutlaka bir seksüel prodüktör yanaşmakta, kendince çözüm aramakta; O günlerin koşullarına bağlı olarak elinde resimli albümlerle seks objelerinin isimlerini sıralamaktadırlar. Gianna, Maria, Rozanna... Ama, nedense bu inen yeni yolcudan tek sesli istek gelmektedir: "No, no Papa; No Papa"... Nereden bilsin o garip İtalyan; gelen yolcunun Papa'yı görmek için geldiğini? Onun aklı fikri bir tek noktadadır. Ne yapsın? Ola ki cinsel tercihi belki de farklıdır diye düşünür. Uno Minuto, uno minuto diyerek ve işaretlerini de ekleyerek bir süre beklemesini ister karşı taraftan. Biraz sonra kan ter içinde koşturarak geri döner ve yarı İngilizce yarı İtalyanca  konuşur: "Papa, imposibile, but uno kardinale"...

Şimdi, durduk yerden nereden çıktı bu fıkra diyebilirsiniz? Amacım, batı dillerindeki kelime benzerliklerinden bahsederek başka bir noktaya geçmekti. Evet, İngilizcedeki one (bir) kelimesi ile İtalyancadaki uno (bir) kelimesi bir birine benzerler; tıpkı İngilizcedeki impossible (imkansız) kelimesinin İtalyancadaki impossibile (imkansız) de olduğu gibi.
Batı dillerinde bu böyledir ama olayı Türkçedeki uygulamaya bakarak çözmeye kalkarsanız yanlışın içine düşersiniz. Tıpkı Davos'ta o günlerin başbakanı Erdoğan'ın Perez'e karşı o meşhur "Van Minüt, Van Minüt-One Minute, One Minute" çıkışını yaptığı gibi. Beni bilgiçlik taslıyor diyerek tanımayın ama Erdoğan'ın söylemek istediği o "Bir Dakika, Bir Dakika" bildiğim kadarıyla İngilizcede öyle söylenmez. Olsa olsa Erdoğan'ın; "Just a Moment" demesi gerekirdi.
Ey okur, bunları bize ne için anlatıyorsun diye sormayın bana. Hatırladığım kadarıyla bizim üst kadememizin ilk efelenme antrenmanları o zamanlar başlamış olmalı, öyle değil mi? Sonrasında hep aynı efelenme ve diplomatik dilden uzak kalarak, hep yüksek perdeden atılıp tutulmadı mı? Eyy İsrail, Eyy Esed, Eyy Avrupa, Eyy NATO türü tehditvari tepkileri nasıl unuturuz? Bunları değişik ağızlardan, ayrı ayrı zamanlarda hep duyduk ve dinledik. Ama sonuç ne oldu? Heyhat, İsrail ve Rusya en canlı örnektir. İsrail'le can ciğer kuzu sarmasıyız ve belki de onlara giderek "En ziyade müsaadeye mazhar devlet - The most favoured nation clause" statüsü verilecek. Öte yandan Rusya'ya bizi "Şangay Beşlisine" almaları için aracılık yapmasına yalvar yakar oluyoruz.

Şimdileri değerlendirecek olursak; Avrupa'da yaşananları bir vatandaş olarak onaylamak olası mıdır? İzlerken benim içim cız etti, cız etmeyi sürdürüyor. Neylersiniz, örneğin Hollanda'daki görüntülerin kat be kat fazlasını biz kendi ülkemizde kendi vatandaşlarımızla yaşamıyor muyuz? Gerçekçi olmamız gerekmez mi? Kendi vatandaşlarımızın demokratik haklarını kullanabilmeleri serbest midir? Tazyikli su uygulamaları daha geçen hafta Ankara Kızılay'da yaşanmadı mı? Bizim ülkemizde partiler ve bireyler anayasal haklarını kullanırlarken yerlerde sürüklenmedi mi? Hangisini sayayım ki? OHAL ortamında anayasa referandumuna gitmek mantık ölçüleriyle bağdaştırılabilir mi? Olayları tarafsız gözle izlersek Almanlar ve Hollandalılar faşistlerse bizlerin fazlasıyla faşist sayılmamız gerekmez mi?
2008 yılında AKP'nin çıkardığı yasa ile yurt dışında siyasi propaganda yapmak yasaklanmış iken bizim siyasilerimizin ortalığı toz dumana katarak bile bile arı yuvasına çomak sokma çabalarını nasıl değerlendireceğiz?
AKP İzmir Milletvekili Hüseyin Kocabıyık ağzından kaçırdı; "Avrupa'daki olaylar EVET'çi oyları 2 (İKİ) puan yükseltti". Hadi gelin de bu ve benzeri sözlerden sonra olanların programlanmış olduğunu aklınıza getirmeyin?
Benim bir başka korkum daha var. Avrupa'da bunlar olurken bizim dikkatimiz oralara gitmişken, Sn. Cumhurbaşkanımızı ayrık tutuyorum Başbakanımızdan başlayarak Adalet Bakanımızdan geçip İç ve Dışişleri Bakanlarımızdan Avrupa İşleri Bakanımıza kadar uzanan yelpazede söylenenleri inanın korkarak ve şüphe ile dinliyorum, okuyorum. Ya, bu konuşulanlar bizim bilmediğimiz ya da bilemeyeceğimiz kayıpları örtmeye yönelik girişimlerin habercisi olabilirler mi? Baksanız a; Membiç'ten bahseden var mı? Güneydoğu Anadolu'da örneğin Nusaybin'de olanlardan kimlerin haberi var? Olanlar konuşuluyor mu?
Esenlikle kalınız...
TÜRKÇE İÇİN NOT
Matamatik değil MATEMATİK