Seçim öncesi birçok araştırma şirketi yaptıkları araştırmaların sonuçlarını paylaşıyor. Bu anketler ise ne hikmetse anketi yaptıran partiyi hep açık ara önde gösteriyor. 'Eee ne bekliyordun' diyeceksiniz, haklısınız. Hoş böyle olmasa bile bu günlerde insanların büyük çoğunluğu, kendilerine hangi partiye ya da kime oy vereceğini soran anketörlere ya kapıyı kapatıyor ya da kaçamak cevaplar veriyor. Onlar da haklılar.

Seçimlere birkaç gün kalmışken bu günlerde okuduğum Hayati İnanç'ın Babıali Kültür Yayıncılığı'ndan çıkan 'Can Veren Parvaneler' adlı eserinin (73 ve 74.) sayfalarındaki şu bölüm dikkatimi çekti. Sizlerle de paylaşmak istedim.

'Bir genel seçim öncesiydi mübarek Ramazan ayı içinde yakın bir köye ziyarete gitmiştik. Teravih sonrası kır kahvesinde çay sohbetindeyiz. Tabii yaklaşan seçimler sebebiyle söz ister istemez siyasi partiler ve adaylar üzerinde dolaşıyor.

Köyde 'deli' denilen biri var. Adı Recep. Recep deli mi yoksa veli mi pek de malum değil. Okuduğu liseden aşırı zekâsı sebebiyle kaçtığı, öğrendiklerinin kendisini tatmin etmediği konuşuluyor. Okuldan kaçınca dağa çıkmış, bir iki sene hiç görünmemiş. Sonra çıkagelmiş.
Neyse bu -sözde deli- Recep ile hafif tertip alay edenler bile biliyorlar ki boş değildir o. İşte çay sohbetinde bulunduğumuz kır kahvesinde bu Recep de var. Dışardayız zaten; o kalabalığa sırtını dönmüş dikkatle göğü seyrediyor. Ben takılıyorum:
-Recep! Ne arıyorsun gökte?
-Yukarıda çok şavk var da ona baktım; düğün mü var nedir? Acaba merdiven falan kurulsa çıkmak mümkün olur mu diye düşünüyordum.
-Boşver düğünü Recep diyorum, gel çay içelim.
Gelip katılıyor halkaya ve tam karşıma oturuyor. Aşağı yukarı 25 kişiyiz. Ben de öylesine:
-Recep bak siyasiler köye gelip gidiyorlar, seçim de yaklaşıyor. Oyları ne yapacağız, diye soruyorum.
Şöyle bir bakıyor bana... Sıradan şeylerden bahsedenlerin tavrı içinde şunları söylüyor:
-Bunlardan biri 12 Eyül'den evveli örtülü darbe yaptı. Biri çok cıngarcı... (kavgacı-geçimsiz) Biri de güccük bir dere, emme gendini ırmak sanıyor.
Hoppala! Gel de çık işin içinden. Yani 'delinin zoruna bak' cinsinden bir muamma. Fakat işaret edilen üç siyasi partiyi kendimce şifreleri çözerek teşhis ettim. Çözdüğüm şifreye göre bir parti kalmıştı. Dedim ki: Yani oyları ...... partisine mi vereceğiz Recep?

Recep'in bir anda şekli değişti. Kızmıştı. Şifreli konuşmayı seçmiş; anlayan için mesajını başarıyla sunmuştu. Evet ben de doğru anlamıştım. Ama açık söylemenin alemi yoktu. O öfkeyle gözlerini gözlerime dikti ve dedi ki: Bana bak! Sende feraset çok guvatlı (kuvvetli) emme (ama) dirayet yok!

(Feraset keskin görüşlülük demek. Dirayet ise duruma ve kendine hakim olabilmek demek.) Hâlâ hayatta olan Recep bu sözlerle bana demişti ki: Bak sen okumuş yazmış adamsın. Hızlı anlıyorsun buna diyecek yok. Fakat... Okumuşların çoğunda görülen dirayet noksanı sende de var gibi geldi bana. Her bildiğini söylemek marifet değil."

Bu günlerde bütün sonbetlerin konusu ister istemez seçimlere geliyor. Vatandaş ise her bildiğini her düşündüğünü söylemiyor. Ama feraset sahibi olanlar, seçim öncesi iklimine bakarak vatandaşın elini havaya kaldırdığını anlayacaktır. Bakalım millet tokadı kime atacak...