Oynanacak kupa maçlarından sonra futboldan uzak kalacağız kısa bir süre. Geçtiğimiz hafta oynanan maçlarla ligler, araya girdi. Her ne kadar buna 'devre arası' dense de, tam yarısı olması için 1 maç eksik kaldı. Ben bu sebepten 'devre'yi kaldırıp, sadece 'ara' demeyi daha uygun gördüm. İşte son haftanın özetleri:
Akhisar Belediyespor karşılaşmaya istekli başladı ancak Atiker Konyaspor'a net pozisyonlar verdi. Bu istekli oyunu maçın 2. yarısında daha çok arttırdı ve daha çok pozisyonlar yakaladı. Golü her zamanki gibi yabancıları sayesinde buldu. Vaz Te'nin kornerden gelen topa vurduğu kafa, 3 puanı getiren gol oldu. Devre arasına güzel bir oyun ve 3 puanla, mutlu bir şekilde girdi.
***
Balıkesirspor, ligin en az gol yiyen takımı Elazığspor'a gol yağdırdı. 4-1'lik galibiyetle de ligin en çok gol atan 2. takımı durumuna geldi. Maça çok rahat başladı, çok rahat götürdü ve çok rahat kazandı. Kafa toplarında oldukça başarısız olan Bekamenga, ligde 11. golünü attı ve gol krallığında Boluspor'un Hollandalı oyuncusu Rydell Poepon'u yakalayarak zirveye ortak oldu.
***
Denizlispor, mutlak galibiyetle devre arasına girmeye adeta yemin etmişti. Öne de geçti ama ilk yarı bitmek üzereyken golü yiyiverdi. 2. yarıda çok çok daha istekli bir takım vardı sahada. Golü aradı aradı, bir türlü bulamadı. Fileleri sarstı ama ofsayta takıldı. Maç bitti bitecek derken, 90+4'te 3 puanı getiren golü atıverdi ve bu gol ve güzel oyun, gelecek için büyük bir doping oldu.
***
Feyyaz Uçar'la çıkışa geçen Bandırmaspor, son 5 maçında mağlup olan, 11 maçtır kazanamayan Mersin İdmanyurdu'na teslim oldu. Maçın hiç bir dakikasında üstünlük sağlayamadı, kazanabileceği umudunu veremedi. İstatistiklerde de yerle bir oldu. 4 şutuna karşılık, 14 şut rakipten. 1 isabetli şutuna karşın, 7 isabetli şut rakipten. 1 köşe vuruşuna karşın, 7 tane rakipten. Bir tek topla oynamada üstünlüğü var, o da 51'e 49 sadece. Unutulması gereken bir hafta.
***
Şanlıurfaspor yüklenmeye çalıştı, Manisaspor iyi kapattı. Ama bir yere kadar. Defansta yapılan hatalar Manisa'nın sonunu getirdi. 3 haftalık bu arada mutlaka bir el atılması gerekiyor takıma. Eski Karşıyakalı Berkay'ın 79. dakikada Bahattin'e yaptığı faul, tamamen gaddarca idi. Ayağının kırılma riski o kadar yüksekti ki, kırmızı kart bile hafif kaldı ceza olarak.

Sürpriz olmadı, zirveyi bırakmadı

Göztepe, favori olarak gittiği Samsunspor deplasmanında sürprize izin vermedi. Tarihinin en kötü günlerini yaşayan Samsunspor karşısında Göztepe oldukça durgun başladı maça. Pozisyon buldu ama bulduğu kadar da verdi. Önce Samsun, sonra Göztepe golü buldu. Birbirinin kopyası gibiydi adeta. Defanslar öne çıktı, arkaya adam kaçırıldı, kaleciyle karşı karşıya kalındı, durum 1-1 oldu.
Jahovic'in olsun, Halil'in olsun gol vuruşları çok akıllıcaydı. Kalecinin kapatmasına rağmen, topun altına girilmesi, kalecinin üzerinden aşırtılması, usta golcülerin işidir. Her ne kadar genel olarak 3 puandan kuşku duyulmasa da, verilen bir kaç pozisyon kim vurduya götürebilirdi Göztepe'yi. Neyse ki olmadı, zirveyi bırakmadı.
Sarı kırmızılı oyuncular da modaya uydular ve karşılaşmanın sonlarına doğru yerde yatmaya, oyunu yavaşlatmaya başladılar. Bu tür hareketler kendilerini oyundan düşürdü, rakibine daha çok yüklenme fırsatı verdi. Maç sonu Okan Buruk, müsabakada hakemlerin yönetimini beğendiğini, kazanmalarında faktörleri olmadığını belirtti ama kendi aleyhlerine de olsa bir hatalarını söyleme cesareti ve olgunluğunu gösterdi. O da maçın çok durduğunu ve uzatma dakikalarının daha fazla olması gerektiği idi.
Yine karşılaşma sonunda, takımını yalnız bırakmayan Göztepeli taraftarlar, takımları lehine tezahürat yaparken, Samsunsporlu taraftarlar da kızdırmak amacıyla, 'Kaf Sin Kaf' çekti. Bu da mücadeleden ufak bir detaydı.

Ortada kuyu var, yandan geç

Altınordu, son 5 maç galibiyet almış, son haftaların en başarılı takımına dur diyebilecek miydi? Maç başladığında dur demeye kararlı olduğunu gösterdi. Bastırdı da bastırdı, pozisyonlar buldu ama ilginçtir 1 tane topu bile kaleyi tutmadı. Hep aut, hep aut. Kaleci 1 tane bile top çıkarmadı, gol kurtarmadı, atak önlemedi.
Ümraniye geride karşıladı, kontra atak yakaladı, ilk defa pozisyon buldu, onu da gol yaptı. Bunca auttan sonra Arif'in yaklaşık 30 metreden gönderdiği füze, üst direkten geri döndü. Kullanılan bir köşe vuruşunda, Ümraniyeli oyuncuların yoğun faul itirazlarına sebep olan bir karambolde, Arif'in dokunuşu beraberliği getirdi.
Altınordu, rakibinin serisini bozdu ancak böylesine baskılı oyunda, golü geçtik, kaleyi dahi tutturamaması, moral bozukluğu yarattı.

Basketbol, sen nelere kadirsin

Cuma günü basketbol Avrupa Ligi'nde çok önemli bir karşılaşma vardı. Fenerbahçe, 13 maçta sadece 1 mağlubiyet almış, uzak ara lider CSKA Moskova ile karşı karşıya geliyordu. Geçen seneki formundan uzak olan sarı lacivertliler özellikle ilk periyotta fark yiyeceklerini düşündürttü. Maçtan önce de birçok kişinin fikri böyle idi. 2. periyotta biraz hareketlendi ama ilk yarıyı 5 sayı geride bitirdi.
Devre arası hemen kanal değiştiriyorum. Bu maçtan yarım saat sonra başlayan mücadelede Darüşşafaka Doğuş, Maccabi FOX karşısında 13-8 önde. Birden Maccabi yetişti geçti. Darüşşafaka sayı atamadı. Fark atmaya başladı, hala sayı yok. Fark açıldı açıldı, hala yok. Ben de inat ettim Darüşşafaka şu uğursuz 13'ten kurtuluncaya kadar izlemeye. Bu arada diğer maçta devre arası bitti ama 1 sayı bile yok. Sonunda sayı, Maccabi 30 olunca geldi. 22-0'lık bir seriden sonra gelen basketin ardından hemen diğer maça geçtim.
Fenerbahçe, oyundan hiç kopmadı, başa baş mücadele etti güçlü rakibi karşısında. Son saniyelere 3 sayı geride girdi. 3'lük atmak yerine Bobby Dixon 2 sayıya gitti. Mucize gibi bir şey gerçekleşti ve buradan hem basket çıkardı, hem de faul aldı. CSKA, kalan sürede sayı bulamayınca da büyük bir hediye vermiş oldu Fenerbahçe'ye ve normal süre beraberlikle sona erdi.
Kolay kolay unutulmayacak bir 5 dakikalık uzatma bizi bekliyormuş. Bu süre içerisinde, Moskova deplasmanında, Avrupa'nın en iyi takımı olarak gösterilen CSKA Moskova'dan sadece 4 sayı yedi ve tam tamına 20 sayı attı, maçı da 16 sayı farkla kazandı. Şaşılacak bir durum.
Hemen yine Darüşşafaka maçına geçtim. İzlemediğim sürelerde 17 sayı geriden gelip, öne geçmiş. Basketbolda fark ne olursa olsun, rakip kim olursa olsun, her an her şey olabilir. Ama takım tutuyorsanız, maçını izlerken kalbiniz ve sinirleriniz de sağlam olsun.

Radikal olmak gerek

Göztepe, yedek ağırlıklı bir kadroyla sahaya çıktığı kupa maçında, Başakşehir'den fark yedi. Süper Lig liderine karşı deplasmanda, yedek kadroyla baş etmek hiç de kolay bir şey değil.
Bu maçın ardından Bolu - Beşiktaş maçı başladı. Kar o kadar çok yağıyordu ki, saha ne kadar temizlenirse temizlensin, kısa sürede karla kaplanıyordu. Böyle olunca pek de izlemek gelmiyor insanın içinden.
Bu futbol maçıyla aynı anda basketbol maçı da vardı. Daha ilk dakikaları oynanırken, Anadolu Efes, Zalgiris Kaunas karşısında sayı bulamamışken, hücumda idi. Zamanı iyi kullanamadı. Hücumun bitiş süresine 3 saniye kalmışken, zorlama bir atış yapması gerekiyordu mavi beyazlıların. Bunu da yaptı ve top çembere çarptı, havalandı ve sonrasında rakip takım oyuncuları rahatlıkla topa sahip oldu. Çünkü orada hiç bir Efesli oyuncu yoktu. Oysa zorlama bir atış olacağını hemen düşünüp, pota altına girmeli, ribaunt kovalamaları gerekiyordu.
Daha o ilk dakika, Anadolu Efes'in bu maçı kazanmasının çok çok zor olduğunu gösterdi. Bunun bir tek açıklaması var, o da tembellik. Daha maçın içine girememişlerdi. Burada koçun, radikal bir davranışta bulunmasını, anında mola almasını ve oyuncularına iyi bir fırça atmasını beklerdim. İlk dakikalarda mola almak pek görünmüş bir şey değildir basketbolda. İşin ciddiyetini o zaman çok iyi anlarlar, kendilerini oyuna hemen verebilirlerdi. Maç boyunca oyunda değillerdi ve sonuç olarak da fark yediler.

Demedim mi?

Önceki hafta yazımda değindiğim 2 konu ve savunduğum teze, geçen hafta sonu yaşama geçirerek örnek verdiler adeta.  
Kafa ile müdahale edilecek yükseklikteki topa, ayakla müdahale etmenin ne kadar tehlikeli olduğunu anlatmaya çalışmıştım. Rakip topa kafa ile müdahale edilebileceği durumlarda, kalkan her ayağa, topa önceden davranıp da vurmuş olsa dahi faul verilmesi gerektiğini, aksi halde zamanlama hatası yüzünden büyük sakatlıklar yaşanabileceğini yazmıştım.
Boluspor ile Yeni Malatyaspor arasındaki maçta, Diarra kendine gelen topa karetevari bir hareketle vurmak istedi ama rakibi Sinan daha hızlı davrandı. Hızlı olunca da topu kafasıyla önüne aldı ancak, Diarra'nın zamanlama hatası yüzünden ayağı top yerine kafaya vurdu. Sinan bu sebepten hastaneye kaldırıldı. Diarra'da doğrudan kırmızı kartı yedi.
İlk dokunan ayaksa oyuna devam kuralı olursa, ilk ben dokunurum deyip ayağını kaldırıp, zamanlama hatası yapan da çok olur. Yenecek kırmızı kartı geçtim, oyuncular Sinan gibi hastanelik olur. Bu sebepten böyle bir kural olamaz, yok da.
Geçen haftaki yazımda bahsettiğim diğer konuya geçeyim. Adanaspor - Başakşehir maçı. Lider Başakşehir 1-1 devam eden karşılaşmada galibiyet golünü buluyor. Yardımcı hakem gol olduğu için orta sahaya koşuyor. Ancak Adanasporlu oyuncular şiddetli bir itiraza başlıyorlar, her iki hakeme de. Orta hakem Hüseyin Göçek de önce golü veriyor, sonra itirazlar neticesinde yardımcı hakemin yanına gidip tartışıyor ve sonrasında golü iptal ediyor. İşte sorun burada başlıyor. İlk verilen karar doğru iken, iptal ediyor, büyük bir hataya imza atıyor. Oysa video hakem olsa, çok kısa sürede doğru olan karar verilebilecekti. Bu sayede de lider Başakşehir, şampiyonlukta 1 golün bile önemli olduğu ligde, 2 puandan olmayacaktı. Bu 2 puan yüzünden belki de şampiyonluk kaçacak, belli mi olur?