Geçtiğimiz Şubat ayı içinde gökbilimcilerden oluşan uluslararası bir ekip çarpıcı bir açıklama yapmıştı: Potansiyel olarak yaşanabilir olanları da içeren ve yakındaki cüce bir yıldızın yörüngesinde yedi gezegen bulunduğunu keşfetmişlerdi. Bu keşfin ardından NASA, Twitter izleyicilerinden şaka ile bu gezegenler için #7Namesfor7NewPlanets (#7YeniGezegenİçin7Ad) etiketiyle ad önermelerini istedi ve bu da çok ilgi gördü.

NASA izleyicileri aptalca olanlar da dahil yüzlerce öneride bulundular. Bunların arasında Pamuk Prenses'in (Çekingen, Doktor, Salak, Mutlu, Uykulu, Meraklı ve Huysuz) yedi cücesi de vardı. Ayrıca televizyondan yedi arkadaş karakter (Rachel, Monica, Phoebe, Chandler, Joey, Ross ve Janice) önerildi. Daha ciddi olarak 1986 Challenger Uzay Mekiği Faciasında ölen (Scobee, Smith, McNair, Onizuka, Resnik, Jarvis ve McAuliffe) yedi astronotun soyadları da önerildi.

Ancak gerçekte yeni bir gezegenin veya diğer gökcisimlerinin nasıl adlandırıldığına bakılmalıdır. İnsanların önerilmiş bir ad için oy kullanabilecekleri herkese açık yarışmalar var mı yoksa bu adlandırma hakkı seçkin bazı kişilerin elinde bulunan ayrıcalık mı? Uzay finansmanı şirketi Uwingu'nun web sitesinde ilan ettiği gibi, herhangi biri gerçekten Mars'ta bir krateri 5 dolar karşılığında adlandırma hakkına sahip olabilir mi?

Kendi kraterinize ad verebiliyor olmak güzel ama aslında işler böyle yürümüyor. Bu konuda çalışmaların yürütüldüğü Uluslararası Astronomi Birliği'nin (IAU) Küçük Gezegen Merkezi'nin ortak yöneticisi olan Harvard-Smithsonian Astrofizik Merkezi'nden gökbilimci Gareth Williams, bunu oldukça dikkatli yürütülen bir süreç olduğunu belirtiyor.

Yaklaşık yüz yıl önce  gelişmekte olan gökbilim alanında uluslararası işbirliğini teşvik etmek için kurulan IAU, gezegenler, cüce gezegenler, uydulardaki gezegenler, kuyruklu yıldızlar, uydular ve bunların coğrafi özelliklerinin yanında asteroit (küçük gezegen) adlarını da düzenliyor. Bu düzenleme, yeni keşfedilen gök cisimlerine birden fazla ad verilmemesi ve gökbilim haritalarında hiçbir saldırgan ya da aşırı aptalca adlar bulunmamasını sağlamak amacıyla yapılıyor ve aylarca süren bir öneri ve komisyon çalışması işlemlerini içeriyor.

1919'da IAU kurulduğunda böyle bir adlandırma sistemine çok fazla gereksinim bulunmamaktaydı. Kuyrukluyıldızların, onu kim keşfettiyse onun adını alması konusunda bir anlaşma sağlanmıştı. Gezegenlerin neredeyse tümünün adı eskiden Romalılar tarafından verilmiştir. Küçük gezegenler için durum karışıktı. Endüstri Devrimi'nin ardından teleskop teknolojisi hızla ilerledikçe, tüm dünyadan gökbilimciler, keşfettikleri küçük gezegen listelerini dergilerde küçük notlar halinde yayınlamaya başladılar.

Fakat bu cisimlerin daha önce görülmemiş ve adlandırılmamış olup olmadığı nadiren denetlendi. Bu "serbest biçime dayalı" adlandırma bilimsel karışıklığa yol açmış olabilir. Williams, "Bazı şeylerin oturması epey zaman aldı. IAU denetiminde gökbilimcilerin kayıtları birleştirmesi ve bazı durumlarda küçük gezegenleri yeniden keşfetmesi gerekti." diyor.

Gökbilimciler çıplak gözle görülen birkaç bin tanesinin ötesindeki yıldızları da küçük gezegenler gibi yalnızca 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında keşfetmeye başladılar. Williams, gökbilimcilerin ve yayıncıların birçoğunun kendi yıldız kataloglarını derlemeye başladığını ve bunlarda aynı yıldızlar için farklı adlar kullanmalarının hızla bir sorun bir sorun haline geldiğini belirtiyor. Günümüzde bile yıldızlar IAU'nun kapsamı dışındadır. Yıldız adlandırma sistemi halen serbesttir. (Örneğin, Ursa Major (Büyük Ayı) takımyıldızındaki 47 Ursae Majoris adlı sarı cüce yıldıza çeşitli yıldız katalogları, FK5 1282, GC 15087, Gilese 407, HR 4277 ve SAO 43557 gibi farklı adlar vermiştir.). Williams'a göre, bu yıldız adlandırmaları IAU'nun standardizasyonu olmadığı durumda ortaya çıkan karışıklığa bir örnek.



Williams, IAU'ya bir keşif bildirildikten sonra, gökbilimcilerin keşfi onayladığı sırada organizasyonun cisme geçici bir ad verdiğini ve daha önce bulunmamış olduğundan emin olunduğunu belirtiyor. Ardından cisme, her zaman onu tanımlamak için kullanılabilecek (kitaplar için verilen ISBN numaralarına benzer biçimde) kalıcı bir numara atanıyor. Ancak bu aşamadan sonra bir ad önerilebiliyor.

Kuyrukluyıldızlar için IAU, ilk iki kaşifin soyadının cisme eklendiği geçmişten gelen geleneği sürdürmektedir.

Küçük gezegenler için ise durum daha yaratıcı olabilmektedir: küçük gezegen keşfedenler, birkaç temel kurala uygun olması koşuluyla, istedikleri her türlü adı önerebilmektedirler.

İlk kural, adın çok uzun olmamasıdır. Ayrıca telaffuz edilebilir, diğer verilmiş adlardan farklı ve saldırgan içerikli olmamalıdır. Firmalarla ilgili adlar da yasaktır ve evcil hayvan adları da önerilememektedir. Öneriyi yapanlar siyasi ve askeri figürleri ve olayları önerebilmektedirler, ancak bu kişinin ölümünün üzerinden ya da olayın üzerinden 100 yıl geçmiş olmalıdır. Bir küçük gezegen, IAU'nun aylık Küçük Gezegenler Bültenlerinden birinde adı yayınlandığında resmi adını almış olur.

Bir gıda bilimcisi ve makinist olan amatör gökbilimci Gary Hug, son yirmi yıl boyunca gecelerinin çoğunu, gökyüzünde yeni cisimler keşfetmekle geçirmiş. Kansas'ta bulunan kendi yaptığı yüksek teknoloji arka bahçe gözlemevinde, yaklaşık 300 küçük gezegen ve bir kuyruklu yıldız keşfetmiştir. Bir diğer amatör gökbilimci ile birlikte keşfettikleri kuyrukluyıldıza 178P / Hug-Bell kuyrukluyıldızı adı verilmiştir. Buna benzer pek çok kuyrukluyıldız keşfi vardır.

Bunun yanında Hug, bulduğu tüm o küçük gezegenlere arkadaşları ve ailesinden kişilerin adlarını vermiştir. Özellikle de halen hayatta olanlara öncelik vermiştir. İlk keşfine eşinin adını vermiş, ancak eşinin buna ilk başlarda çok sevinmediğini, küçük gezegene "uzayda büyük şişman bir kaya" dediğini, ama daha sonra onu bu konuda takdir ettiğini belirtmiştir. Hug, annesi ölmeden önce onun adını bir küçük gezegene verebilmiştir. Ayrıca bir çok arkadaşının da adları küçük gezegenlere verilmiştir. 15-20 yıl önce küçük gezegen bulmak daha kolayken, günümüzde bulunan çok küçük gezegen olduğundan yenisini bulmak epeyce zordur.

Uzay teknolojisindeki gelişmelerle IAU'nun yeni keşfedilen gökcisimlerini adlandırma görevinin kapsamı genişlemiştir. Günümüzde, Güneş Sistemindeki ve ötesindeki gezegenleri gözleyebilen güçlü uzay teleskoplarına sahibiz. Güneş Sistemine pek çok araç gönderip daha ayrıntılı gözlemler elde edebiliyoruz. Bu cisimlerin ayrıntısını öğrendikçe, onların coğrafi özelliklerini de adlandırma gereği ortaya çıkıyor. Daha önce Ay'ın yüzeyini haritalarken, şimdi diğer gezegenlerin haritaları yapılıyor. Bu aşamada adlandırmalarda da bir standart gerekli ve IAU bunun üzerinde çalışmalarını sürdürüyor.

Williams'ın belirttiğine göre, adlandırma sürecinin tamamı yıllar sürebilir. Bu nedenle gökbilimciler IAU'nun onayından önce ad önermemelidir. Yine de buna uyulmamış ve 2015'te Plüton cüce gezegeninin yüzey özelliklerinin birçoğu için "gayrı resmi" adlar verildiği bir harita NASA'nın Yeni Ufuklar uydusunun ekibi tarafından yayınlanmıştır. Bu adların IAU tarafından onaylanma garantisi yoktur.

Ötegezegenlerin adlandırılması IAU'nun en yeni görevidir. İlk ötegezegen yalnızca 1992 yılında keşfedildi ve o zamandan beri bu cisimlere yalnızca yıldızlarının adlarından türetilmiş adlar verildi. Bununla birlikte, daha fazla ötegezegen keşfedildiğinde, IAU bu adlandırmayı bir yarışmayla sıradan insanların dileklerine açmaya karar verdi. Örgüt, 2015 yılında insanların birkaç düzine ötegezegen için oy kullanmalarına izin veren çevrimiçi bir yarışma başlattı. Yakın zamanda, IAU resmi olarak 17 ötegezegen adını onayladı.

Williams, IAU'nun bu şekilde daha fazla halka açık yarışmalar düzenleyip düzenlemeyeceğinin belli olmadığını, gezegenleri ve özelliklerini adlandırma haklarının olduğunu iddia eden diğer kişilerin de böyle bir hakları olmadığını belirtiyor. Örneğin kâr amacı güden Uwingu şirketi, insanların bir ücret karşılığında Mars'taki kraterleri "adlandırmasına" olanak tanımaktadır. Ancak uluslararası gökbilim sözleşmelerine göre IAU dışındaki gruplar tarafından verilen herhangi bir adın resmi gökbilim haritalarında yeralmasına izin verilmemektedir.

Kaynak: smithsonianmag.com