Kıbrıs benim neslimin yaşamında çok özel bir yerde. Medya ile başlayan beraberliğimizde, orada Türklere yapılan eziyetler, işkenceler ve cinayetler. 1973'de büyük bir insanlık dramının yaşandığı bu yavru vatan toprağında, zamanın Başbakanı rahmetli Bülent Ecevit'in ve kabinesinin verdiği bir kararla Türk Silahlı Kuvvetleri'nin denizden ve havadan Kıbrıs'a çıkışı. Türk askerinin yazdığı bir kahramanlık destanı. Soydaşlarımızın toprağımızın özgürlüğüne kavuşturulması. Tabii her şey son üç satırım gibi kısa olmadı.
Aylarca içimiz yanarak titreyerek gözyaşları içinde bu savaşı seyrettik. Kıbrıslı Türklerin yıllarca yaşadığı dünya kamuoyundan uzak farkındalıksız yapılan toplu katliamları çocuk, genç, yaşlı demeden öldürüldükleri hunharca katledikleri günleri. O zamanlar televizyon başında seyrettiğimiz görüntüler açılan toplu mezarlar. Yürek dayanmaz diyorum ama yürekler mangal gibi dayandı ve bu günün cinayetlerine savaşına da dayanmaya devam ediyor.

***

Dönersek o günlere 1974'ün temmuza hava cehennem, gündem cehennem.
Oğlum gözlerini açmak için gün sayıyor, eşim devamlı hastanede görevde, olağanüstü günler. Karartma var apartmanımızdaki Amerikalılar gönderilmek üzere her gün vedalaşıp, biz gidince elektronik cihazları vs. lütfen at diyorlar. Sanki onlar gidince biz sağlam kalacağız. 2 Ağustos günü doktorumun çağrısı ile gittim Ege Üniversitesi hastanesine valizimi alıp. 3 Ağustos barış geldi, oğlum doğdu ve akıllı bebek dediler savaşın bitmesini bekledi. Biz barışın geldiğini sanmıştık Kıbrıs çıkarmasının bedelini çok büyük ödedik. Şehitlerimiz bu davada çok uzun bir zamanda canlarını veren Kıbrıslı Türkler. Kaybettiğimiz canlar. 1977'de ulusal bir kongre için Kıbrıs'a gittiğimizde ilk defa gördüm Yavru Vatan'ı. Salamis Bay'de kaldık. Ürkütücü idi, soluduğumuz hava. Hele geceleri karanlık da. Olanları düşündükçe her gece iliklerime kadar dondum. Emniyette olduğumu bildiğim halde. Vahşetle ilgili gezdiğim gördüğüm yerlerde, anlatmam için kelimeler yetmez hissettiklerimi. Sonra bir kaç kez daha gittim askeri savaştan çıkan Kıbrıs'ın, ekonomik ve siyasal savaşını gördüm dinledim. Yine yıllar geçti ve geçen hafta yine oradaydık.

***

Bir toplantı için gittik Girne'ye. İzmir'den bindik Kıbrıs Ercan Havaalanı'na indik. Bir saat on dakika. Türkiye'nin her köşesinden seçilmiş beyin cerrahları ve eşleri. Biz hanımlar iki gün orada görevli doktor eşleri sayesinde, beyler Merit Otel'de çalışırken, Girne ve çevresini dolaştık. Maziden günümüze gittik, geldik. Kıbrıs Türklerini Rum baskısı altında inleten dönemin Başkanı Makarios'un avukatı, dönemin büyük silah kaçakçısı masum insanların kanları karşılığı büyük servet sahibi olan İtalyan asıllı Rum Paula Paolides'in mavi köşküne gittik.

Halen Karargah Müzesi olarak kullanılıyor. Akıllara zarar bir lüks, o zamanda Sophia Loren'in de konakladığı, süt banyosu yaptığı havuz, ünlülerin gecelediği odalar. Yapı başlı başına bir köşe yazısı olur görmek lazım zamanın mezaliminin de fotoğraflarını. Ve iftiharla suyun Türkiye'den geldiği kıyıyı da. Su boruları ile doğal gaz hattı da döşenmiş. Umutlandık, güzel portakal ve mandalinaların Türkiye tarafından yüksek gümrük kotaları konularak alınmadığını öğrenince de üzüldük. Ve çözüm geliyor, orada yaşayanların söylediğine göre. İnşallah daha çok üzülmeyiz, bu seferki siyasal kayıplarımıza, canlar pahasına kazandığımız...