Geçen sene tam bugün, koronanın tüm dünyada adını duyurup tırmanışa geçtiği, bizde de de sokağa çıkma kısıtlamalarının başladığı gündü. Yurt dışındaki oğlumun ısrarlı uyarısı ile gece sokağa çıkma yasağı başlamadan 1 saat öncesinde Alsancak’tan, Urla’daki köy evimize, elimize ne geçirdiysek bir bavula doldurup gece vakti neredeyse tabiriyle hicret ettik. Ne ile karşılaştığımızı bilemediğimiz, dünyada ve ülkemizde hastalananların ve ölümlerin tırmandığı dehşetengiz bir dönem yaşamaya başladık. Daha önce yazdığım gibi 100 yılda bir ortaya çıkan bir pandeminin içine düşmüştük. “Yaz sonuna kadar biter mi acaba?” derken, senesi olmuş. Eşim sağlık çalışanı olmasına rağmen üç ay muayenehanesini kapatmak zorunda kaldı. Herkes gibi yaşam tarzımız, hayatımız her şey değişti. Her yaz gelen torunlarımız yurtdışından gelemedi. Herkese, her şeye hasret bir döneme başladık.

*

Yoğun kısıtlamaların olduğu dönemde, elimizdekilerle idare etmeye çalıştık. Eşim, fi-sebilullah, sanal ortamlarda hastalarına hizmet vermeye çalıştı. Berbere gidemediği için ben berberlik yaptım, fırına gidemediğimiz günlerde eşim mutfak fırınında ekmek, gevrek yapmayı öğrendi. Bu dönemde birikimi olmayan, günlük yaşayan, işsiz kalan insanlarımız maalesef perişan oldu, başka ülkelerdeki gibi yeterli bir devlet yardımı da alamadılar. Yaz ortasına doğru salgın hızını azaltır gibi olup, ölümler azalmaya başlayınca ekonomik gerekçelerle tedbirlerde bir gevşeme başlatıldı. Önce AVM’ler açıldı…  Ancak bu gevşemenin bedeli Ekim gibi ortaya çıktı salgın tekrar süratle tırmanmaya başladı. Bu sefer restoranlar da kapatıldı, sokağa çıkma yasakları arttı, hafta sonları kapandık, +65 denilen yaş gurubuna baştan beri uygulanan kısıtlamalar da arttı. Birçok işyerinin çalışamaz hale gelmesi, işsizlik, yoksulluk, ekonomik baskılar geçen ay tekrar kısıtlamalarda hükümet tarafından bir gevşeme uygulanınca, tedbirler bireysel olarak da göz ardı edilince, tekrar bedelini ödemeye başladık. Ülkemizde günlük vaka sayısı 30.000 üzerine çıktı, yoğun bakımlar yine doldu, ölümler artmaya başladı. İzmir’imiz de maalesef yüksek riskli bir il oldu. Eşim ile ben aşılanma şansını yakalamış olsak da endişe devam ediyor.

*

Bu pandemiye tüm dünya hazırlıksız yakalandı diyebilirim. Ekonomisi güçlü devletler vatandaşlarına kol kanat gerebilirken, gücü yetmeyenler hala bocalıyorlar. Bilim dünyası bu salgına hızlı bir giriş yaptı. Bu pandeminin tüm dünyadaki kahramanları, canlarını hiçe sayan çok da kayıplar veren sağlık çalışanlarıydı. Hem SARS-Cov-2 adı verilen virüsün tüm bilgilerini, hem hastalığın tüm değerlendirme, teşhis, hem de bu hastalıkla mücadele ve kısıtlı tedavi yöntemlerini kısa sürede buldular. Öncenin deneyimleri ile beklenenden çok daha kısa sürede aşılar geliştirdiler. Değişik türdeki aşılara değinmiyorum. Bu pandemiden çıkışın yegâne yöntemi toplumların en az %60 ını aşılayıp, bağışık hale getirmek. Ancak aşı sıkıntısı tüm dünyada had safhada. Bu konuda en başarılı (küçük nüfusunun da yardımıyla) İsrail şu anda nüfusunun %75 ini aşıladı. Sağlık sistemini hep eleştirdiğim İngiltere bu konuda hızlı giden ülkelerden. Diğer ülkeleri aşılama hızlarına göre 14-20 aydan önce aşılamanın yapılamayacağı öngörülüyor. Bizde önce en yüksek riskleri nedeniyle sağlık çalışanları, sonra +65 yaş gurubu, şimdilerde 60 üstü aşılama başladı ama yeterli aşının gelip gelmeyeceği şu anda tartışılan bir konu. Başta hızlı giden aşılama şimdilerde yavaşladı. Bizim daha en az 48 milyon kişiyi aşılamamız lazım, ne kadar sürede başarabiliriz bilemiyoruz.

*

Aşıların ne kadar süre etkisini sürdüreceğini ne kadar koruma sağlayacağını pek bilmiyoruz. Sürekli ortaya çıkan mutasyonlara aşı etkili olacak mı? Açıkçası o konuda da bilim dünyasının net bir cevabı yok. Görülen o ki, temel korunma tedbirlerini (Maske-Mesafe-Temizlik) aşı olsak bile sürdürmemiz gerekiyor. Sadece ülkemiz değil, tüm dünyada yeterli bir aşılama süratle sağlanamadığı takdirde bu pandemiden 1-2 sene içinde çıkamayacağız. Ümidimizi de kaybetmeyelim. Bizim için gece - gündüz çalışan bilim dünyası yeni yöntemler peşinde. Belki yarın, belki yarından da yakın, biri birimize hasretle sarılabileceğimiz özlemle beklediğimiz günler gelebilir. Belki o günleri gördüğümüzde mutlu bir yıldönümü kutlayabiliriz…