Değerli okuyucularım, ben ne yazayım? Ne söyleyeyim? Nasıl sitem edeyim? Daha geçen haftaki yazımın başlığı ve içeriği idi sitem. Ne hatırlıyoruz? Baktım, konu vatansa başlıklı yazım 21 Ekim'de yayınlandı. Bir ay daha dolmadı! Yaşamımızı anlık, saatlik, günlük kullandığımızın farkına daha netlikle varıyorum. Veya bir başka daha kötü sansasyonel bir diğer olay patlayıncaya kadar. Tek gayemiz günü kurtarmak. Belki de böyle kendimizi koruma mekanizması geliştirmişiz. Çünkü dile kolay en az 30 yıldır ismi konulmamış bir savaş içinde yaşıyoruz. 40 bin şehidimiz var. Siyasi baskılar, karabasanlar tepkisiz, tutarsız, öfkeli, hoşgörüsüz, bilgi ve emeğe değer vermeyen bir topluma dönüşüyoruz.

***

Anlık infialler hepimizi birleştiriyor. Ama, düşünmeden analiz etmeden hızını almış giden sürüye katılıveriyoruz. Hepimiz bu durumda, çevreden geri kalmamak adına şu oluyoruz, bu oluyoruz. Bu kadar kolay. Hatta en kolayı göze batmıyorsunuz, esen rüzgârda cici oluyorsunuz. Kendinizi iyi hissediyorsunuz o kadar. Sonra şikâyete, öfkelenmeye, kızmaya devam. Yaşam, örgütlü bir maraton koşusu. Kazananı; akıllı, bilgili ve hazırlıklı olanlar. Dünya terör ve adaletsizliklerle kavruluyor. Her kıtada, her ülkede, ama önce can. Yani benim ülkem Türkiyem ve rengi, dili, dini, milliyeti ne olursa olsun insanın, insanlara yapılan kötülükleri, onarması mümkün mü? Asla.

***

Bu bağlamda geçtiğimiz günlerde Fransa'nın başkenti, Paris'te uygulanan terör, bence vahşet! İnsan olarak hepimizi üzdü, yaraladı. Ama ben, hem kendim hem insanlık adına TV'lerde anlatıldığı gibi 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana, tarihinde ilk kez bu boyutta terörü yaşayan Fransa'yı, olanlara hissettiğim büyük üzüntümle beraber, irdelemek istiyorum. Edindiğim bilgiler ışığında (ki isteyen herkesin bu bilgi çağında kolayca erişebileceği) tarihinde sömürgeciliği ve Cezayir'de uyguladığı zulüm, yıllarca Türkiye'yi soykırımla suçlayarak terörü, teröristi besleyen, destekleyen, Fransız siyasetçileri (Bu arada Madam Mitterand'ı da, doğuda bizzat olayların içinde, anmadan edemiyorum). Ama BM, NATO, AB, ABD için, Paris en hüzünlü kent, travma geçiriyor. Şu an, gündemin en önüne bu teröre karşı önlemi görüşmeye başlamalarını da hazmedemiyorum. Rusya devlet başkanı Putin daha dün Antalya'da söyledi, terörü destekleyen ve besleyenler G20'nin içinde diye. Kristal köşkte oturanlar, başkalarının camına taş atmamalı diye bir deyim var. Türkiye Ankara'da 10 Ekim'de aynı şekilde 102 insan havaya uçtuğunda, 31 Ekim'de Mısır'da yolcu uçağı bomba ile düşürülerek 250 insan öldürüldüğünde ve Lübnan, Beyrut'ta yüzlerce insan öldürüldüğünde, Filistin'de yüzlerce insan kadın, çocuk yaşlı demeden ve Afrika'da ve insanların teröre kurban gittikleri her yerden bu vahşet saldırılarını, dünya basını her şehirden duyurabilseydi, o zaman bence travma geçiren en hüzünlü kent Paris olmazdı. Hüzünle, Eyfel Kulesi simgeli terör protestolarını izliyorum. Oysa binlerce yıllık kültürel mirasa sahip Irak'ta taş üstünde taş yok, paylaşabilecek. Ama dünya Paris için tek yürek! Benim de dünya coğrafyasında özellikle 40 yıldır terörle yaşayan Türkiyem için yüreğim paramparça...