Sevr dayatması sonrası, bu topraklar üzerinde yaşayan herkes bir millet olmanın önemini kavramıştı. Yok edilmek istenen asırlardır Anadolu ve Avrupa’da daha doğrusu üç kıta üzerinde hüküm sürmüş bir imparatorluğun varlığıydı. Gidişatı gören yurtsever asker ve sivil Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde başlatılan direnişle 26 Ağustos’ta bu karanlık amaca dur demiş, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk tohumlarını atmıştı. 
Dolayısıyla; 30 ağustos Zafer bayramımız hepimize kutlu olsun.
Zaferler bir milletin mutluluk, kıvanç, sevgi, kucaklaşma günleridir; onu yücelten diğer zaferlerle taçlanırsa, elde edilen kazanımları korumak ve geliştirmek için daha büyük kazanımlarla desteklenirse asıl amacına ulaşmış olur. 
Ulusal çıkarlarımızı korumak için Kıbrıs’a yapılan Barış Harekatı bir zaferdir. Libya ile yapmış olduğumuz ‘Deniz suları yetki anlaşması’ bir zaferdir. Karadeniz’de bulunan doğal gaz deniz dibindeki haklarımızı korumak bunu tüm dünyaya göstermek için bir teknolojik başarıdır. (başkalarından destek alınmış olsa dahi)
Ama bu başarıları, kazanımları kutlamamak, aşağılamaya çalışmak, şüpheyle karşılamak sevinçte ve tasada bir millet olmanın bilincine varamamak demektir. O zaman 30 Ağustos kutluyorum diye sokaklara dökülmenin anlamı da sakat kalmış olur. Yapılan her şey bu millet içindir, çünkü hepimizin vergileri ile alınmış gemilerle, hepimizin vergileri ile çalışan yerli veya yabancı personelle uzun uğraşlar sonu elde edilmiş bir başarıdır.
Elbette kimse bu bayramın kutlanmasını engellemez engelleyemez, çünkü bunu yapmak bu ülkenin kuruluş  amacını, ta 1070 ler den bu yana elde ettiğimiz başarıları inkar etmektir. Elbette 30 Ağustos kutlanacaktır ama bayram kutlarken ulusun tamamını tehlikeye atacak saçma sapan hareketlere eylemlere yeltenmemek kaydıyla. 
Pandemi koşullarında birtakım kısıtlamalar olmuştur ve olacaktır. Kimsenin de bu kısıtlamaları kullanarak halkı anlamsız işler yapmaya teşvik etmeye hakkı yoktur. Bu kısıtlamalar siyasi amaçlar için, bir tarafı aşağılamak için kullanılmamalıdır. Kutlayacağız derken pandemi koşullarını da özellikle belirtmemek bu insanlara yapılacak en büyük kötülüktür.
Lütfen siyasi amaçları için hiç kimse hiçbir şekilde milletimizi tehlikenin içine atmasın.
   ***
Gelelim Gaziemir’e.
Başkan Halil Arda eşini Dış İlişkiler Ofisi Onursal Başkanı olarak ilan etmiş.
Başkanın eşine uygun gördüğü bu unvana güler misin, ağlar mısın, kızar mısın bilemedim.
Hani bir Atasözümüz var; ‘Hoca verir talkımı kendi yutar salkımı’ diye.
Sen sabah akşam diğer partileri akraba ilişkileri nedeniyle suçla, ama kendin de fırsatını bulunca benzerini yapmaktan kaçınma.
Tabii bu sadece Gaziemir de değil İzmir’in birçok ilçesinde benzer uygulamalar var, bunlar basına düştü. Ama ne yazık ki iktidarı bu konuda eleştirenler kendi yerel iktidarlarındaki bu ilişkileri hep görmezden gelmeyi yeğlediler.
Burada CHP İl Başkanı Sayın Deniz Yücel’i kutlamak isterim.
Konu üzerine yaptığı açıklama ile duyarlılığını göstermiş oldu.
“ Gaziemir Belediyesi'nde, belediye başkanımızın eşini herhangi bir göreve veya makama ataması, eşi liyakat olarak uygun olsa ve belediyeden elde ettiği maddi bir kazancı olmasa bile kesinlikle kabul edilemez ve yanlıştır. Bu konuda İzmirlilerden ve halkımızdan gelen tepkilere hak veriyor ve bu durumun düzeltilmesi için çalıştığımızın bilinmesini istiyorum. En kısa sürede bu yanlıştan dönülecektir.”