Üst üste alınan 3 mağlubiyetin ardından atılan 3 golle alınan 3 puan... Oyun kontrolünün konuk ekip Alanyaspor'da olduğu karşılaşmada, Göztepe 89. dakikada attığı golle 3-2 galip geldi.
Mücadeleye Alanyaspor çok çok hızlı başladı. Bu hız daha 24. saniyede gole yaklaştırdı, olmadı. Bu kadar hızlı tempo karşısında Göztepe bir türlü toparlanamadı. Adeta şaşkınlık yaşıyordu oyuncular. Beto hemen devreye girdi ve oyunu yavaşlatmaya çalıştı. Tecrübe böyle bir şey işte. Gerçi bunu başarmakta zorlandı.
Alanya ev sahibi takım gibi idi. Şampiyonluk maçına çıkmıştı sanki. Oysa sarı kırmızılı takımdan 3 puan öndeydi sadece. Arka arkaya pozisyonlar buldular, değerlendiremediler.
Alanya bastırırken, topla oynayıp, rakip yarı alana yerleşirken, Göztepe ise hızlı hücumlarla çıkmak isterken topu ceza alanına giremeden kaybediyordu. Topu zor kazanıyor, kolay kaybediyordu. 20. dakikada ilk kez pozisyona girebildi. Yapılan ortada Yasin topu önünde buldu, vurdu, üst direkten geri geldi. O kadar hızlı çekilen şutta topun Deniz'in önüne düşmesi büyük şanstı. Boş kaleye topu gönderdi.

Oyun zaman geçtikçe yavaşlasa da, yine de normalin üzerinde bir tempo vardı. Pek de fazla düşmedi.
31 ve 42. dakikalarda atılan karşılıklı kafa golleriyle de ilk yarı 2-1 sona erdi.
İkinci yarıda da oyunun hâkimi Alanya idi. Gol için yüklendi, ilk yarıdaki senaryo tekrar yaşandı. Ama bu sefer golü bulan Alanya oldu ve 2-0 geriden gelip, beraberliği yakaladılar.
Her iki takım da gol için karşılıklı ataklar yaptı. Golü bulan Göztepe oldu. Kaleye doğru gelişigüzel vurulan topu, Ghilas rövaşata ile ağlara gönderdi. Gol güzeldi her açıdan ama en güzeli de, VAR'a gittikten sonra hakemin tekrar gol kararı vermesiydi. Gol onaylanmıştı.
90+7'de de yani maçın son saniyelerinde ceza alanı içinde vurulan kafayı Beto'nun çıkarması taraftara çok derin bir oh dedirtti.
Göztepe kazandı ama iyi oynamadı. Mahkûm bir oyun sergiledi. Orta sahayı rakibine teslim etti. Adam adama oynamadı, tam tersi rakip oyuncular çok boş bırakıldı. Saldım çayıra, Mevla'm kayıra. Böyle olunca da Alanyalı oyuncular çok rahat paslaştı ve çok rahat ceza alanına girdi. Neyse ki son hamleler yerindeydi ve kalede de Beto vardı.
Sarı kırmızılıların uygulaması gereken basit bir sistem var ve bunu 1., 2., ve 3. lig takımları bile yapabiliyor. Kendi yarı alanına çekileceksin, bloklar arasını boş bırakmayacaksın, sahaya iyi yayılacaksın, boşta duran hiç bir rakip oyuncu bırakmayacaksın, temaslı oynayacaksın ve her zaman da topun önünde duracaksın. Bu sayede rakibi üzerine çekecek olan Göztepe, en sevdiği oyun sistemi olan hızlı hücumda rakibini ileriye çıktığından eksik yakalayacak, hızlı oyuncularının başında gelen Yasin ve Halil ile daha kolay gol bulacak.

Horoz devam Şeytanlar tamam

Haftanın en önemli maçı Denizli'de oynandı. 12 haftadır yenilmeyen lider Denizlispor, 14 haftadır yenilmeyen Altınordu'yu 1-0 yendi, 2. sıradaki rakibi Gençlerbirliği'nin kaybettiği haftada puan farkını açarak yoluna devam etti.
Altınordu paslarla başladı oyuna. Topa sahip oldu. Denizli yarı alanında karşıladı, özellikle ceza alanı önünde set kurdu, buradan sonrasına geçiş izni vermedi.
Altınordu'nun her maçta planı aynı. Denizli'nin ise planı rakibi üzerine çekip, Mehmet ve Burak'ı kullanarak hızlı hücumlarla gole gitmekti. Kırmızı lacivertliler buna pek izin vermedi.
Denizli, hızlı hücumlarla çıkamasa da, arka arkaya tehlikeler yaratmayı başardı. Altınordulu oyuncuların son hamleleri gol olmasını önledi.
Ev sahibi takımın arka arkaya pozisyonlarına karşın, konuk takım ilk kez pozisyona 34. dakikada girdi. Pozisyon da denmez aslında. Uzaktan şutu kaleci kurtardı. 1 dakika sonrasında Recep Niyaz'ın şutu direkte patladı.
Her iki takım da defansını sağlam tutuyordu. Ancak bir ara topuna Hasan'ın yatarak müdahalesi yeterli olmadı. Ayağından top sekti. Burak çok çevik bir şekilde yön değiştirdi, ayağını koyup topu kaleciden kurtardı, kendini çok çabuk toparladı, yattı vurdu, takımını öne geçirdi. Biraz ağır davransa savunma gole izin vermezdi. Tam usta işi bir gol oldu. Denge, çeviklik ve hız konusunda çok güzel bir örnek sergiledi.
65. dakikada atılan golden sonra Denizlili oyuncular sık sık sakatlanmaya başladı. Ve de yeşil siyahlılar o çok sevdikleri hızlı hücumları bulmaya başladılar.
Maçta öne çıkan isim Mbamba oldu. Orta sahada hem defansif hem de ofansif çok çalıştı. Atak kesti, atak başlattı. Golün pasını veren isimdi de aynı zamanda. Bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjiyle oynadı.
Bir pozisyonda Mehmet süratle atağa çıktı. Önüne top atıldı. Murat'la adeta bir yarışa girdiler. 25 metre engelsiz yarış. Kazanan Murat oldu ve atılan pası kontrolü altına aldı.

Pınar Karşıyaka ve hakemler çileden çıkardı

Pınar Karşıyaka lig sonuncusu İstanbul Büyükşehir Belediyespor'a yenildi. Maalesef her yenilgiden sonra taraftarlar koç Özhan Çıvgın'ı istifaya davet ediyor. Hak veriyorum bazen ama her zaman da olmaz ama...
İstanbul'da 2.13'lük bir kule vardı, Semih Erden. Onu pota altına koydular, diğerleri çevresinde. Karşıyaka hücum ederken hiç bir zaman tam saha baskı yapmadılar. Hemen geri çekildiler. Hatta faul atarlarken bile ribaunt almak için uğraşmadılar. Semih her defasında kendi yarı alanında durdu. Bunu ribaundlar çok açık gösteriyor. Semih 1 kere hücum ribaundu alabilmişken, 11 kere de savunma ribaundu aldı.
Yeşil kırmızılı oyuncular ne zaman potaya dripling yapsalar, Semih'i görür görmez geri döndüler. Orası karardı adeta Karşıyakalı oyuncular için.
İstanbul üçlük atışlara fazla izin vermedi. Karşıyaka fırsat bulsa da çok düşük yüzdeyle oynadı.
İstanbul hücum ederken, topu havaya atmaları yetti. Semih her türlü topu aldı. Onun kadar uzun ve cüsseli hiç kimse yoktu ev sahibinde. Pota altında birebirde hep üstün geldi. Hemen yardımın gelmesi gerekirdi ama bu da olmadı. Semih maçın kahramanı oldu.
Benim en çok merak ettiğim şey Semih ve Marei eşleşmesinde izleyeceğimiz düello idi. Marei çok agresifti ve sürekli hakemlere itirazlarda bulundu. Ne yazık ki çok erken faul problemine girdi ve fazla süre alamadı. Süre aldığı dakikaların çoğunda da Semih benchte oturuyordu. Az karşılaşmış olsalar da bu eşleşmeden galip çıkan isim genellikle Semih oldu.
14 sayıdan geri dönüp, öne de geçmeyi başaran Karşıyaka'yı, Heslip ve Babic arka arkaya attıkları üçlüklerle hançerledi. O ana kadar düşük üç sayı yüzdesiyle oynayan bu oyuncuların topları kaçırmadan sokmaları yeşil kırmızılı oyuncuları moralman yıktı. En vahim olanı da Heslip'in hep aynı köşeye gitmesine ve hep oradan sayılar üretmesine çare üretilemedi. Buna önce koç çözüm bulacak, sonra oyuncular bunu uygulayacak. Sorun kimdeydi acaba?
Heslip'e çare üretilememesi tek sorun değildi. Semih'e de bir çözüm bulunamamıştı. Ne defansta ne hücumda plan vardı. Bu karşılaşmanın dersi iyi çalışılmamış ve iyi hazırlanılmamıştı, sonuç olarak da sınıfta kalındı.
Hakemlerin verdikleri kararlar çok tepki çekti. Uzun süre ıslıklandılar. Oyuncular ve teknik heyet sürekli itirazlarda bulundular.
Maçtan notlara geleyim.
İstanbul BŞB'li oyuncu Perry Ellis bana çok tanıdık geldi. Telefonumdan hemen araştırdım ve buldum. 19 Aralık'ta, FIBA Avrupa Kupası'nda, bu salonda Würzburg formasıyla da Karşıyaka'nın rakibi olmuştu.
Skorboardda İstanbul'un 33 numaralı oyuncusuna bakmak istedim ama göremedim. Meğerse yanlışlıkla 32 numara olarak yazılmış. Bu hata sonradan düzeltildi.
Karşıyaka ilk serbest atışını 2. periyotun bitimine 9.19 dakika kala atabildi.
Bilet gişesinde elektrik yoktu. Görevli cep telefonunun ışığı ile bilet satabiliyordu.