Hukukun ve savunmanın sorunları çok ve çeşitlidir ancak bunların başında "savunmaya saygı gösterilmemesi ve gereken değerin verilmemesi" gelir. Hatta bazı kişiler savunmayı bir nevi "ayak bağı" olarak görmektedirler. Oysa "hukukun ve adaletin temeli savunmadır."
   
Temel olan savunmadır
   
Hakim veya Savcı'nın niteliği, görevi değişebilir. Bu kişilerin yerine halktan seçilen jüri sistemi de uygulanabilir ama "savunma" ve savunmayı üstlenen Avukat değişmez. Adaletten söz edilebilmesi için savunma zorunludur.
Aslında "Avukat" sözcüğü, savunma ve iddia makamını kapsar. Gelişmiş hukuk sistemlerinde ve özellikle Amerika'da; bildiğimiz anlamda "Avukat" için "Savunma Avukatı" ve "Savcı" için "İddia Avukatı" tabirleri kullanılır. Savcılar aynen Avukatlar gibi "Baro'ya" kayıtlıdırlar. Hakim olabilmek için ise mutlaka belli bir süre Avukatlık yapmak zorunludur.

Sosyal güvenlik
   

Bütün bunlara rağmen; çalışırken ve emeklilikte en zayıf sosyal güvenliğe mahkum edilen Avukatlar, üzülerek belirtmek gerekir ki doktor ve öğretmenlerle birlikte en fazla "şiddete maruz kalan meslek gurubunu" oluşturmaktadırlar.
Yargının üç temel unsuru olarak "Sav, Savunma, Karar" şeklinde tanımlanan, yani "Savcı, Avukat, Hakim" üçlüsünde, Hakim ve Savcıya tanınan güvencelerin tamamından Avukatlar mahrum bırakılmıştır. Artık bir imtiyaza dönüşen bu ayrıcalıklar bir yana, bir kalem görevlisinin alabildiği yeşil pasaporta, en kıdemli Avukatın ulaşabilmesi bile imkansızdır.
   
TBB başkanlık adaylığı
   

Meslek içi uygulamalarda bile bu ayrımcılığa rastlanmaktadır. Örneğin yaklaşan Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanlığı seçimlerinde, aday olmak için Avukat olmak yetmemekte, "adaylık" ancak delege olarak seçilen kişilere özgü bir imtiyaz olarak kabul edilmektedir. Bu uygulamanın da hukukun temel ilkelerine aykırı olduğu açıktır.
   
Günlük sorunlar
   
Her hangi bir yasal mesnedi olmamasına rağmen hatalı uygulamadan kaynaklanan ve aşağıda özetlenen bazı sorunlarda bu olumsuzlukların üstüne eklenmektedir :
"Duruşma saatlerine uyulmaması" bu sorunlardan birini oluşturmaktadır. Basit gibi görünen bu sorun aslında bir hak kaybına dönüşmektedir. O kadar ki, sırf  bu nedenle "işin yoksa tanık ol" tabiri yerleşmiştir.

Yargılamalar haftanın belli günlerine sıkıştırılmaktadır. Bir çok mahkeme, haftanın bir veya iki gününde duruşma yapmaktadır.
Aynı işe ve aynı konuya bakan ve bilgisayarla eşit iş dağılımı yapılan mahkemelerden birinde verilen mahkumiyet kararları, diğerinde verilen mahkumiyet kararlarından kat be kat fazla olabilmektedir. Bu durum eşit uygulama yapılmadığı ve "kişisel bakış açısının hukukun önüne geçtiğini" gösteren en basit ve en yalın örnektir.
Duruşmaların basit nedenlerle ertelenmesi, uzun süren ve geciken yargılamanın sonunda verilen kararların yeterli gerekçeden mahrum olması ve "formül onama" olarak adlandırılan kararların çokluğu adaletin özünü zedelemektedir.

Öze ilişkin bu sorunlar bir tarafa bırakılarak, ara kararlarında "Avukatın ayağa kalkması gibi" aslında hiçbir yasal temele dayanmayan basit çekişmelere dönüştürülmektedir.
Vekaletnamenin noterde düzenlemesinin zorunlu olmamasına rağmen, sair şekilde düzenlenen vekaletler geçerli sayılmamakta, vekil olarak Avukatın imzası bulunan ihtar ve belgelerden, Avukat imzası olmayan aynı işlemlere nazaran daha fazla ücret alınmaktadır.

Bir sosyal yardım olarak kabul edilmesine rağmen, devletin aldığı "vekaletname harcına" ek olarak ayrıca, daha yüksek oranda ve zorunlu olarak "vekalet pulu" alınması mükerrer bir külfet yüklemektedir.

Ulusal eziyet projesi
   

Kamu hizmetlerine ulaşmanın kolaylaşması için öngörülen ve "UYAP" adı verilen Ulusal Yargı Ağı Projesi, yasal dayanağı olmayan "zorunlu bir eziyete" dönüşmüştür. Herkesin bilgisayar ve internet sahibi olması ve bir profesyonel gibi kullanmasını bilmesi gibi bir varsayımın yanında, alt yapısı tam olarak olmayan ve işlemeyen bir sisteme girmesi gibi bir mucizeyi gerçekleştirmesi beklenmektedir.
   
Hukukun belleği siliniyor
   
"Adalet saraylarda aranır" hale getirilmiştir. Alış veriş merkezleri (AVM) misali her gün çoğalan ve dağılan Adalet Saraylarında, şekle olan gösteriş merakı, öz'ün önüne geçmiştir.
Bütün bunlara ek olarak her gün değiştirilen kanunlarla "Cumhuriyetin hukuk belleği silinmektedir." Keyfi ve düzensiz bir şekilde değiştirilen temel kanunlarla, bu güne kadar verilen binlerce mahkeme kararı, yüksek yargı emsal kararları, yazılan binlerce öğreti kitapları geçersiz hale getirilmiştir.
"Ülkenin temeli olan adaletin temeli kaymıştır."
Sözün kısası "Hukukçu çok ama hukuk yok." şeklinde özetlenebilecek bir noktaya gelinmiştir.