Meclis'imiz seçilen vekillerin tek tek bu yemini etmeleri ile açılacak. Önceki meclislerimizde olduğu gibi!..
'Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa'ya sadakatten ayrılmayacağıma, büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim'

-    Devletin varlığı ve bağımsızlığı,
-    Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü,
-    Milletin kayıtsız ve şartsız egemenliği,
-    Hukukun üstünlüğü,
-    Demokratik ve laik Cumhuriyet
-    Atatürk ilke ve inkılapları
-    Toplumun huzur ve refahı,
-    Milli dayanışma ve adalet,
-    İnsan hakları ve temel hürriyetler,
-    Anayasa'ya sadakat
(Adeta bir yok edilenler listesi... Her birisi ile ilgili nasıl yok edildiklerine dair kitaplar dolusu yazılabilecek malzeme var!..)

 Atatürk'e, Cumhuriyet'e, laikliğe meydan okunmadı mı?

"Devletin varlığı" deniliyor yeminde; kaç vekil çıkıp karşı çıkmıştı, TC ibaresini kaldıranlara? Varlık ve bağımsızlık... Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü diye yemin edenlerin, bırakınız organik bağı, terör örgütlerinin başları ve uzantıları ile ilgisi olmaması gerekmez mi?
Demokratik ve laik düzene yönelik kararlara, fiili durumlara kaç vekil itiraz etti?
Açıkça Atatürk'e, Cumhuriyet'e ve laikliğe meydan okumakla kalınmadı, yemini ihlal eden vekil, "reklam arası" deme cüretinde bulundu.
Temel hak ve özgürlüklerin güvencesi olması gereken en üst mahkeme, kadınların elde ettikleri hakkı tanıyan hukuku çiğneyerek, imam nikahına hepimizin gözü önünde geçit verirken, bundan fayda uman laiklik yanlılarından dahi ses çıkmadı!.. Seçim sürecinin söylemsel çatışmacı ortamında kaynayıp giden çok önemli bir başlıktı bu.
 
Hangi parti kazanmış?

Seçim sonuçları üzerinden yapılan tahlillerde kimin kazandığı konusu partilere endeksli olarak dillendiriliyor. Öyle ki; seçim partiler arası bir yarış, toplum ise sadece figüran... Partiler aracı kurum değil, toplum partilerin konumu için aracı rolünde... Ne çarpıklık ama...
Hangi partinin kazandığı konusu, kazanmasını istedikleri parti için algı yönetimi yapanlarca belli: HDP... Seçimin parlatılan yıldızıydı... Sol, demokrat, özgürlükçü (!)... Tüm bu mesajlar, tek adamın meydanlara çıkıp HDP'ye çatması ile tavan yaptı. Tek adama yönelik tepkiler, ona çatan demokrat ve genç başkan figürü ile CHP'yi sorgulayan kitleye alternatif olarak sunuldu. Esasen, MHP ve CHP'nin sesi soluğu çıkmayan ortak cumhurbaşkanı adayı çıkarması sürecinde, boş bıraktıkları alanı bu iki figür doldurarak, genel seçim öncesinde algı yöneticilerince yıldızlaştırılmışlardı.
      
Bu sıkışık siyasette kendisinin söylemlerini kaptıran CHP, sol ve demokrat alternatifini dışlamayı göze alamadı. Yaratılan sempati ortamından nasipleneceğini umarak, sempatide tavan yapmış HDP'nin lokomotifi olarak gösterilmesine ses çıkar(a)madı. AKP kendi yarattığını CHP'nin kucağına atarak yükten kurtulmuş ve işbirliği içinde olmadığı mesajını da vermiş oldu. Muhalefeti işbirlikçi ilan etti... Daha önce bunu "Paralel" diyerek dışladığı partnerine yapmıştı.
       
İronik ama, son tabloda Türkiye'de AKP'nin erittiği demokrasiyi var etmeye talip bir HDP yaratıldı. Tıpkı 2002 seçimleri sonrasında AKP'yi sistemin içine çekerek demokratikleştirecekleri iddiasında olanları anımsatan aşırı iyimser konuşmaları dinlerken dejavu yaşıyoruz... İyi de sistemin içine çekeriz diye çıkılan yolda AKP'nin sistem partilerini eriterek kalıcılaşma gayretlerini nasıl görmezden geleceğiz? Başta laiklik, hukuk ve adalet olmak üzere devletin varlığının temel prensiplerini yok ederek demokrasiyi işletemeyeceğimizi hala göremedik mi?

Kaybeden toplum...

Vurgusunu halkların özgürlüğü diyerek, Kürt hareketi üzerine yapan hareketin iki dönem Meclis'te yer aldığı süreçte, temsil ettiği kitlenin yaşamsal alanına dokunacak ne gibi bir çabası olmuştur? Söylem dışında demokrasi, özgürlük, sol kavramlarının içini dolduracak ne gibi icraatları vardır? Yöre halkının baskı altında tutuldukları ve oyların yönetildiği boş bir iddia değilken, hangi özgürlüklerle demokrasiyi var edecekler? Algı yöneticilerinin bu soruları sorduklarına tanık oldunuz mu? Solda olan partinin vitrinini kadınlar doldururken, bırakınız hepimizi, Güneydoğu kadınının sorunlarını çözmeye yönelik hangi somut çabaları olmuştur?.. Solda açılan büyük gedik, sol adı altında propaganda yaparak var edilmeye çalışılan söylemsel bir parti ile kapatılamaz, tam tersine büyür...
PKK'yı partileştirmeye "normalleşme" diyenler, "çözüm" (çözülüş) sürecini yönetirken, toplumun neler kaybettiği üzerine tek kelime etmiyorlar.

CHP intihar etmemeli!..

Kolların koalisyon için sıvandığı ortamda, CHP bir kez daha sıkıştırılan parti konumunda... Cumhurbaşkanı seçimi, seçim süreci ve şimdi de koalisyon sürecinde sıkıştırılıyor. AKP'nin doğurduğu ve kucağına attığı çocuğun sahipliğini üstlenmek zorunluluğu yanında, AKP ile koalisyona itilmesi için çeşitli baskı yöntemleri ile kıskaca alınmaktadır CHP.  Aslında bu, tam da AKP'yi kurtaracak bir formüldür. CHP'nin muhalefetinden kurtulmuş olur. Ayrıca birliktelikten yıpranarak çıkacağı kesin olan CHP'dir. Algı yöneticileri CHP'yi hedef alarak AKP'yi koruma altına alacaklardır.
        
Bir sonraki seçimde, söyleyecek sözü kalmayan ve kucağına atılan HDP'ye oyların yönlendirilmesi ile baraj altına çekilen CHP sayesinde, etnik ve dini siyaset yapan iki partinin önünde engel kalmaz. Bu hesabı yapanlar, MHP'yi yönetebileceklerini düşünüyor olmalılar.
        
Malum medyanın kayırdığı iki parti var: AKP ve HDP. Sıkıştırdığı parti CHP... MHP şimdilik doğrudan hedeflerinde değil. CHP her türlü olasılığı hesaplamadan itildiği kurtarıcı rolüne sürüklenmemeli. Bu satırları okuyan bazılarının CHP yönetimine ve partiye sızmalarla başkalaşma üzerinden, "al AKP'yi, vur CHP'ye" diye düşüneceklerinin farkındayım. Çoğu, sosyal medyada kendileri gibi düşünenlerle anlamsız ayrıntılarda çatışmalara giren bu kişiler, partilere sadece yöneten örgüt olarak değil, onlara oy verenler cephesinden de bakmalılar. Son seçimdeki oylarla % 25'lik kitle partinin yönetimini onayladığı için değil, partinin kurucu felsefesine sahip çıkmak için, kurumsal kimliğine oy verdiler... Bu kitlenin küstürülmesi, partisiz kalmaları, dağıtılmaları ve CHP'nin bir sonraki seçimde eritilmesi anlamına gelecektir.
     
Partiler sistemi sorgulanmadan koalisyon üzerine odaklanmak ne derece doğru? Gelecek yazıda bu konudan devam edeceğiz. Okur görüş ve eleştirilerini de dikkate alarak... CHP iktidar olsun, ne olursa olsun diyerek sürece destek çıkanların hakaret dolu sözleri hariç...