Bugün 12 Eylül, bayram; kurban tartışmaları bir yana hepinizin bayramını kutluyorum.

Bugün başka bir gün, otuz altı yıl önce yapılan askeri darbenin '12 Eylül'ün yıl dönümü.

Bugün yaşananları yorumlayabilmek için 12 Eylül'ü unutmamak gerek. 12 Eylül 1980 sabahı Türkiye askeri darbeyle uyandı, darbeci beş general kendi kendilerine Milli Güvenlik Konseyi'ni oluşturdular ve tek karar verici oldular. Neler mi yaşandı? Hatırlayalım; TBMM kapatılıp anayasa ortadan kaldırıldı, siyasi partilerin kapısına kilit vurulup mallarına el konuldu. 650 bin kişi gözaltına alındı. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 7 bin kişi için idam cezası istendi, bunun 517'si için idam cezası verildi, haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı, idamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis'e gönderildi. 71 bin kişi TCK'nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı, 98 bin 404 kişi "örgüt üyesi olmak" suçundan yargılandı, 388 bin kişiye pasaport verilmedi. 30 bin kişi "sakıncalı" olduğu için işten atıldı, 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi "siyasi mülteci" olarak yurtdışına kaçmak zorunda kaldı. 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü, 171 kişinin "işkenceden öldüğü" belgelendi. 937 film "sakıncalı" bulunduğu için yasaklandı, 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu, 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi. 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi, gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi, 31 gazeteci cezaevine girdi, 300 gazeteci saldırıya uğradı, 3 gazeteci silahla öldürüldü. Gazeteler 300 gün yayın yapamadı, 13 büyük gazete için 303 dava açıldı, 39 ton gazete ve dergi imha edildi. Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi, 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü, 14 kişi açlık grevinde öldü, 16 kişi "kaçarken" vuruldu, 95 kişi "çatışmada" öldü, 73 kişiye "doğal ölüm raporu" verildi, 43 kişinin "intihar ettiği" bildirildi.

Aradan 36 yıl geçmesine karşın Türkiye 12 Eylül darbesinin inşa ettiği rejimi halen aşamadı, toplumsal barışı sağlayamadı, demokratikleşemedi, hukuk güvenliğini sağlayamadı. 15 Temmuz gecesi yeniden askeri darbe girişimi ile karşı karşıya kalmamız bunun en somut göstergesidir. Bu kez darbe önlendi. Siyasi iktidarın kararlı tutumunun yanı sıra darbeler tarihi ile çok acılar çeken Türkiye toplumunun bir bütün olarak karşı duruşu yeni bir askeri darbe dönemini engelledi. 15 Temmuz sonrasını bu başarı öyküsünü atlamadan yapmak gerek. Ancak 15 Temmuz darbe girişimini ve sonrası yürürlüğe konan OHAL rejimini değerlendirirken, bir türlü aşılamayan 12 Eylül rejiminden ayrı düşünmemek gerek.

15 Temmuz darbe girişimini yapanlar bir türlü şeffaflaşamayan, demokratikleşemeyen devletin kurumlarında yetiştiler ve o devlet aygıtını kullandılar. 15 Temmuz'dan sonra ilan edilen olağanüstü hal (OHAL)'in yasal dayanağını 12 Eylül Anayasası ile bir 12 Eylül kanunu olan 25 Ekim 1983'te kabul edilen ve iki gün sonra yürürlüğe giren 2935 Sayılı Olağanüstü Hal Kanunu oluşturuyor.

Amacım bugünü 12 Eylül ile karşılaştırmak değil ama dikkat çekmek için not düşmekte yarar var; 12 Eylül'de 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile kamu görevlilerinin işine son verildi, şimdi de KHK'ler ile binlerce öğretmen, üniversite öğretim görevlisi, hâkim, savcı ve diğer kamu görevlileri sorgusuz sualsiz işinden oldu, dernekler, sendikalar, okullar, üniversiteler kapatıldı. Bugün yaşadığımız masumiyet karinesini, savunma hakkını ortadan kaldıran soruşturmalar, uzun gözaltı ve tutuklamalarda, hak ve özgürlüklerin rafa kaldırılmasında 12 Eylül'ün izleri var.
KHK ile 28 belediyeye kayyım atanması ise 12 Eylül'ü aratmıyor.

*****

OHAL'de avukatlığın ne kadar zor olduğunu daha önce yazmıştım. [1] Şimdi OHAL KHK'lerine dayanılarak avukatlar gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, gece yarısı kapısı kırılarak avukatlık büroları aranıyor, savunma evrakına el konuyor.

En son olay geçen hafta perşembe günü Antalya'da aralarında Çağdaş Hukukçular Derneği genel başkan yardımcısı Av. Münip Ermiş'in de yer aldığı 25 avukat gözaltına alındı. Cuma günü bunu protesto etmek için basın açıklaması yapmak isteyen 24 avukat da İzmir'de gözaltına alındı. İzmirli avukatlar meslektaşlarının dayanışması sayesinde akşam üzeri serbest bırakıldılar. Antalyalı avukatlar halen gözaltında, üstelik 5 gün avukatları ile görüşmeleri yasak. Düşünün bir kere avukatlar gözaltına alınıyor ve 5 gün boyunca meslektaşları ile görüşmeleri yasaklanıyor. Avukatlara bu yapılırsa, avukat olmayanlara neler yapılmaz.

Sözün özü, hukuk güvenliği diye bir şey yok, darbe dönemlerine has uygulamalar dayatılıyor. Buna kendi ayağına kurşun sıkmak denir, bu şekilde darbe girişimi önlenemez.

OHAL rejiminden bir an önce kurtulmak zorundayız, en büyük sorumluluk da Meclis'e düşüyor. Bugün tatil yapacak gün değil, bayramdan sonra TBMM olağanüstü toplanmalı, OHAL kararnamelerini denetlemeli.

Barolara ve Türkiye Barolar Birliği (TBB)'ne de sözüm var; sizin ilk işiniz avukatları baskı ve tehditten korumaktır. Bu baskılarla avukatlık yapılamaz, avukatlara yönelik baskıları önleyemeyen Barolar ve TBB 'hiç'leşir. Hukuk güvenliğinin güvencesi olan savunmayı bu hale getirmeye hiç kimsenin hakkı yok.

Son söz; 12 Eylül rejimi aşılmadan, darbe girişimlerinden ve hukuksuz despotik yönetimlerden kurtulamayacağız.

[1] http://www.haberekspres.com.tr/avukatligin-ohalli-halleri-makale,4848.html