Jose Mujica ve eşi Lucía Topolansky İzmir'den de bir hoş seda bırakarak geçti. 70'lerde gerilla mücadelesi içinde yolları birleşen ve halkın mutluluğu için hâlâ mücadeleye devam eden bu iki insan; yaşam biçimleri, yaşama karşı tutkuları, mücadele azimleri ve birbirlerine olan aşkları ile bizde derin izler bıraktı. Bitti sandığımız başkanlık tartışmalarının yeniden başladığı şu günlerde, Mujica kalbimizin tek başkanı olarak yerini aldı.

Kendisine Pepe denmesini tercih eden Mujica ve yoldaşı Lucia, konuşmalarında büyük bir üzüntüyle, çocuk sahibi olamamanın eksikliğini dile getiriyorlar. Oysa panel öncesinde kapıda karşılaştığımız bir arkadaş, Mujica'ya yazdığı mektubu cebinden çıkarıp bana gösterdi. "Yeryüzünün babası Mujica" diye başlayan, varlığıyla kendisine verdiği ilhamı anlatan mektubunu.

Pepe Türkiye'nin sıcak gündemlerine dair konuşmamayı tercih etse de her kurduğu cümle aslında bize dairdi. Bilge Mujica yaşamı tutkuyla sevmekten, onu her zerresiyle yaşamaktan ve eğlenmeyi bilmekten söz ederken yaşamın sürekli bir mücadele olduğunu ve asla vazgeçmememizi de döne döne bize hatırlattı.

Pepe'nin sosyal medyada yükselen "Mujica bizi Uruguay'a götür" seslerinden haberi var mı bilmiyorum. Ama umarım biz Uruguay'ın güzel ve insanca olan yönlerini Türkiye'ye getiririz de biraz nefes alırız.

Pepe'yi akşam İzmir'den uğurladık ama onun Türkiye'deki ve dünyadaki yolculuğu devam edecek. "Yeryüzünün babası Mujica"nın söyleyecek daha çok sözü, yapacak işleri var. Pepe'nin yolu açık olsun, bize de kolay gelsin.

*Bana öyle geliyor ki siz hâlâ bir gerillasınız. Ama silahlı değil. Yaşam biçimini bir bildiriye dönüştürmüş ve tam da sistemin göbeğinde eylem koyan bir gerilla.

Şimdi fikirlerle savaşıyoruz.

*Geniş Cephe Uruguay'da uzun zamandır parlamentoda ve iktidarda olmasına rağmen istediğiniz yapısal değişiklikleri yapamadınız. İktidar solcuları nasıl uysallaştırıyor?

Hiçbir zaman hayal ettiğimiz şeyi başaramayız. Sadece yaklaşabiliriz. Bizden sonra da bir kuşak gelecek ve mücadeleyi sürdürecek. Bu yüzden bir parti oluşturuyoruz, deneyimlerimiz sonraki kuşaklara geçsin diye. Biz gittikten sonra onlar gelecek ve onlar mücadeleyi yükseltecek. İnsanın ilerlemesi böyle gerçekleşir zaten. Ama bazen bu bize imkânsız gibi görünebiliyor. Birtakım engeller çıkıyor ama bunlar da oyunun kuralları. Tek bir muharebede her şeyi kazanacağımızı düşünecek kadar aptal olmamalıyız. Bir muharebeyi kazanıp savaşı kaybetmeyi göze alacak kadar aptal olmamalıyız. Bu yüzden de güçleri biriktirmeye devam etmemiz lazım.

*Şili'de bütün devlet başkanlarının olduğu bir toplantıda yaşanan küçük çaplı bir deprem sırasında İspanyol Prensi Felipe'ye, "Bir anarşistin rüyası, tüm krallar ve başkanların hep birlikte alaşağı edilmesidir" diyerek kahkahalara boğmuşsunuz. Bir anarşist olarak sizin böyle bir rüyanız var mı!

Büyük bir deprem olsaydı hepimiz giderdik ama yok, öyle bir rüyam yok.
(Anarşist mi diye araya giren birine) Evet, anarşist olmasaydım dünyayı sevmezdim. Anarşist olmamak böylesi bir dünyada delilik olur.

* "Tüketmek için değil, yaşamak için çalışın" çağrınız çok etkileyici. Ama dünyanın yarısından fazlası hayatını, asgari ihtiyaçlarını karşılamak için harcıyor. Toplumsal mücadelenin zayıf olduğu yerlerde çıkış bulamayıp mutsuzluktan boğuluyoruz.

Çalışmak için mutlaka zaman ayırmamız gerekiyor. İlerleme mücadelesi buradan geçer ama mücadelemiz, yaşamak için zaman kalsın diye, çalışmak için olan zamanımızı kısaltma mücadelesi. Bunca şeye sahip olmaktansa yaşamak için zamana ihtiyacımız var.

*Tüketim ve sömürü ilişkilerinin dışına çıkıp doğaya dönen insanlar dünyada da giderek artıyor, bu bir çözüm mü?

 Rousseau'dan beri böyle bir şey var ama çoğunluğun böyle bir şey yapabileceğini inanmıyorum. Bence sorun burada, kafada.

*Bu "halk" denen şeyi siz anladınız mı? Beş ayda yaptığımız iki seçimde halk bize birbirinin zıddı iki "mesaj" verdi. Değişim isteyenler, hüsrana uğradı, kalbi kırıldı.

Burada unutmamamız gereken şey, ancak mücadeleyi bırakırsanız yenilirsiniz. Yaşam dediğin şey zaten bu, sürekli bir mücadeleyi sürdürmedir. Çünkü tek bir zaferi kazanıp ardından mahvolmak olmamalı bizim aradığımız şey.

Lucía Topolansky

Hayattaki üç önemli şey: Özel aşk, ülke aşkı, arkadaşlık aşkı

*Lucia, burjuva bir aileden geliyorsunuz. Siyasi mücadeleye nasıl girdiniz?

Kilisede kötü durumdaki insanları korumak için başladık. Daha sonra öğrenci eylemlerine katıldım. Baskılar çok yoğun olduğu için öğrenciler ve işçiler birleşik mücadele içindeydik. O dönemde Latin Amerika'da hükümetler ya seçimle ya da silahla alınırdı. Kimi o yolu kimi bu yolu seçti ama an oldu ki bütün ülkelerde kaybettik. Çok arkadaşlarımız var hem o dönemden hem şu anda. Bolivya'da, Şili'de, Brezilya'da arkadaşlarımız var. Latin Amerika 60'lardaki Küba devriminden çok etkilendi. Küba'da pek çok ülkeden gelen arkadaşlarla toplanırdık. Orada milliyetin önemi yoktu, önemli olan birlikte mücadele etmekti. Bu çok sancılı bir süreç oldu. Bazılarımız şanslıydık bu mücadelede, yaşadık. Diktatörlük bittiğinde demokrasi için savaşmaya karar verdik. İnsanlarımız için daha iyi bir ülke inşa etmeye karar verdik. Şu an farklı bir şekilde de olsa hâlâ ülkemiz için savaşıyoruz.

*Parlamenter mücadele mi zor, gerilla mücadelesi mi?

Çok farklı savaşlar, karşılaştırılamaz! Ama sebep, aynı sebep. Her şeyden önce halkın mutluluğu için çalışıyoruz.

*Gündelik hayatın angaryalarını, ev işlerini Pepe'yle birlikte yapıyorsunuz. Başkanlık döneminde bile hiç yardımcı kullanmamışsınız. Bu çok etkileyici. Evdeki iş bölümü nasıl?

Ben pişiriyorum, Pepe bulaşıkları yıkıyor.

*Ama sanki bu işler daha çok sizin üzerinizde gibi!

Biz bir çiftlikte yaşıyoruz. Dışarıda da bahçe işleri var. O yüzden biz eşit biçimde bölüşüyoruz işleri. Çiftlikte yaşayan dört aileyiz. Dört ayrı ev var, ortak çalışıyoruz. Küçük bir komünite kurduk. Orada beraber bir okul açtık, işleri de öğretmek için. Bizim çocuklarımız yok. Bu dünyadan gittiğimizde arkamızda okulumuz kalsın istedik.

*Siz de, Pepe de aşka çok değer veriyorsunuz. Bu bildiğimiz anlamda aşk mı, yoksa içinde başka şeylerde mi var?

Üç önemli şey. Özel aşk, ülke aşkı, arkadaşlık aşkı!

*Aşkın ömrü kaç yıl!

70'te başladı bizim aşkımız. Şu ana kadar da sürüyor. Aşkı her gün inşa etmek lazım ama.

*Lucia, inşa yöntemlerinizi merak ettim! Çok işe yaramış.

Her çift başka. Herkes kendi yolunu bulacak! Ama hayatın en güzel şeyi.

Pepe'den İzmir'e kalan hoş seda

*Bir şey satın aldığınız zaman bunu aslında parayla satın almıyorsunuz. Bu parayı kazanabilmek için yaşamınızdan bir zaman ayırıyor ve bu zamanla almak istediklerinizi alıyorsunuz. Eğer şansınız varsa bu zamana sahipseniz asıl zenginlik budur. Bazı eşyaları alırsınız, ama yaşamdaki zamanı satın alamazsınız. Süpermarkete gidip "Bana beş yılımı verir misiniz?" diyemezsiniz.

*Hristiyan dünyası âlimleri derler ki; "Burası göz yaşının dünyası ama bu cennette böyle olmayacak." Hayır, cennet burada. Yaşamı burada hissedip burada savunun ve burada hissederek yaşayın. Burada dayanışmanın bir kez daha altını çizmemiz gerekiyor; çünkü medeniyete giden yol dayanışmadan, savaşmaktan geçiyor, özgürlük için.

*Kavga etmenin başka türlü de yöntemleri vardır. Modern şekillerde, insanları organize ederek, onların gücünü, beynini kullanarak, insanların zihniyetini kullanarak da savaşsız mücadele mümkün. Böylece acılara da neden olmazsınız. Çünkü teknolojik gelişmeler ve ilerlemeler sadece zengin olanlara ve hükümetlere yarıyor. Bence dünyanın tüm halkları barış için, umut için bir araya gelmeli, savaşa hayır demeli.

*Kendi eylemlerinizi kendiniz yargılayın. Çünkü siz kendinizin yargılayıcısısınız. Çünkü hiçbir zaman daha iyi bir toplumu kendimizi iyileştirmeden yaratamayız.

*Benim kalbimin her bir köşesi, kırıntısı her zaman siyasi bağlamda da halkların kendi hakkını savunması tarafındadır. Benden hükümetler hoşlansın ya da hoşlanmasınlar. Birlikte yaşamayı öğrenmek durumundayız.

*Her bir halk kendi meselelerini yönetmekte özgür olmalı. Bunun da ötesinde şu çok özdür ki; fakirler dünyası bunun karşısındaki zenginler dünyasının ilişkisini düşünecek olursak, fakirler dünyası sadece zenginler dünyasının işlerini kolaylaştırıyor görünüyor. Bunu böyle yaparak geldiler. Müdahale ettikleri noktaları düşünecek olursak, benim için aslında öğrenilecek derslerden en önemlisidir.

*İnsanları tanıdıkça köpeklere daha çok yakınlaşıyorum. Tüm sevgimizi köpeğimize verdik. Çocuk yapmak için fırsat bulamadık; çünkü eşimle dünyayı değiştirmeye çalışıyorduk. En önemli şey hayattaki aşktır. Uyandığım her sabah "Bugüne de şükürler olsun" diyorum.

*Her zaman barışı her şeyin üzerine koymak için odaklanın. Evreni ve gezegeni düşünün, hepimiz o minik gemi içinde seyahat ediyoruz. O yüzden bu geminin şansı, bahtı ve talihi sadece bize bağlı. Bu gezegeni kurtaracak taraf olmalı, mahvedecek taraf değil.