13 Mayıs 2014 günü yaşanan ve 301 madencinin hayatını kaybettiği faciadan bir süre önce geçirdiği iş kazası medeniyle raporlu olduğu için kurtulan Ercan Çetinyılmaz ile kaza öncesi ve sonrasında yaşananlar ile igili konuştuk.

*Yaşanan katliam sonrasında madenciler, facianın 'geliyorum' dediğini ve madende ciddi sorunlar olduğu dile getirdi. Hukuki olarak da süreç devam ediyor. Maden patlamasında raporlu olduğunuz için ocakta değildiniz. Raporu geçirdiğiniz iş kazasından dolayı aldınız. O süreçte yaşadıklarınızı anlatır mısınız? 

Raporlu olduğum için facia esnasında madende değildim. Ocaktaki işçi taşıma bandı çalışmadığı için düştüm. Düşme sonucunda da diz kapağımda ödem, sıvı kaybı ve yırtık oluştu. Bu nedenle de doktor 1 ay rapor verdi. Hatta sonrasında ameliyat olmam gerekiyordu ve bu olaylardan dolayı da olamadım. Kaza da raporumun bitmesine birkaç gün kala meydana geldi. Belki iş kazası geçirmesem o katliamda ölebilirdim. Hayatta olup, olamayacağımızı bilemezdik ancak bu da öyle bir tesadüf oldu. Öncelikle yaşanan bir iş kazası değil, bir işçi katliamıdır. Size şöyle ifade edeyim. Sermaye, sendika ve hükümet görevlerini yapsaydı (canımı ortaya koyarak iddia ediyorum ki) 301 arkadaşımız hayatta olurdu. O maden göçeceğini 8-10 ay öncesinden alarm vermeye başlayarak, göstermişti. Ceketle çalıştığım yerde, tişörtle yemek yerken terliyordum. Ocak artık normallikten çıkmıştı. Olaydan 38 gün önce Çalışma Bakanlığı'nın denetleyicileri ocağa 'Türkiye'nin en güvenli ocağıdır' diye rapor veriyor. 38 gün sonra ise 301 kişiye mezar oluyor. Bana göre de 301 gayri resmi bir rakamdır. O da ayrı konuşulması gereken bir durum.

Madenci ayağında sadece pranga eksik

*İfade ettiğiniz kadarıyla çalışma şartlarınız oldukça kötüydü. Çalışma şartlarınızdaki zorlukları tasvir etmeniz mümkün müdür?

Türkiye'de madencilik iş kolunda çalışanların sadece ayaklarında zincir prangaları yoktur. Ya da gerçekte vurulmuş değildir. Hani eski Amerikan filmlerinde kölelerde olan zincirlerden söz ediyorum. Türkiye'de ise görünürde zincir yok ama zihinde ve vardiya sorumlularının her şeye müdahale etmesinde o zinciri hissedersiniz. Yemek yemenize müdahale edilir, üretim zorlaması yapılır hatta amirlerinden dayak yiyenler de vardı. Böyle bir şey var mı? Bunu ifademde de dile getirdim. Bu zorlukların nedeni ise işverenin daha çok kazanma isteğiydi. Örneğin, kömür nakil bantlarında bir arıza çıkarsa, gecenin bir yarısı da olsa A'dan Z'ye yani en tepenin bir altındakinden en aşağıdaki yöneticiye kadar hepsi o arızanın başına toplanıyordu. Ancak insan nakil bantları çoğu zaman arızalıydı ve çoğu zaman çalışmıyordu. Hatta sürekli olarak biri arızalı olurdu. Ve onların başında bir gün de olsa teknik eleman olmazdı. Sadece çıkarılana önem verilirdi. Onları çıkaranların bir değeri yoktu. Çünkü ona bir şey olursa başkası çalışırdı ve çalışıyor.

Örgütlü olamadığımız için suçluyuz

*İşçiler için gerçekleşen bu olumsuz süreçlerden sendikanın bilgisi vardı. Ancak şirket ve sermaye ile kol kola olduğu için sesini çıkarmıyordu değil mi? Siz farklı bir sendikayla örgütlenmeyi düşünmediniz mi?

Tabi ki. Zaten Soma'dan siyaset, sermaye ve sendika sorumludur. Ancak özeleştiri de yapmak gerekiyor. Bu katliamda işçilerin de en büyük suçu örgütlü olmayışıdır. Örgütlenemediğimiz için haklarımıza sahip çıkamadık, ocak kapısının önünde elimizdeki kazmalarla dikilip, 'Ocağı düzeltmeden çalışmayız' diyebilseydik bunlar yaşanmazdı. Örgütlü olsak, şu anda işsiz de kalmazdık. Ancak bunların hepsinin tek nedeni, yaşayan herkesin tek iş kolu olan madenlere muhtaç olması. Burası bir sanayi bölgesi olmadığı ve tarımın da bitirilmesi nedeniyle madende çalışmak zorundayız. Madenler, tek geçim kaynağımız. Tabi tarımın bitirilmesi de bilinçli yapıldı. Tarımda ekme, biçme maliyetleri arttırıldı. Ancak ürün fiyatları sabit tutuldu. Sonra tarım yapılamayacağı anlaşılınca, madenlere inildi. Daha sonra da özelleştirilen madenlerle birlikte sermayenin ve siyasetin kazanç kapısı açılmış oldu. Sürecin nasıl işlediğini anladığınızı düşünüyorum. Aslında 301 arkadaşımız bilinçli bir şekilde öldürüldü. Ancak bu ölümlerde işçiler de suçludur.


Suriyeliler çalıştırılmıyordu


*Yaşanan işçi katliamından sonra ölen işçi sayısının daha da fazla olduğu iddia edildi. Siz de 301 kişiden daha fazla işçini öldüğünü söylediniz. Bu iddianızın dayanağını söyleyebilir misiniz? Ocakta Türkiye'nin dört bir yanından işçilerin yanı sıra Suriyelilerin de çalıştığı hatta madende ölenlerin bırakıldığı söylemleri üretildi. Bu söylemlerin doğruluk payı nedir?

Yeraltında ölen arkadaşlarımın cesedini bırakabileceklerini düşünmüyorum. Suriyeliler çalıştırılmıyordu. Türkiye'deki bütün madenlerde en yoğun gündüz vardiyasında çalışılır. Yani olayın olduğu vardiya. Şirket aleyhine ifade verirken, şirket avukatları yalan ifade veriyor diye müdahale etmek istedi. Sonra onlara dönüp, kendileri gibi 'parayla insan savunmadığı, vicdanımın sesini dinlediğimi' söyledim ve süreci baştan sona anlattım. Şimdi herkes konuşuyor. Yeraltında çalışırken, konuşanların hiçbiri yanımda değildi. Orada ne olduğunu bilmeden, şirketi savunuyorlar. Bunun yanında rakamı neden 301'de tuttular diye soruyorsan, onun cevabı bana göre de şöyle; o madende sadece Soma ve Kınıklılar çalışmıyordu. Erzurum, Hakkâri, Zonguldak, Çorum, Kütahya, Ordu, Bartın gibi farklı şehirlerden madenciler çalışıyordu. Soma dışındakilerin ise para verilip, susturulduğunu düşünüyorum. Çünkü olay gününün arşivlerinde baktığınızda dönemin başbakanı 2 defa 373 yada 378 rakamını telaffuz etti. En sonunda da dil sürçmesi diye kapatıldı. Bilinçli olarak 301'de tutuldu. Eğer 350 ve üzeri olsaydı, Soma, Kınık, Akhisar, Savaştepe, Kırkağaç afet bölgesi ilan edilecekti. Bu durumda da bütün esnaf ve vatandaşların banka ve vergi borçları silinecekti. 5 yıl süreyle vergiden muaf tutulacaktı. Bu da devlette çok büyük bir külfet oluşturacaktı. 10 trilyon masraf yapacaksa, 5 trilyonla işi halletti ve konuyu kapattı. Tabi sayı yükseldikçe toplumun da tansiyonu artacaktı. 301 rakamıyla da hepsine çözüm bulunmuş oldu. O gün madene giremediğim için yerüstünde yardımcı oldum. Küçük bir not daha ekleyeyim, televizyonlarda ölenleri sayısı 17-18 diye geçerken, çoktan 150'leri geçmiştik.


Savcı konunun kendilerini aştığını söyledi

*Facianın öncesinde ve sonrasında ciddi kanunsuzluklar yaşandığı da basına yansıdı. Bu konuda siz neler anlatacaksınız?

Bir sürü kanunsuzluk var. Çünkü bir Pazar akşamı telefonlarımıza gelen mesajla işten atıldık. Kanuni olarak beni işten çıkarması için en azından 1 ay öncesinde tebligat göndermesi gerekiyordu. Müzmin şartlardan dolayı çıkarmak için gerekçesi olabilir ancak bunu bildirmesi gerekir. Bir iş yeri toplu işçi çıkardığında, sendikayla görüşür ve şu nedenlerden dolayı şu kadar işçi çıkaracağım. Bunu yapmadan işten atıldık. Bunun sonrasında da sendikanın üyesi olmama ve 2 yıldır işsiz olmama rağmen, sendika benim adıma şirketle sözleşme imzalıyor. Bize verilecek tazminatları 24 ayda vermesi yönünde anlaşıyorlar. Sendikadan suç duyurusunda bulunmak için sözleşmeyi istedim ama alamadım. Sonrasında CHP Milletvekili Özgür Özel'i aradım. O temin edebilirse bana gönderecek ve en kısa sürede suç duyurusunda bulunacağım. Bunun dışında katliamdan 25 gün sonra Kınık Savcılığı çağırdı. Hatta İstanbul'da olduğum için telefonla muhtar ulaştı. Neden çağrıldığımı bildiğim için gittim. Savcının sorularını yanıtladım. Savcı ilave etmek istediğin bir şey var mı? diye sorunca da şunları ekledim: Davada 8 tanesi tutuklu, diğerleri de tutuksuz yargılanmak üzere yargılananların tamamı işverenin çalışanları olduğunu belirttim. Onların kesinlikle suçlu olduğunun da farkında olduğumu söyledikten sonra sorularıma geçtim: Çalışma bakanı, enerji bakanı ve maden iş sendikasının hiç mi suçu yok? Sendikanın anormal bir durum olduğunda işçiyi o alana sokmama yetkisi var. Kanunda maddesi var. Sendika bunu yapmadı. Kimse bunlardan neden hesap sormuyor? Müfettişler güvenli ocak raporu veriyor ancak sonrasında 301 can yitiriyoruz. Bunlar niye sorgulanmaz? Savcı da bana o konunun kendilerini aştığını söyledi. Düşünebiliyor musunuz?

Hakkımı sonuna kadar arayacağım

*2 yılı aşkın süredir işsizsiniz ve tazminatınızı da alamadınız. Bu süreçte yaşamınızı nasıl idame ettirdiniz? İş aradığınızı ve Kınıklıların işe alınmadığını öğrendik. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?

Evdeydim. Kışları inşaat, yazları ise tarlada ya da kahvelerde çalıştım. Şimdi yaz geldiğinden dolayı domates, biber ekiyorum. Kısacası bahçe işleriyle uğraşıyorum. Çalışmak ayıp olmadığı gibi bakmakla da sorumlu olduğum 2 çocuğum var. Onların masraflarını da bir şekilde karşılamam gerekiyor. Bunun yanı sıra yoldaşlarımız da (sağ olsunlar, çok teşekkür ediyorum) ellerinden geleni yapıyor. Onların destekleriyle de çocukların okul ihtiyaçlarını karşılıyoruz. Evet, elimdeki belgede de gösterdiği gibi şirkete 8 yıl 2 ay 10 gün verdiğim hizmet karşılığında 30 bin lira alacağım. Ancak hâlâ bir muhatabımız yok. Bu paranın 24 ay taksitle ödeneceğini bile zar zor öğrendik. Şu ana kadar da 2 seçimde toplam 5 bin lira aldım. Böyle bir taksitlendirme de yok. Tıpkı işten çıkarılmamız gibi şirketin yaptığı her şey hukuka aykırı ama denetleyen de yok. Cumhurbaşkanı'nın Soma'ya açılışa geleceği söyleniyor. İşte tazminatların 3-5 bini de o zaman yatırılır. Ondan sonra bir dahaki seçimi mi yoksa buraya bir dahaki gelişini mi bekleriz? Bilmiyorum. Ancak bu süreci mahkemeye taşıyacağım. Sadece sendikanın yaptığı sözleşmeyi bekliyorum. Haksız yere işten çıkarılışımı mahkemeye taşımış ve kazanmıştım. İşveren de Yargıtay'a taşıdı. Bu 15 gün içinde de büyük ihtimal sonuç gelecek. Eğer işe alınmazsam da işyerinin önünde çadırımı kurarım. Hakkımı sonuna kadar arayacağım. Direnişe başlayan arkadaşlara da belgemizin gelmesiyle direnişe geçelim dedim. Ama onlar o kadar dayanabildi. Bizi işveren, hükümet ya da sendika muhatap almıyor. Kınık'taki 300 kişiyi işe almadılar. Polyak'ta 2, Demir Export'ta ise 1 kez ön görüşme yaptım. Arayacağız dediler ama üzerinden 6 ay geçti hala arayan, soran yok. Bu memlekette haksızlığa boyun eğmeyeni, hakkını arayanı işverenler cezalandırıyor. Yaşananları Kınıklılar deşifre etti. Şimdi de onları cezalandırıyorlar.

Siyaset sermayeyi kolluyor, sermaye onları

*Madenin tekrar aktif hale getirileceği söyleniyordu. Ancak 2 yıldır açılmadı. Şimdi ise açılması için çalışmalar yapıldığı bilgisine ulaştım. Madende eski şartlarda çalışmanın hayatınızı riske atmak olduğu ortada ancak mevcut madenlerde de çok bir şey değişmediği hatta çalışma şartlarının daha da ağırlaştığı duyumunu aldım. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?

Hükümet isteseydi katliamın gerçekleştiği ocağı, olayın üzerinden geçen 2 yılda güvenli çalışır bir vaziyete getirirdi. Ancak işçiler üzerinden sermaye, hükümet ve sendika rant ortaklığı devam ettiği için istemedi. 3-S burada birleşip, işçinin üzerinden geçiniyor. Ayakkabı kutularında para ya da gemi istemiyoruz. Meclis'te de bütün siyasi partilere taleplerimizi ilettik. Kimseden 50 bin lira maaş istemiyoruz. 2 bin lira maaş versin ama Avrupa'daki madenciler gibi güvenli ocaklarda çalışalım. Cemil Çiçek'e 'Madem bizim fıtratımızda ölmek var, sayın başbakan 3 bin korumayla gezmesin. Vatandaşın arasında elini kolunu sallaya sallaya gezse ya' dedim. Cevap gelmedi. Olaydan sonra dönemin başbakanı, ivedilikle madenlerin Avrupa standartlarında olacağı ve caydırıcı iş güvenliği yasası çıkarılacağı, bütün sorumlulardan adalet önünde hesabı sorulacağı, hiçbir işçinin mağdur edilmeyeceği, mağdur olan işçilerin tazminatlarını hükümet olarak ödeyeceklerinin sözleri verdi. Aradan 2 yıl geçti ama bunların hiçbiri gerçekleştirilmedi. Bunlar yapılmadan da hiçbir madende bir şey değişmez. Soma'da da değişmedi. Hükümet verdiği sözleri tutsun. Ya söz vermesin ya da tutmayı öğrensin. Biz maaşlarımızın artmasını istemiyoruz. Madenler elbette çalışacak, çalışmasına karşı değiliz. Ancak caydırıcı iş güvenliği yasalarının çıkarılması gerekiyor. Zaten caydırıcı iş güvenlik yasaları da çıkarılmazsa, Soma ne ilk olur ne de son olacak. 2 yıl geçti ama madenlerde hiçbir şey değişmedi. 13 Mayıs öncesinde durum ne ise, sonrasında da aynı durum devam ediyor. Ocak devlettin kendisinin olduğunu hükümette biliyor. Soma kömürleri orada rödovans sistemiyle çalışıyor. Yani siyaset sermayeyi kolluyor, sermaye onları. 


Örgütlü mücadele başlatmamız gerekiyor

*Bütün bu süreçte işçi olarak çeşitli sorunlardan dolayı örgütlenemediğinizi ve örgütsüz olduğunuz için de bu sorunları yaşadığınızı hatta yaşamayı sürdüreceğinizi kendiniz de dile getiriyorsunuz. Başka neler ekleyeceksiniz?

Davamıza sahip çıkmadığımız sürece, hiçbir başarı elde edemeyeceğiz. İvedilikle sınıf bilincini, bütün iş kollarına genişletmemiz ve örgütlü olarak mücadele başlatmamız gerekiyor. Keşke bu ülkede işçi sınıfı sorunu olsaydı, çözülürdü. Bu ülkede akademisyenler bile gözaltına alındı. Demek ki yanlış giden bir şeyler var. O nedenle de ülkedeki bütün emekçilerin birleşmesi lazım. Hep birlikte davamıza sahip çıkmalıyız. Yapılmadığı takdirde hiçbir başarı elde edemeyiz.

*Başta 301 madencinin öldüğü faciadakilerin çocukları sonrasında ise bütün madenci ve Somalıların çocukları için Soma Çocuk Merkezi açıldı. Buradan çocuklarınız için destek almayı düşünmediniz mi?

Orası neresi ki inanın hiç bilmiyorum. Öyle bir merkezin adını da ilk defa duyuyorum. Bu konuda herhangi bir bilgilendirici broşür ya da toplantı yapılmadı. Kınıklıların öyle bir merkezden haberi yok.

'Ölseydik çocuğumuz kurtulurdu'

*Yaşanan katliam sonrası AFAD tarafından başlatılan kampanyaya vatandaşlar duyarlı davrandı ve ciddi bir para toplandı. Bu paralar işsiz kalan madencilere de yardım olarak verilmedi mi?

Bana verilmedi. AFAD'ın açtığı Soma Kampanyası hesaplarında 42 milyon 180 bin liralık destek biriktiği açıklanmıştı. Ancak benim bildiğim kadarıyla, Barcelona, Real Madrid, Athletico Madrid, Bayern Münih, Borussia Dortmund, Manchester United ve Manchester City, Türkiye süper lig ve PTT birinci lig takımları son hafta maç gelirlerini Soma'ya gönderdi. Sadece onların ne kadar meblağ edeceğini düşünemiyorum. Ancak bütün toplanan paralar sonucunda Soma'da değişen bir şey var mı? Böyle bir şey gördünüz mü? Tek bir değişim var o da ülkenin genelini etkileyen 'Saray'.  

*Maden faciasında ev ve parayı alanlardan bazılarının davalarından vazgeçtikleri daha doğrusu kamu davası olduğu için vazgeçemedikleri ama artık takip de etmedikleri söyleniyor. Bu söylentinin doğruluk payı var mı?

Maalesef var. Böyle şeylerin yaşanmaması gerekiyordu ancak yaşandı ve yaşanacakta. Katliamda hayatını kaybeden 301 arkadaşımızın ilk duruşmasına Sosyal Haklar Derneği'yle ortaklaşa araba kiralayıp, durumu olmayanlarla birlikte gidelim dedik. Oğlunu kaybetmiş babaya, aracımız olduğunu, yol ve yemek parası vermeyeceğimizi sadece hepimizi davası olan davamızı takip edeceğimizi söyledim. Döndü ve 'İşim var, gelmeyeceğim' dedi. Oğlundan daha önemli işi olduğunu söyledi. Ölen 301 kişinin yeniden yaşayacağını ama verilenlerin ellerinden geri alınacağı söylense içlerinden en az 50'sinin istemiyorum diyeceğine eminim. Yakınlarını kaybettikten sonra en az 2 evleri ve ceplerinde paraları oldu. Eskiye göre durumları daha iyi oldu. İnsanlar 2 daire ve 176 bin liraya ölülerine sahip çıkmadılar. Hatta madenden sağ çıkanlar ve işsiz olanlar da bu yaşananları gördükçe 'keşke biz de ölseydik, en azından çoluğumuz çocuğumuz kurtulurdu' diye konuşuyor.