16.798 sayfalık Ergenekon davasının gerekçeli kararından okudukça yeni detaylar ortaya çıkıyor. Bunlardan biri de eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’a isnat edilen bir suçla ilgili. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi yazdığı gerekçeli kararda, Başbuğ’un tutuklu olduğu süre boyunca da faaliyetini yürüttüğü, Ergenekon davalarını itibarsızlaştırmaya çalıştığı, yargı mensuplarını etkileme çabası içine girdiği, halkın desteğini kırmaya yönelik eylemleri olduğunu öne sürdü. Bu iddialara gösterdiği örnek ise pes dedirtti.

Başbuğ, salonu terk etti

6 Kasım 2012 tarihinde görülen duruşmada davanın gizli tanığı Şemdik Sakık, kendi isteğiyle kimliğini deşifre etti. İlker Başbuğ bu duruma tepki gösterdi ve salondan ayrıldı. Daha sonra avukatı aracılığı ile basına şu sert açıklamayı yaptı: “TSK ile PKK karşı karşıya bırakılmıştır. Bir tarafta, TSK’ya komutanlık yapmış 26. Genelkurmay Başkanı’nın ‘terör örgütü kurmak ve yönetmekten’ suçlanması ve yargılanması, diğer tarafta eli kanlı bir teröristin tanık olması. Takdir yüce Türk Milleti’nindir.” İşte bu açıklama, gerekçeli kararda Başbuğ’un örgüt üyesi olduğuna kanıt olarak gösterildi ve tutukluluk halinde de eylemlerine devam etmekle suçladı: “Şemdin Sakık ifadelerinde, gerek sanık İlker Başbuğ ve gerekse diğer asker kökenli sanıklar hakkında hiçbir beyanda bulunmadı, sadece sanıklar Doğu Perinçek ve Yalçın Küçük ile Abdullah Öcalan arasındaki ilişkiyle ilgili, dolayısıyla Ergenekon silahlı terör örgütü ile PKK silahlı terör örgütü arasındaki ilişkiyle ilgili beyanlarda bulundu.”

Oysa Başbuğ’un açıklamasında sanki tanık Şemdin Sakık’ın kendisi ve diğer asker kökenli sanıklar hakkında tanıklık yaptığı yönünde kamuoyunu yönlendirici, yürütülen davaları ve mahkemeyi itibarsızlaştırıp, zan altında bırakıcı ifadeler kullanıldı. Bu husus günlerce yazılı ve görsel basında işlenerek, yürütülen davaların ve mahkememizin dolayısıyla da yargının itibarı sarsıldı, tanığın asıl söylediği ve çok önemli konuların kamuoyuna duyurulması önlendi. Sanık bu şekildeki açıklamalarıyla örgütsel tavrını cezaevinde de sürdürdü.”

‘Boru’ da gerekçeye girdi!


Gerekçeli kararda, Başbuğ’un basına yaptığı açıklamalar da kanıt olarak gösterildi. Özellikle ‘İrtica ile eylem planı’ adlı belgeye ‘kağıt parçası’ demesine dikkat çekildi. Kararda bir de Başbuğ’un kazılarda bulunan lav silahlarıyla ilgili “boru” tabirini kullandığına işaret edildiği söylendi. Oysa daha sonra Başbuğ’un ‘boru’ kelimesini o konuşmada hiç kullanmadığı ortaya çıkmıştı. (Vatan)
Editör: Haber Merkezi