Türk sineması çocukların dünyasına bir türlü giremedi. Gerek çocuk filmlerine ilgi duyan yönetmenlerin azlığından, gerekse yapımcıların yatırım yapmaktan kaçınmasından sığ kaldı bu alan. Ancak son dönemlerde sektörde bir hareketlilik yaşanıyor, yılda bir-iki film çekiliyor en azından. Bu sezonun öne çıkan yapımı, Türkiye'nin ilk fantastik filmi: 'Hititya: Madalyonun Sırrı'.

Hititya mitolojisinden yola çıkılarak anlatılan hikayede özel güçlere sahip üç çocuk başrolde: "Anneleri gizemli bir şekilde ortadan kaybolan üç kardeş, bir gün kendilerini bambaşka bir evrende, Hititya'da bulur. Annelerine kavuşmak için tek çıkar yolları vardır, kötülükler dünyasının efendisiyle savaşmak. Dedeleri Taru'yu yanına alır, annelerini ve kötülükler efendisi Zabab'ın mahkum ettiği çocukları kurtarmak için çetin bir mücadeleye girişirler. Ancak hedeflerine ulaşmaları tahmin edildiği kadar kolay olmaz." Cengiz Deveci ile Ulaş Cihan Şimşek'in yönettiği filmin başrol oyuncuları; Öyle Bir Geçer Zaman Ki'nin Osman'ı Emir Berke, Kurtlar Vadisi'nin Memati'si Gürkan Uygun, Ebru Cündübeyoğlu, Avni Yalçın...
Madalyonun Sırrı fantastik ama atların bulutların üzerinde koşturduğu, cadıların cirit attığı bir film gelmesin aklınıza. Mutlu mesut bir ailenin hayatına burnunu sokan, paralel evrende yaşayan kötülerle, iyi yürekli çocukların Avatar çizgi filmindeki gibi sıra dışı güçleri ön planda. Kimi zaman küçük çocuğun bir nefesi fırtınalar koparıyor, kimi zaman küçük bir el hareketi çorak topraktan yer altı suyu çıkarıyor, bir bakış koca bir ağacı ateşe veriyor. Kötülerin sınırı yok ama iyiler güçlerini her daim iyiden, güzelden yana kullanıyor.

Yetişkin algısıyla çocuk filmi

Büyük bölümü Kapadokya ve çevresinde çekilen film, kültürel ve mitolojik dokusuyla dikkat çekiyor. Mütevazı dekoru, kostümü, aksiyon sahneleriyle farklı bir dünyaya davet ediyor seyirciyi. Doğunun folklorik öğelerini kullanarak Batı edebiyatında sık rastladığımız bir hikaye anlatan filmin handikabı yetişkin algısıyla çekilmiş olması. Dünyadaki çocuk filmlerine göz attığımızda aynı anda yetişkinlere ve çocuklara hitap eden bir konu (çevre sorunu mesela) üzerinden ilerliyor macera. Hitap ettiği kitlenin dikkat süreleri göz önünde bulundurularak aksiyon sahneleri belirleniyor, yer yer mizah kullanılıyor. Hititya: Madalyonun Sırrı bu çerçeveden bakınca çocuklar için ağır bir film. Merak duygusu çok fazla barındırmayan hikayeye yaslandığı, müziği yoğun bir şekilde kullandığı için bir türlü içine almıyor seyirciyi. Annenin 'tanrıça' olarak gösterilmesi pedagojik açıdan sorunlu bir durum ortaya çıkarıyor, çocukları kavramlarla ilgili sorgulamalara itiyor.

Mevzubahis çocuk filmi olunca oyunculuk biçimleri de değer kazanıyor. Çocuk tiyatrosunda daha tiplemelere kaçan 'büyük oyunculuklar' tercih edilirken sinema filminde durum değişiyor. Hititya: Madalyonun Sırrı'nda bu konuda kafa karışıklığı yaşandığını söylemek mümkün. Mesela Gürkan Uygun'un oynadığı kötü adam Zabab, bedensel formu, konuşmasıyla karikatürize edilmiş tipken, diğerleri doğal oyunculuklarla perdede. Bu tercihsizlik, filmin dokusuna zarar verirken çıtasını aşağılara çekiyor.

Yok olmak diye bir şey yok

Cengiz Deveci (Yönetmen): Çocukların dikkati çabuk dağıldığı için konsantrasyon sorunu yaşadılar sürekli. Pedagoglar, oyuncu koçlarının yardımıyla oyun oynarken rolü oynattık. Filmin içinde yaşamaları için sahneleri sırasıyla çektik. Onlardan en fazla iki saat faydalanabiliyorsun zaten. Yetişkin algısıyla çekildi eleştirisine katılmıyorum. Emir Berk hikâyeyi dinlediğinde, filmi izlediğinde çok sevdi. Bazen iPad'de oynadığı oyunları görünce tedirgin oluyorum, ondan daha fazla etkilediğini düşünmüyorum. Şiddetin gerekliliği varsa kullandık, olmuş olsun diye değil. Yok olmak diye bir kavram yok, kayboluyorlar, engelleniyorlar.

'Don Kişot'uz

Ulaş Cihan Şimşek (Yönetmen): Taylan Biraderler Okul filmini çektiklerinde çok eleştiri almıştı, sonrasında her yıl bir-iki korku filmi çekilmeye başlandı. Tarzlar ve onlara yönelik insanlar oluşmaya başladı. Türkiye'de böyle bir çocuk filmiyle sektöre girmek 'Don Kişot'luktur ama başka türlü bu tür ortaya çıkamaz ki. Kullandığımız çocukların yaşları dolayısıyla filmi onların dünyasına yaklaştırmaya çalıştık. Fantastik öğelerinin ağır ve yoğun olmaması dar bir zamanda çalışmış olmamızdan. Ön hazırlık sürecinde hep 'neler yapabiliriz'in üzerine kafa yorduk. Ancak gözümüzde büyüttüğümüz şeyleri çok kolay çözdüğümüzü gördük. Mesela su efekti. 'Keşke sahneleri uzun tutsaydık' dediğimiz oldu.