Haber Ekspres'teki ilkyazımda; 'kuru fasulye'den söz ettim, ama tarifini yapmadan yazımı bitirdim.
Aslında 'fasulye' bizim için çok önemli...
Örneğin; 'Sen kendini fasulye gibi nimetten mi sanıyorsun?' derler.
Bu deyimin anlamı kısaca şöyle anlatılıyor:
'Kendine olduğundan fazla değer vermek!'
Milli yemeğimiz 'fasulye' için çok yazılar, şiirler yazılmış.
Hatta bilmeceleri bile var...
Bir hatırlatma yapayım:
Kimimiz tahin soslu kuru fasulye severken, birçok Egeli'nin zeytinyağlı ayşekadın fasulyeye bayıldığını öğrendim.
Ispanaklı kuru fasulye bile var...
Belki bu gidişle yakında 'hamsi' ile bile yarışacak...
Bunların tariflerini 'Google amca'ya sorarsanız rahatça öğrenebilirsiniz.
Bence her Türk kadını, kendine göre tarifi annesinden öğrenmiştir, başkasına ihtiyaç yok!
İşin özeti bu!
Fasulyenin yanında ne istenir?
Pilavdan önce turşu diyenler kazandı...
Büyüklerimiz, 'Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın' derler...
Ama bir atasözümüz var ki, her zaman ağzımızdan düşürmeyiz!
Anımsatayım:
'Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!'

Hep rant odaklı

Anlatmaya, daha doğrusu paylaşmaya çalışayım:
Ülkemiz son dönemlerde her yeni güne bilimden, teknikten ve sosyo kültürel yapının korunmasından uzak yeni bir politik kararla uyanıyor.
Planlı, programlı, üretime ve toplumsal kalkınmaya yönelik kararlar yerine rant odaklı, doğayı ve çevreyi dikkate almayan yaklaşımlar tercih ediliyor.
Bunun son örneklerinden birini, Özelleştirme Yüksek Kurulu'nun, Elektrik Üretim AŞ'ye (EÜAŞ) ait Eskişehir Alpu-Tepebaşı kömür sahalarına ilişkin aldığı özelleştirme kararı oluşturuyor.
Karar ile söz konusu sahalar 1080 MW'lik santral kurma şartıyla, birim başına en düşük elektrik satış fiyatını veren şirketlere devredilecek.
Bu kararın iptali ile ilgili olarak, başta Ziraat Mühendisleri Odası olmak üzere, müdahilleri içinde yer alan, pek çok kuruluş tarafından açılmış davalar bulunuyor.
Sonuçta ne olacak, söyleyelim:
Tarımsal üretim azalırken, kırsaldan göç ve tarımsal ithalat artacak...  
Hafızanızı yenilemeniz için anımsatayım:
Alpu Ovası, İç Anadolu Bölgesi'nin zengin ovalarından biri.
Porsuk çayının sulamada kullanılmasıyla birim alandan yüksek oranda tarımsal ürün elde ediliyor.
Önemli ölçüde hayvansal üretiminin de yapılmasıyla ülke tarımına büyük katkı sağlanıyor.

Koruma alanı içinde idi...

Alpu Ovası bu önemi nedeniyle 21 Ocak 2017 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararı ile Büyük Ova Koruma Alanı ilan edildi. Bugüne kadar, bu kapsamda 57 ilimizde ilan edilmiş 192 ova, Büyük Ova Koruma Alanı bulunuyor.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba, 5 Aralık Dünya Toprak Günü nedeniyle yapılan toplantıda, Bakanlar Kurulu kararıyla tarımsal SİT alanı olarak koruma altına alınan ova sayısının 53 ovayla ilgili çalışmanın tamamlanmasıyla 245 olacağını ifade etti.

Şimdi termik santral kurulacak

Ancak Alpu kömür sahalarının termik santral kurulması amacıyla özelleştirilmesi; gerek yeni Bakan Fakıbaba'nın, gerekse önceki Bakanların tarım alanlarının korunması söylemlerinin ciddiyetini göstermesi açısından çarpıcı bir örnek oluşturuyor.  
Bütün Türkiye'de önemi nedeniyle büyük ova koruma alanı ilan edilebilecek alan sayısı son derece sınırlı iken, koruma alanı ilan edilenlerin bile 'korunmaması' kaygıları artıran bir yaklaşım.
Tarımsal üretimdeki sorunlar nedeniyle, ithal edilen ürünler listesine her geçen gün yeni bir ürün eklenmesi, bu konudaki kaygıları daha da büyütüyor.
Bu yüzden, buna herhalde, 'Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!' denilerek nakledilir...

Bu filmi de tabloyu da gördük!

Soma, Elbistan ve Yatağan'da çok net görüldüğü gibi, Alpu Ovası'na termik santral kurulmasıyla beraber bu bölgede tarımsal üretim çok büyük ölçüde zarar görecek, burada yaşayan üreticiler bölgeyi terk etmek zorunda kalacaklardır.
Hastalıklar özellikle de kanser vakaları da büyük olasılıkla artacaktır...  

Ne diyorlar?

Uzmanlar; 'yapılacak termik santralin üretimi esnasında kömürün yanmasıyla bacadan çıkan gazlar arasında canlı sağlığını çok olumsuz etkileyecek ağır metaller bulunuyor.
Bu ağır metaller çok geniş bir alana yayılmakta ve bu alanda yaşayan insanlarda kanser başta olmak üzere kronik bronşit, astım, sinir ve kalp hastalıkların artmasına sebep olacaklardır.' diyor.

Anlaşma mı, o da ne?

Yine bir anımsatma yapayım:
Türkiye, imzalayarak taraf olduğu ve 4 Kasım 2016 tarihinde yürürlüğe giren Paris Anlaşması'yla, küresel iklim değişikliğinin zararlarını azaltmak için öncelikle fosil yakıtların (petrol ve kömür) kullanımının azaltılmasını kabul etmiştir. Yapılmak istenen termik santral, ülkemizin bu taahhüdüne da aykırı bir durum oluşturuyor.
Termik santral 30-40 yıllık bir faaliyet sonrası işlevsiz kalacak; yüzlerce, binlerce yıl üretim yapılabilecek verimli bir alan ise telafisi mümkün olmayacak şekilde zarar görmüş olacak.
Umarım yanlış hesap Bağdat'tan döner hesabı ile bu iş de askıda kalır...

***

Haftanın Haberi:

'Uber resmen bir taksi şirketidir'


Avrupa Adalet Mahkemesi araç paylaşım uygulaması Uber'in dijital bir hizmet değil resmen bir ulaşım şirketi olduğuna hüküm verdi. Uber kendisinin bir taksi şirketi olmadığını, insanların elektronik olarak birbiriyle iletişim kurmasına da yardım eden dijital bir toplum hizmeti olduğunu savunuyordu. Dava Uber'in İspanya'nın Barselona kentinde yerel taksi kurallarına uyması gerektiğinin söylenmesinin ardından geldi. Uber kararın şirketin Avrupa'daki faliyet biçimini çok değiştirmeyeceğini söylese de uzmanlar davanın paylaşım ekonomisinin sembollerinden biri haline gelen Uber için sonuçları olacağını söylüyor.
Uber'den yapılan açıklamada, "Bu hüküm çoğu Avrupa Birliği ülkesinde zaten ulaşım kanunlarına uygun şekilde hizmet verdiğimiz için çok bir şey değiştirmeyecek" denildi ve eklendi: Fakat milyonlarca Avrupa vatandaşının bizim uygulamamıza benzer uygulamaları kullanması hala engelleniyor. Yeni CEO'muz Dara Khosrowshahi'nin de dediği gibi Uber gibi hizmetlere düzenleme getirmek normaldir. Bu yüzden Avrupa genelinde şehirlerle olan iletişimimize devam edeceğiz. Bu yaklaşımla herkesin bir tıkla güvenilir bir araç çağırabilmesini sağlayacağız."