Son günlerde Meral Akşener, çeşitli ortamlarda parti sözcülüğü yapıyor ve medyaya yansıdıkça büyük sempati topluyor. "Kadınlar siyasete" mücadelesinde, halen parlamentoda olup, kadının siyasette yer alması konusunda  en isteksiz görünüm veren parti MHP diyebiliriz. Kotaya, kadınlar yetenekleriyle gelsinler diyerek karşı çıkan MHP'liler var. Bu yanlış düşünce ile kadın seçmenlere de mesafe koymuş olan MHP konjonktürü tam okuyabilmiş değil. Evet; diğer partilerin zorlamalara direnemeyişlerinde oy kaygısı öne çıkıyor. Kadınlara verdikleri yer, eşitlik ve demokrasi için haklarını teslim ettikleri anlamına gelmese de kamuoyu beklentilerini karşılamış ve kadınların cesur çıkışları ile güçlenmiş oluyorlar.
Kadın mağduriyetlerine çözüm getirme konusunda çekince gösteren erkek egemen anlayışın siyaset kulvarında ilerleme kaydetmesinin giderek zorlaşacağı inatçı bir kadın hareketi var artık. Özgürlükler adına getirilen tüm kısıtlara karşın, kadınlar ve kadınların haklarının gaspına karşı duran eşitlikçi anlayışı savunan erkeklerin desteklediği kota zorlamaları ile kadınsız siyaset reddedilmekte. Ancak bu mücadelenin katışıksız bir başarıya dönüşmesinin önünde hâlâ pek çok engel var. Engelleri ortadan kaldırması gereken de yine siyasal partiler.

Eşitlik Bakanlığı

Meral Akşener ile yolum bir kez kesişti. 2008'de düzenlenen "Cinsiyet ve Pozitif Ayrımcılık: Destekleyici mi, Engelleyici mi?" konulu Uluslararası Sempozyum çerçevesinde "Türkiye'de Toplumsal Cinsiyet Kotalarının Durumu ve Engelleri" başlıklı oturumda konuşmacıydık. O süreçte CHP PM üyesi olduğum için siyasal kimliğim ile çağrılı olduğum bir etkinlikti. Her partiden temsilci çağırılmıştı. Kadına karşı negatif ayrımcılığın olduğu ülkemizde, kotanın tek başına yeterli olmadığını, acilen İspanya'da uygulandığı gibi Eşitlik Bakanlığı kurulması gerektiğini söylemiştim. Bu fikrimde hâlâ ısrarcıyım. Her türlü ayrımcılığı giderebilmenin yolu, her alanda ama özellikle siyasal temsilde, kadınları karar süreçlerinde eşitlemekten geçiyor. Meral Akşener, "Partilerin kadın aday kotalarının olmasını kesinlikle savunuyorum. Hatta yeni siyaset yaşamına adım atacak kadın adaylar için partilerin finansman sağlaması gerekiyor." demişti. MHP keşke bu sese o süreçte kulak vermiş olsaydı. Konuşmacılar arasında olan, Kadından Sorumlu Devlet Eski Bakanı Melda Bayer de; Atatürk ile başlayan kadınlara verilen yasal hakların aynı hızla sürdürülmediğine  dikkat çekerek, "Aksine bugün töre cinayetlerini, imam nikâhı, kızların okula gönderilmemesi, çalıştırılmamaları gibi konuları konuşuyoruz. Türkiye'de yasalar var ama uygulamada çok gerilerdeyiz" diye konuşmuştu.

"Siyaset yaptırmam" diyerek siyaset yapmak!...

Konuşmacıların hepsinin kadın olduğu oturumun yöneticisi erkekti ve  konuk olduğumuz üniversitenin yönetici statüsü de olan bir  öğretim üyesiydi. Konuşmalar bittiğinde, bir izleyicinin "Sizce 10 yıl sonra Türkiye' de kadınların durumu nasıl olur?" sorusuna yanıt  sırası bana geldiğinde oturum başkanı, daha yanıt vermeden,  "Burada siyaset yapmanıza izin veremem" diyerek müdahale etmekle kalmayıp, soruya yanıt verme ısrarımı sürdürünce, hemen plaket törenine geçmişti. Soruya yanıt vermeden yerimden kalkmayacağımı söyleyince, bu kez mikrofonu kapattırmıştı. Bunun üzerine salona dönüp, sessiz olurlarsa, mikrofona ihtiyaç duymadan soruyu yanıtlayacağımı ve yanıtlamadan yerimden kalkmayacağımı söylemiştim. Meral Akşener; "Tülay Hoca sözünü tamamlamadan ben de kalkmayacağım" demişti. Melda Bayer de, kalkmayacağını söyleyerek destek çıkınca, kargaşa içindeki salona hitap edebilme olanağı bulmuştum. Siyaset yapmamdan korkarak mikrofon kapattırmaya kalkışan erkek hoca, bu davranışı ile siyaset yaptığının farkında bile değildi. Tüm kaygısı  salonda bulunan AKP'li konuklarını hoşnut etmekti. Hepsi parti mensubu kadınları konuşmacı çağırmışlar, üstelik parti amblemi taşıyan araçlar okulun içine girip park etmiş, siyaset kampüse girmiş; sadece CHP'li olana söz hakkı yok.  Bir öğretim üyesi olarak, henüz söylenmemiş söze tahammülsüzlüğü ve kadın konusu tartışılırken, bir kadının hakkı olan söz söyleme özgürlüğünü kısıtlama hakkını kendisinde buluyor olması ve de bu durumun üniversitede yaşanıyor olması soruya yeterince yanıt olmuştu. Vahim ötesi bu olay, sadece bir anekdot değil, Türkiye'nin bugün sürüklendiği ortamı da açıklayacak büyüteçlerden biri aslında...
Elbette 10 yıl sonrasından umutlu değildim ve nitekim orada da baskılı ortama rağmen karanlığın içine çekilen bir Türkiye gördüğümü söylemiştim.  Yazık ki tespitimde haklı çıktım. Bugün geldiğimiz noktada temsil sorunumuzun yanında sayıları katlanan kadın cinayetleri ile adeta kadın katliamı yaşanan bir ülke olduk. Ve yine yazık ki, siyaset kadınla ilgili sorunlara çözüm getirmek yerine, bu soruna tutunarak her yere sızmaya başladı. Sorunlar çözümsüz kaldıkça birileri bunlara tutunarak görünür olmaktalar. Bir bir kaybettiğimiz canlarımız yanında, önleyemediğimiz bu "istismarcı tutum"a da yanar oldu yüreğimiz.

Meral Akşener'i halkın arasında konuşurken görünce...

Bu olayı nakletmemin nedeni, Meral Akşener'in  sadece söylemleri değil, duruşu ile mert bir siyasetçi olduğuna tanıklığımdır. Görüşlerimizin ayrılan yönünün, doğruda birleşmeyi engellemeyişi de önemli. MHP, kadın konusundaki tutumunu gözden geçirerek, bu eksikliğini örtmek için olsa gerek, samimi ifadesi ve çarpıcı sözleri ile ekranlarda görmeye başladık. Umarız, bir tesadüf değildir, MHP nihayet kadın politikasını gözden geçirmiştir ve az sayıdaki diğer kadın vekillerine de meydanlarda yer vererek kadın seçmenlere değip dokunacak bir yol açarlar. Ve bir sonraki seçimde erkek parti görüntüsünden çıkmak için gerekli adımları atarlar. Meral Akşener'in o olaylı toplantıda ifade ettiklerinin sadece kendi partisi değil tüm partiler için gerçekleşmesi  tüm kadınların hakkı. Eşitlik idealimize gelince, söz söyleme özgürlüğümüzü dahi kısıtlamaya çalışan kapalı devre beyinler ve bunların üniversitelerde bile karşımıza çıkıyor olmalarına  karşın mücadeleye devam.