Doğancan Bingöl - Sanat aşkı damarlara bir kez girdi mi nerede çıkacağı belli olmaz. Esra Vesu Özçelik, çocukluğundan beri şarkı sözleri senaryolar yazıyordu. Ailesinin yönlendirmesiyle Londra'da ekonomi okumaya gitti. Son sınıfta okulu bırakan Özçelik, sinema eğitimi aldı ve genç yaşında ödülleri toplamaya başladı

Sinema sektöründe büyük bir öneme sahip olan 'Kadın Gözüyle Film Festivali'nde 'Hicran ve Melek' ile en iyi yabancı film ödülüne layık görülen ve bu ödülü kazanan en genç yönetmen olan Esra Vesu Özçelik daha sonra Hindistan'daki 'Indian World Film Festival'den 3 ödülle döndü. Sinema tutkusunu çocukluğunda edinen, ilkokul ve liseyi İzmir'de okuyan Özçelik, okul sıralarında yazdığı şarkı sözleri, denemeler, hikayeler ve senaryolar ile bu sinemaya baş koyduğunu gösterdi. Ailesi onu Londra'ya Kensington School of Business'da işletme okumaya gönderip bu alanda kendisini geliştirerek düzenli maaşı olan bir iş edinmesi için ısrarcı olsalar da Özçelik'in, çocukluğundan gelen sanat aşkı işletmeyi son sınıfta bıraktı. Daha sonra London Film Academy'e kaydını yaptıran genç yönetmen ve senarist, kadın hikyaleri, ülkesinde yaşanan problemler ve dünyanın her yerinde ezilen kişilerin yaralarına merhem olmayı amaçladı. Hicran ve Melek filminin ardından Deliler filminin senaryosunu yazan Özçelik, sinema sektöründe ünlü isimlerle çalışarak tecrübesini arttırarak çalışmalarına devam etti. Şu anda ise Deep and Black isimli filmini Londra'da çekmek için hazırlanıyor. Hayallerinin peşinden giden genç kadın, kadın üzerindeki baskı ve şiddeti farklı bir bakış açısı ile beyaz perdeye aktarmaya devam edecek.

Ailenizin işletme okumak için gönderdiği İngiltere'de okulu yarım bırakıp London Film Academy'yi tercih ettiniz. Bu tutku nereden geliyor?
 
Ben liseden mezun olur olmaz gittim Londra'ya. Zaten o uçağa bindiğimde hayallerimin peşine gittiğimi biliyordum. 19 yaşındaydım. Bilmediğim bir ülkede hayalime doğru gidecek yolu zaman içerisinde yaşayarak, tecrübe ederek buldum. O nedenle işletme okumak da yanlış değildi, okulu yarıda bırakmak da. Şimdi iyi ki de okumuşum diyorum bu arada. Kendi filmimin yapımcılığını yaparken başka açılardanda bakmamı sağladı. Ortaokul ve lise yıllarımda arka cebimde bir parça kağıt ve mutlaka boyası bir şekilde üzerime bulaşmış bir kalem olurdu. Her yerde bir şeyler karalardım. Şiir, şarkı sözü, deneme, hikayeler derken senaryo yazmaya başladım. Sonrası zaten Londra'ya gidince yönetmenlik okuyarak devam etti.

BU ÜLKENİN GERÇEĞİ

Hicran ve Melek'in böyle bir sükse yaratacağını tahmin ediyor muydunuz?

Evet. Hicran ve Melek ülkemin bir gerçeği. Hayatın her alanında kadınlar olarak bunu yaşıyoruz. Filmin başarılı olması da bu gerçeği samimi ve inandığım şekilde anlatma çabam ve bu çabanın Toronto'dan başlayarak bir çok ülkede yaşayan kadınlarında kalbine dokunabilmesidir. Bir de hem yazarken hem de çekerken bir yerlerde brişeyler olsun, şurasını da şöyle yapayım sükse yapsın diyerek yapmıyorum. Yapamam zaten. Anlatmak istediğim bir hikaye var ve ben çok heyacanlıyım. Yola böyle çıkıyorum. Heyecanlı ve cesur!   

HİKÂYE-SENARYO İLİŞKİSİ

İzyapım isimli bir yapım şirketiniz var. Bu şirket kadınlara ne kadar destek çıkıyor?

Öncelikle  bu konuyla ilgili şöyle bir ekleme yapmak istiyorum. İzyapım adlı film şirketim; "vesu's writing house London" olarak değişti. Artık bu isimle varız. Londra ve Türkiye'de aktif olarak faliyetlerine başladı. Türkiye'de büyük bir senaryo ekibi kuruyoruz bu şirket adı altında. Şimdiki hayallerimden biri de bu! Kendi filmlerimi çekmeye devam edeceğim. Ancak Türkiye'ye geldiğimden beri gördüm ki senaryo - senarist çok başka anlaşılmış. Senaryonun önemini, Türk sinemasının evrenselleşmesi için önce dünya standartlarında senaryo yazan senarist sayısını arttırmak gerek. Çok yetenekli, bu işin gerçekten üniversitesini okuyan kalemler var ülkemizde ve Vesu's writing house da onların peşinde şu an. Hikayeden senaryoya uzun bir yol var, ve iyi yazılmış bir senaryo, iyi bir yönetmenin elinde mucizeler yaratır sözüne ben de çok inanıyorum. O nedenle gerçek bir senaryo yazımı günlük yeteneklerini çala kalem kağıtlara dökmekten çok uzaktır. Kuracağımız Türk ekiple Londra üzerinden dünya standartlarında işler çıkaracağız. Hedefimiz bu!

Türk toplumunda kadın olması gerektiği yerde mi?

Kadını bir yere koyma isteği duyan, o yer; yerin dibi mi olsun yoksa bulutların üstü mü diye karar veren bir zihniyet var! Ha işte o zihniyeti görmezden gelmeye başlarsak birgün toplum olarak, bu sorulardan da kurtulacağız sanki! Kadın, kendi yerini kendi belirlesin! Çünkü her şey zaten bu yer belirlemeyle başlamıyor mu? Sinemada yer göstericisi gibi, fenerini hayatımıza tutan bir erkek zihniyetine alışmış bir toplumuz. Ekonomik şiddet, mobbing, taciz, ağır şiddet, baskı, bunlara karşı doğal reaksiyonlar geliştirmişiz. Tabi ki çözümlerde bu nedenle kalıcı sonuç vermiyor.  

ALT METNİ KONUŞUYORUZ

Siz bir kadın girişimci olarak bu basamakları tırmanırken engellerle karşılaştınız mı?

Ben ilk olarak filmi çekmeye karar verdiğimde istanbula gelerek teknik bir araştırma yaptım. Ekip, yapımcı vs. İlk duyduğum cümle; DUR ÇEKME" idi bu söz uzun süre kendi aramızda espiri olmuştur. Hatta ilk filmini çekeceklere "Dur çekme" adlı bir metin yazıp vereyim diye düşünmedim değil! İşte o dur çekmenin alt metnidir tüm bu konuştuklarımız, herkes değil tabi ama bazıları kendine güvensiz, karşısındakine güvensiz, yaptığı işe güvensiz, önemli olan karşımıza çıkan engellerin mücadele ruhumuzu kaybettirmemesi. Çünkü mücadele biterse yarım kalıyor.

Bu zamana kadar kadın hakları ile ilgili neler yaptınız ve neler yapacaksınız?

Bazı kadın dernekleriyle iletişim halindeyim. Her gittiğim yerde benden bir destek istenirse geri çevirmeyeceğimi söylüyorum elimden geldiğince. Ve tabiki filmlerim. Hikayelerim konusunda hep cesur olacağım. Tabi bunların yanında yapmak istediğim projeler var. Tüm Türkiye'yi  birbirlerine umut olacak kadın hikayeleri ile dolaşmak istiyorum.

Aileniz sizin yanınızda yer aldı mı? "Kadınsın yapamazsın" diyenler oldu mu?

"Kadınsın yapamazsın" diyecek bir aile yapısına sahip değilim. Onların yapma demesindeki neden işletme okumamı istemelerindeki neden ile aynıydı aslında. Ayakları yere basan, aylık bir maaşı olan, bir işim olmasını istediler. Sanırım ben bu ayakları yere basan modeline hiç uyamadım hayatım boyunca. İçimde dolduramadığım hep bir boşluk var.

BENİ ÇOK ETKİLEYEN SENARYO

'Deliler' filmi nasıl ortaya çıktı? Beklediğinizi verdi mi?

Deliler filmi yapmcısı tarafından geldi. Deliler'i Türk insanı başta olmak üzere, dünyaya da  tanıtacak bir film istiyorlardı. Ben filmin hikayesini ve senaryosunu Delilerin yol hikayesinden ele alarak yazdım. Osmanlı'nın fermanı deliler birliğini, o dönemin contragerillarını yazmak, benim için çok farklı ve duygusaldı. Karakterler, kostümler, savaşlar, yıkımlar, katliamlar tüm bunları yarattığım hayali kahramanlar üzerinden kurgulamak beni çok etkiledi.
Tarihi bir senaryo yazmak, hem büyülü bir fantastik dünya yaratmak, hem de tarihin canımızı acıtan olaylarına katlanmak arasında sürekli duygu durumunuzu değiştiren bir iş oluyor. Binlerce müslümanın kazıklara oturtularak katledildiği gerçeğini senaryoda kurgularken ağladığımı farkettim. Bu daha önce hiç olmamıştı. Deliler'in yazdığım son versiyon senaryosundan çocuk kitabı yapmak istiyorum, çünkü yazdığım tüm karakterler en fantastik şekilde  bir çocuğun dünyasına girebilir.

İlerleyen dönemlerde bu tarz filmer çekmeye devam edecek misiniz ?

Hem kendi yazıp yönettiğin filmler haricinde de dışarıdan gelen isteğe göre film yazıyorum. Öyle bir kategorim yok. Önemli olan hikaye! mesaj!

GÜÇLÜ BİR HİKÂYE OLUŞTURDUM

'Deep and Black' isimli bir çalışmanız da var bu ne aşamada siz galiba sadece Türkiye'deki kadın haklarını değil tüm dünyadaki kadınlar ile ilgileniyorsunuz?

Deep and Black İngiliz filmi olacak Londra'da geçen 70'lerinde bir İngiliz kadının yalnızlık hikayesini farklı kültürdeki kadınların hayatına girmesi üzerine yaşadığı değişimi anlatacak. Tüm bunlar olurken trajikomik anlatımla bir sürü hayata dokunacağım. BFI ile görüşmelerim devam ediyor. Gerekli finans yapımcılarını sağladıktan sonra hemen motor diyeceğim. Çok hazırım. Tamamı Londra'da geçecek bir hikaye, güzel olan ayrıntı ise filmin 35. dakikası bir anda Rize dağlarına gidiyoruz Türk bir ailenin hikayesi başlıyor. Çok inandığım bir proje, kendi yolunu ve kaderini dünyada iyi yerlerde göstereceğini, hissediyorum. Güçlü bir hikaye!

Bu filmde ünlü isimlerle çalıştınız, toplumun kanayan yaralarına parmak basmak için giriştiğiniz yeni çalışmalarda bu isimler sizin yanınızda yer alacak mı?

Her hikÂye, her film farklı! Cast olarak hikayeye göre oyuncu seçiyorum. aynı ismin ya da farklı isimlerin benimle çalışması tamamen senaryoya bağlı. Önemli olan filme hizmet etmesi.

KADINA ŞİDDETE SIFIR TOLERANS

Yıllardır gösterilen çabaya rağmen kadın hakları konusunda ciddi anlamda yol alınamamış olmasında başlıca etken nedir sizce, dünyanın çeşitli yerlerini görmüş biri olarak diğer ülkeler ne durumda? Daha etkin bir mücadele için ne yapılmalı, neler önerirsiniz?

Kadına şiddete sıfır torelans olmalı! Kadınlar erkek evlatlarını yetiştirirken bu konunun üzerine düşmeli. Kadın gücünü en  çok ekonomik özgürlüğünden alır. Daha çok çalışan, daha çok üreten kadınlar olmalıyız. Daha etkin bir mücadele için hem devlet hem halk birlikte mücadele vermelidir. Yaptırımlar çoğaltılırken arka mahallelerde komşunun evinde yaşanana sessiz kalınmamalıdır.  

8 Mart Dünya Kadınlar Günü ile ilgili ne söylemek istersiniz?

"Ben sadece iyi bir insan olmak istedim, kendimi binlerce kez böldüğümde her insandan bir parça olmak istedim, anlamak istedim" canım ülkemin kadınlarına olsun bu sözüm. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun.

ÖZDEMİROĞLU'NUN SON PROJESİ

Dünya çapında büyük ödüller kazanan Hicran ve Melek, geçen yıl 20 Nisan 2016'da yaşamını yitiren ünlü besteci-aranjör Atilla Özdemiroğlu'nun son projesi olma özelliği de taşıyor. Türk sinemasında unutulmayacak birçok filmin müziğini yapan Özdemiroğlu, vefat etmeden önce Hicran ve Melek'in müziklerine de katkıda bulundu. Atilla Özdemiroğlu, filmin senarist ve yönetmeni Esra Vesu Özçelik'in sözlerini yazdığı Rüzgar şarkısının müziğini yaptı.

İKİ KÜLTÜRÜN ÇATIŞMASI

Çekimleri İzmir, Seferihisar ve Çeşme'de gerçekleştirilen 'Hicran ve Melek', iki ayrı kültürde büyümüş çocukluk arkadaşlarının yıllar sonra yollarının kesişmesini konu edilirken, toplumdaki kadın üzerindeki baskı ve şiddeti farklı bir bakış açışı ile beyaz perdeye aktarıyor.