Aykut Polatlı-Türkiye'nin en eski ve köklü kurumlarından İzmir Ticaret Borsası (İTB) Meclis Başkanı Barış Kocagöz ile İTB'nin köklü tarihinden pamuktaki son duruma, önümüzdeki günlerde açıklanması beklenen ve üreticiler arasında büyük heyecan uyandıran Milli Tarım Destekleme Programı'nın getireceği avantajlardan başta pamuk olmak üzere birçok üründe GDO'suz ve yerli tohum kullanımının Türkiye'ye sağladığı üstünlüğe kadar bir dizi konuyu konuştuk.

Kendisi de pamuk üretim sektöründe faaliyet gösteren, dolayısıyla üreticinin tüm sorunlarını yakından bilen İTB Meclis Başkanı Sayın Barış Kocagöz, gazetemiz aracılığıyla bize yeni projelerinden bahsetmenin yanı sıra kendisini de çok heyecanlandırdığını söylediği ve önümüzdeki günlerde bakanlık yetkililerince açıklanması beklenen Milli Tarım Destekleme Programı'ndan uzun uzadıya bahsetti.

"Tescilde İstanbul bizden ileri ama fiyatların tespit edilmesinde bizim önderliğimiz var. Bunun yanında da tarihten gelen proje liderliğimiz var tarım ürünlerinde" diyerek kurumuna övgüler dizen Kocagöz, Türkiye'nin stratejik her üründe kalitesiyle bağımsızlığını ilan etmesi gerektiğine olan inancını da paylaştı.

*Sayın Karagöz meclis başkanlığı göreviniz nasıl gidiyor öncelikle? Çok köklü bir kurumun meclisini yönetiyorsunuz. Zorlu anlarınız oluyor mu?

Borsamızın işlevleriyle ilgili bir tecrübem vardı. Meclis başkanlığı farklı bir görev ama çok zorlanmadım. Bir de meclisin de gerçekten çok uyumlu ve ahenkli olmasının da katkısı var. Takım şeklinde iyi çalışan bir meclisiz. Yönetim kurulu da çok destek verdi. Çok zorluğum olmadı.
Bizim meclisimizde ahenk ve uyum var. Meclisimiz 11 ayrı meslek grubundan oluşuyor.

*İTB meclisinde de zaman zaman tartışmalar oluyor mu?

Her biri kendi konularında sorunlarıyla ilgili her türlü bağırıp çağırıyorlar. Demokratik bir şey bu. Sorunları olduğu zaman bağırmaktan kimse çekinmiyor. Ama güzel olan taraf, bizim birbirimize olan saygımız. Kimse mecliste birbirini incitecek şekilde veya eleştirileri abartarak çekişme yoluna girmiyor. Güzel olan bu. Ama fikirlerle ilgili çekişmeye her zaman hazırız. Demokratik bir meclis yaratmaya çalışıyoruz. Konuklarımızın az olduğu meclislerde meclis üyelerimizi kendi konularında konuşmaları için bazen zorluyorum. Zorladığınızda da görüyorsunuz ki bir sürü şey anlatıyorlar. Renkli bir meclis oluyor.

*İTB çok eski ve köklü bir kurum. Bu köklü kurumun önemi ve sizin başkanlığınızdaki projeleri neler?

İTB 125 yıllık tarihi olan ilk kurulan borsa. Kurulduğu günden bugüne hep liderlik yapmış, Türkiye'nin tarım ürünlerinin pazarlanmasıyla ilgili gerçekten fonksiyonel, hala liderliği devam ediyor. Tescilde İstanbul bizden ileri ama fiyatların tespit edilmesinde bizim önderliğimiz var. Bunun yanında da tarihten gelen proje liderliğimiz var tarım ürünlerinde. Pamukta, elektronik ürün senedinde ilkler bizde. Gümrük ve Ticaret Bakanlığımızla da uyumlu bir işbirliği içindeyiz. Borsanın sayılamayacak kadar çok faydası var, Türk tarım ürünlerinin pazarlanmasında. Biz her zaman yönetim kuruluyla yeni ne yapalım diye bakıyoruz. Mesela şimdi e konditi diye bir proje yapıyoruz. Yine yakında yapmak istediğimiz başka yeni güzel projelerimiz var. Gerçekleştiğinde açıklayacağız. Borsa hep önüne bakan ve meyve veren ağaç olmayı amaçlıyor. Taşlanıyor.

*Kimler, neden taşlıyor efendim?

Son dönemdeki yönetim kurulumuz meyve verdiği için çok taşlanıyor. Ama biz bunlara kulak asmadan çalışmaya devam ediyoruz. Bazı kişisel çekişmeler var. Başarıyı kıskananlar var. Maalesef bu ülkemizde yaygın bir şey. Ne yazık ki İzmir'imizde ülkemizden de fazla olan bir şey bu.

*Siz aynı zamanda ziraat mühendisisiniz. Mesleğinizin başkanlığınıza olumlu katkıları olmuştur mutlaka?

Aslında yaşıyorum. Hepsinde yaşıyorum. Kendi sektörümde şu an özellikle uğraştığım yenilenebilir enerji alanında da ziraat mühendisi olmamın avantajlarını yaşıyorum. Organik ürünlerin yetiştirilmesi, oradaki peyzaj düzeninin kurgulanması gibi alanlarda kullanıyorum. Ama ulusal pamuk konseyinde çok faydalanıyorum.

*Meslek yaşantınıza erken başladığınızı biliyoruz?

1984 yılından bu yana aileden işleri devralıp pamuk üreten bir insanım. Çalışma hayatına 1984 yılında katılmak zorunda kaldım, üniversite ikide iken. 19,5 yaşındaydım. Ben genelde STK'lardaki görevlerimden dolayı kendi işimle ilgili hiçbir basın toplantısı yapmadım. Kendi özel işime yer vermek istemiyorum. Bunu doğru bulmuyorum. Adil gelmiyor bana.

*Stratejik ürünlerin önemine inanıyorsunuz. Türkiye'ye nasıl bir katkısı olur stratejik ürünlerin?

Gerçek çevreci olmayanların çevreyi bahane ederek imar rantı sağlamak istemesiyle ilgili, RES'lerle ilgili problemler var. Kanununa, hukukuna uygun olarak yapılmış rüzgar enerjisine ihtiyacımız var. Stratejik her üründe bağımsızlığımızı ilan etmemiz gerektiğini defalarca kez anlamış durumdayız. Yani biz zor günlerde Rusya'nın vanayı kapatırım, ABD'nin bilmem ne yaparım dediği, öbürünün tehdit ettiği dönemde kendi stratejik ürünlerimizi – ki bunlar pamuk, rüzgar gibi stratejik ürünler- bağımsız politikalarımızı üretmemiz ve kendimize yetiyor olmamız lazım. Tam 42 milyar dolar ödüyoruz. Enerji satın alıyoruz. Her ikisinde de çok paralel sorunlar. Bunlar birleştiği zaman cari açık olarak bize dönüyor. Ondan sonra da döviz yukarı çıktı mı ne yapacağız diye düşünüyoruz. Onun için stratejik ürünlerde hem kendi ekonomik dengelerimiz için hem de bağımsızlığımız için rahat bir biçimde de doğru bildiğimizi söylememiz için bizim bunları yapmamız lazım. 

* Türkiye'nin tarımsal ürün çeşitliliği hakkındaki görüşleriniz nedir?

O çıkmaz hakikaten. Çeşit fazlalığı kaliteyi tutturmak ve standardı sağlamak açısından bir problem. Çünkü çok çeşit olduğu zaman belli yörelerin belli kalitede yeknesak olmaması ve tekstil sanayinin de bunu kullanırken büyük zorlukla karşılaşması anlamına gelir. Ama ekonominin de kuralları var. Belli tohumları kısıtlayıp bazısına satabilirsin bazısına satamazsın dediğinde zaten rekabet kurumunun kurallarına aykırıdır. Kendi üstünlüğünü ispat edemeyen bir tohum Tarım Bakanlığı tarafından tescil edilmiyor. Tescil edilecek bir tohum müracaat ettiğinde ya verimde üstün olmalı ya lif karakterinde. Ve bunu ispat etmek zorunda. Bunun dışında eleme kurumu yok. Çünkü rekabete aykırı. Ama GDO'suz olmak kaydıyla. Bundan çok mutluyuz. Tarım Bakanlığının verdiği en doğru kararlardan biri tarihte. Daha GDO'nun dünyadaki tehlikeleri ortaya çıkmadı. Uzun yıllar sonra çıkacak.

*Ne gibi sorunlar bunlar efendim? Türkiye'nin GDO'suz tohum kullanma politikasının önemi ne?

GDO'lu tohumlarda özellikle pamuğu anlatıyorum büyük sıkıntılar yaşandı. Uluslararası pamuk istişare toplantısında Hindistan'daki en sorumlu kişinin sunumunda 'biz GDO'ya geçmekten pişmanız. Maliyetlerimizi düşürecek, ilaç azaltımı sağlayacak, zararlıları yok edecek sanıyorduk. Ama her sene bizim bu konudaki durumumuz kötüye gitti. Şimdi ilk başladığımız zamandan daha fazla ilaç kullanır hale geldik. Bir de adamlara bağımlı hale geldik. Adamlar dediği de dünyada sayılı 3 firma var. GDO'lu ürün kullandığınızda sadece onlara bağımlı oluyorsunuz. Geçen yıl da bir deklarasyon yayınladılar. Dediler ki biz Hindistan'ın milli, konvansiyonel ürünlerine dönmek için çalışma başlatıyoruz. Biz şimdi hazır milli konvansiyonel tohum kullanan, yurtdışından geliyorsa da ancak GDO'suz olanı kullanan bir politika yürütüyoruz. İşler doğru yürüyor. Bu arada da Türk tohumculuğu da gelişiyor. Yeterli mi? Avantajlı durumdayız. Milli tohumu geliştirmek için destekleme politikaları geliştirmek zorundayız.

*Pamukta ve birçok diğer üründe hibrit tohum kullanılmasına bakışınız nasıl?

Hayır, pamukta kullanılmıyor. Genli tohumda şöyle bir teknoloji var. Genini değiştiriyorlar. O yılki zararlılar genli tohuma saldırdıklarında ölüyorlar. Fakat tekrar adaptasyon sağladığı için birtakım zararlılar zarar görmüyorlar. Zarar görmediği için pamuğa zarar veriyor. Bu sefer ilaç katmak zorunda kalıyorlar. Hibrit olmamasına rağmen üretici ertesi yıl onu kullanamıyor. Teknoloji sahibi bir daha geniyle oynuyor. Bir daha onu tedarik ediyor. Onu almazsa üretici zaten çok kötü bir tohum ekmiş olacak ve zarar edecek. Yani bağımlılık böyle oluyor. Üstelik yurtdışındaki tohum kanununu bilmiyorum. Ama çoğunda üretememekle ilgili koruma var. Bizde bu fırsatı yakalamışız ama Türk tohumculuğu çok geride. Bizim destek vermemiz lazım ki bu firmalar çoğalsın. Milli tohumculuğu geliştirmemiz lazım. 9-10 firmamız olması lazım. Cazip değil, zor savaşıyorlar dünya devlerine karşı. Kolay bir şey değil ki. Onların bütçesiyle bizim tohum firmalarının bütçesi karşılaştırılamaz bile.

*Siz de pamukla uğraşıyorsunuz. İthalat-ihracat durumumuz nasıl?

Bu sene hiç ithalat yok. Çünkü Türk pamuğu bu sene çok değişik bir yıl yaşıyor. Yurtdışından ithal edilecek pamukların muadil fiyatlarının yaklaşık yüzde on altında seyrediyoruz. O kadar kritik senedeyiz ki tekstilci ilk kez bu sene Türk pamuğu ucuz ve bol olduğu için sadece Türk pamuğu alıyor. Depoları da minimum stokta. Türk pamuğu bitecek. Bittiğinde yurtdışına maruz kalacak. Yurtdışına maruz kaldığında da yüzde on daha pahalıya alacak. Türk pamuğunda bu nedenle artışlar yaşanabilir. Eğer döviz bu noktada kalırsa. Gerek yok. Niye finansman harcayayım. Tekstil sanayinde fabrikalar zaten rahat değil. öyle olunca onlar da kısıtlı kaynakları olduğu için minimum stok bulunduruyor. Eskiden bin ton bulunduruyorsa artık yüz ton bulunduruyor deposunda. Bittiğinde yüz ton daha alıyor. Onun için çok dalgalanmaya müsait bir pozisyon görünüyor şu anda. Bu iş böyle giderse döviz kurunu hep söylüyorum çünkü döviz çok pahalı. Dövizin bu seviyede kalması durumunda pamuk yüzde on artar. Bu da pamuk üretiminin cazibesini koruması demek.

*Biraz da heyecanla beklenen Milli Tarım Destekleme Politikası hakkında konuşalım.

Evet Bakanlık 2017 Ocak ayında sanırım Milli Tarım Destekleme Politikasını hayata geçirecek. Dekar başına destek verecek. Bu yapılırsa dekara veriyorsunuz tamam güzel ama dosyasının içeriğinin üretim evraklarıyla zenginleştirilmesi lazım. O zaman suistimaller önlenmiş olur. Çünkü suistimal olmazsa tüm kaynaklar gerçek üreticiye dağıtılır. İyi destekleme alırsa pamuk üretimi artar. Suistimal olursa üretmeyen insanlara gider ve pamuk üreticisinin cebinden para eksilir, o da memnun kalmaz ve üretimini düşürür. Ülkemizin parası boşu boşuna suistimal yapanların cebine gider.

*Reelde pamuk üretim hedefi?

Bizim konseyimizin bir milyon ton kısa vadede hedefi var. Bir milyon tonu geçene kadar biz agresif destekleme politikası yürütmeliyiz. Bir milyon tonu geçtikten sonra planlı hesaplı destekleme programları uygulayabiliriz. O zaman kendi arka bahçemizde 1 milyon ton üretirsek tekstil sanayini de korumuş oluruz. O da stratejik sanayi olduğu için. Hedefimiz kendi tüketimimizi üretmek. O da 1 milyon 450 bin ton. Aslında baktığın zaman 2000-2001 dönemlerinde zaten bu ülke 730 bin-721 bin hektarda pamuk üretimi yapıyordu. Ama o zamanki verimimizle bugünkü verimimiz arasında çok büyük fark var. Bugünkü verim ortalamamız yine TÜİK verilerine göre kaynağından al çarp 2001'deki ekili alanımız, zaten 1 milyon 350 bin ton pamuk üretiyor Türkiye. Ekim alanlarını arttırmamız lazım. Bu da doğru destekleme programlarıyla olur. Bizim de düşüncemiz şu.

*Pamukta Çin'in etkisi sürecek mi?

Çin'in etkisi bu yıl da sürecek. Çin dünyada en büyük pamuk üreticisi ve tüketicisi. Aslında pamuk tüketiciliği azalmaya başladı. Onlar da pamuk ipliği yerine iplik kumaş almaya başladı. Bangladeş ve Endonezya, Srilanka gibi ucuz işçiliğin yoğun olduğu noktalara kaymaya başladılar. Şimdi bu durumda Çin'in şöyle bir önemi olacak; 2010 krizden sonra Çin kritik stok yapmıştı. Dünya stoğu kadar kendi elinde pamuk tutuyordu ve fiyatlara baskı yapıyordu bu durum. Şimdi Çin elindeki malları ufak ufak kendi tekstil sanayine verip tüketiyor. Tükettiği için de benim tahminimce gelecek sene eylül veya ekim ayında tekrar dünyada ithalatçı konumda alımlara başlayacak. Bu almaya başladığında da dünya dengeleri tekrar bence değişecek. Bu nedenle ben dünya piyasasının ki birçok insan bu konuda karamsarlar ama bence eylül ayında hareketlilik başlar pamukta. Türkiye buna hazır olsun biz onu istiyoruz. Başka bir şey istediğimiz yok. Çünkü Türkiye'nin makus talihi şu; pamuk dünya piyasasında da yukarı gittiği zaman dünya pamuk ekiyor o sırada Türkiye de ekiyor. Ektiği zaman dünya piyasası düşüyor, düştüğü zaman da bizim üreticimiz mutsuz oluyor. Zaten maliyetlerimiz yüksek. Dolayısıyla öyle bir yıla denk geldiğimizde üreticimiz zarar görüyor. Halbuki şimdi farkındaysak 2 yıldır üreticimiz doğru trendleri yakaladı. Ki biz konsey olarak biraz cesaret gösterip pamuk ekimine çağırmıştık. Felaket tellallarına kulaklarınızı tıkayın pamuk ekin diye. 2 senedir üretici memnun. Şimdi gelecek iki yıl için de ben aynı umudu taşıyorum. Ondan sonraki sene ne olur bilemem ama. 

*Pamukta hedef ne?

Bakanlığın başlatacağı programın da moraliyle 850-900 bin tonlara ulaşırız. Öbür sene de inşallah hedeflediğimiz rakamlara ulaşırız. Uygulamalar doğru yapılırsa bir milyon 400 bin tonun olmaması için hiçbir sebep yok. İmkansız bir şey yok ortada.

*Bakanlıkla aranız nasıl efendim? Görüşleriniz dinleniyor mu?

Son yıllarda biraz bu değişti. Dinliyorlar, çağırıyorlar, soruyorlar bize de. Bu nedenle mutluyuz. Son yıllarda bizi dinliyorlar, rapor istiyorlar, sonra karar veriyorlar. Bir yanlışlık olduğu zaman biz koşup yetişiyoruz. Bizim çok önerilerimiz oluyor. Çoğu önerimiz Tarım Bakanlığı'nca kullanıldı. Yararlı bir etkimiz olduğunu düşünüyorum. 5 yıl diyorduk, 3 yıl hiç olmazsa, kabul oldu. Önerilerimize kulak verilmesi ve hayata geçirilmesi çok önemli bizim için. Bu anlamda üretenin-dikenin sözlerinin bir nebze de olsa dinlenmesi tabii ki çok olumlu bir şey. O zaman doğru politikalar çıkıyor. Aksi durumda çıkmıyor ki. Yanlışlar çıktığında onu koşup düzeltmek için de koşup biz elimizden geleni yapıyoruz.

*Pamuk üretiminde mi kalitesinde mi öndeyiz?

Pamuk üretiminde zaten kendimize de yetemediğimiz için sıralamada ciddiye alınacak bir ülke değiliz. Eskiden böyle değildi. Değişti, arkaya düştük. Şimdi tüketimde fena değiliz. Ama her ikisinde de çok enteresan bir moral verici husus var. Verimde ikinci sıradayız. Bu çok önemli bir husus. Hem de GDO'suz tohum üretimiyle Avustralya'dan sonra geliyoruz. GDO'suz ligde rakibimiz yok. Öyle bir duruma geldik ki Türk üreticisi en ileri teknolojiyi kullanır hale geldi. Üretim ve başarı da gurur verici durumdayız. Tekstilde de dünyada yedinci ve sekizinci sıradayız üretimde. Ama kalitemiz ve hızlı tedarik özelliğimiz çok önemli. Bir dünya devi Türkiye'ye sipariş verdiğinde en kaliteli ürünü çabuk alacağını biliyor. Dolayısıyla biraz pahalı ürünler Türkiye'ye kayıyor diyebiliriz. Son yıllarda tasarımda da Türkiye ciddi başarılar elde etmeye başladı. Meşhur markaların tasarımlarının yüzde 40'ını Türkiye'ye yaptırıyor. Yani adam tasarımını bile bize yaptırıyor. Biz de pahalı pahalı alıyoruz. Bundan sonraki umudumuz, dev markalar Türkiye'den çıkarsa ne mutlu bize. Türkiye'nin pamuk üretimi ve tekstil sanayinde önemli bir yeri var. Daha iyisi de olmalı tabii ki. İşlemeyi de arttırdı mı pamuğun kalitesinde de bir numara olabiliriz. Havza modelini inceledik konsey olarak; yaklaşık 3 milyon hektar pamuk ekili alana izin var. Bunların hepsi sulak olmayabilir. Biz 1 milyon hektarla ciddi bir miktara ulaşabiliriz.

*Son olarak Türkiye ve Türk ekonomisinin son zamanlarını değerlendirir misiniz?

Türkiye zor günlerden geçiyor. Şu an ekonomi olarak eski zamanla karşılaştırırsak, mesela 2008 ile, şu an krizdeyiz diyemeyiz ama zor günlerden geçiyoruz. Terör olayları ve ülkemizi bölme amaçlı birtakım faaliyetler var. Dört tarafımızda savaş var. Türkiye bunları çözecek. Çözünceye kadar sıkıntılı dönemlerden geçeceğiz. Biz STK'lar olarak, zor dönemde kavga ve ayrışma yerine, kenetlenme ile ülkemizin menfaatlerini korumalı ve sağlam durmalıyız. Ülkenin bölünmesine fırsat vermemeliyiz.