Aykut Polatlı-Avrupa'nın önemli markalarının tedarikçisi olan Ertuğrul Tekstil'in kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Hayati Ertuğrul, 'Sektörün sıkıntılarına baktığımızda en büyük sorun kalifiye insan. Hatta ara elaman bile bulamıyoruz. Alalım kendi bünyemizde kurs açalım diyoruz, onda bile sıkıntı yaşıyoruz' dedi.
 
1993'ten beri İzmir'de faaliyet gösteren ve yaptığı ihracatla Avrupa'nın önemli markalarının tedarikçisi olan Ertuğrul Tekstil'in kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Hayati Ertuğrul ile Sarnıç'taki fabrikasında bir araya geldik. Sektördeki faaliyetlerinin yanı sıra İzmir Salihliler Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanlığı, İzmir Sanayici ve İş Adamları Derneği Başkan Yardımcılığı ve sivil toplum kuruluşlarında faaliyet gösteren Hayati Ertuğrul, aynı zamanda Galatasaray Spor Kulübü Üyesi.
Son dönemde sektördeki yatırımlarının yanı sıra İzmir Arena gibi yatırımlarıyla dikkat çeken Ertuğrul Tekstil'in kamuoyundaki görünen yüzü Hayati Ertuğrul, kurucusu olduğu yatırımları, sektörün ve sanayicinin sorunlarını Haber Ekspres'e anlattı.

*Nasıl başladı Ertuğrul Tekstil'in hikâyesi?

Benim tekstille ilk tanışmam 1986 yılına rastlıyor. Ertuğrul Tekstil ise 1993 yılında kurulan bir aile şirketi. Eşim, ben ve iki oğlumla bu yola çıktık. 1986'da akrabam olan rahmetli Bülent Özkul ile tekstil sektörüne girdim. 22 yıldan bu yana da kendi şirketimizi yönetiyoruz. 1995 yılına kadar fason çalıştık ve bu seneden itibaren ihracat yapmaya başladık. İlk yerimiz Karabağlar'daydı, 2002'ye kadar fiziksel sıkıntılarla orada çalıştık. Yaklaşık 13 senedir de Sarnıç'taki modern fabrikamızda üretimimizi sürdürüyoruz. 5000 metrekare kapalı alanda yaklaşık 200 çalışanla üretim yapıyoruz.

*Yılın bitmesine iki ay kaldı. Tekstil sektörü nasıl bir tabloyla yılı kapatacak ve 2017 yılında sektörü neler bekliyor?

Tekstil sektörü bu dönem inişli çıkışlı durumlar yaşadı. Fakat yine de ihracatta birinci otomotiv ise ikinci tekstil sektörü. Toplamda bizim sektörün aylık bazda ihracatı bir milyar doları geçiyor. Yılda 17 milyar doları buluyor. Yüzdeye vurursanız ihracatın yüzde 12'si bizim sektörün. Tekstil emek yoğun bir sektör. Dişimizle tırnağımızla ürettiklerimizi dışarıya satıyoruz. Türkiye'de kumaş üretimi de belli bir aşamaya geldi. Fason ihracatta da iyiyiz. Onları da ihraç ediyoruz. Birtakım firmalar bu şekilde istiyor. Bu da bizim hanemize ihracat diye yazılıyor. Krizlerden en fazla etkilenen sektör bizimkisi. Çünkü bünyesinde en fazla insan barındıran sektör tekstil. Ekonomik krizlerde işçiden tasarrufa mecbur kalıyorsunuz. Sektörün ihracatta yüzde 12 payının olması, bence krizlere karşı direncinin iyi olduğunun da göstergesi.
2008 krizi hâlâ atlatılamadı. Aradan 8 yıl geçmesine karşın hiçbir ülke krizi tamamen atlattım diyemiyor. Buna rağmen ekonomik verilere baktığınızda, Türkiye'nin büyümesinde öngörülen rakamlara bakın, bizim dışımızdakilerde böyle bir büyüme göremezsiniz. Türkiye'de kişi başına düşen milli gelir çok önemli. On bin doların altına düştü şu ara. Bizim bunu bir şekilde aşmamız gerekiyor. Türkiye'de orta gelir tuzağı var. Bunu bir türlü kıramadık. Bunu kırabilmemiz için ihracatın ve istihdamın arttırılması lazım. Türkiye'nin kendine özgü teknolojiye büyük yatırım yapması gerekiyor. Türkiye büyüyor. Dünyada küresel bir kriz var. 

*Türkiye'de yükselen sektör inşaat. Halbuki tekstil sektörüne yapılacak yatırım hem Türkiye'nin ticari geleceğine yatırım olacak hem de birçok kalıcı istihdamı sağlayacaktır. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Tekstile çok büyük yatırım yapmak demek, inşaatın önüne geçmek demek değil. Gümrük Birliğini davulla zurnayla karşıladık. Kotalar kalktı dediler. Alakası olmayan insanlar, alakasız işlerle uğraşmaya başladı. Doktor, tekstil sektörüne giriyor. Önüne gelen sektöre girmeye başlayınca işin suyu çıktı. Şu anda Türkiye'nin tekstil ile ilgili artı bir şeye ihtiyacı yok. Neye ihtiyacımız var? Kendisini yenilemeye ihtiyacı var. Makine aldınız. Şimdi otomatik makineler var. Sıkıntımız kârlılık. Şu anda kâr marjı çok düşük. 



*İzmir'in 1. teşvik bölgesinde olmasından dolayı yeterli teşviki alamadığı yönünde son dönemde tepkiler artmaya başladı. Manisa'daki teşvik oranı ile bir kıyaslama var. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bugün İzmir'de birçok tekstil fabrikası var. Teşvik bitince her şey bitti. Bizim için önemli olan insan. Kaliteden ödün verdiğiniz zaman müşteriyle karşı karşıya kalıyorsunuz. Siz gittiniz, bir fabrika açtınız. Diğeri size özendi, geldi o da açtı. Devletin verdiği asgari ücret rakamları var, sigorta masrafı var. Ben Salihliliyim. Orada organize sanayi bölgesi kuruldu. Birinci etap tamamlandı, ikinci etaba geçti. Fakat tarıma dayalı sektör var orada. Sektörde kalifiye eleman sıkıntısı var. Sektörün sıkıntılarına baktığınızda en büyük sorun kalifiye insan. Hatta ara elaman bile bulamıyoruz. Alalım kendi bünyemizde kurs açalım diyoruz, onda bile sıkıntı yaşıyoruz. 

*Türkiye'nin tekstil ürünleri kaliteli mi? Avrupa'nın Türkiye'yi tercih etmesinde kalite yeterli oluyor mu?

Türkiye'nin ürünleri çok kaliteli. Dünyanın her tarafına bizim ürettiğimiz ürünler gidiyor. Kumaş alanında zaten kendini aştı Türkiye. İpeğinden tutun da pamuklu kumaşına kadar. Türkiye'de fiyatlarımız pek tutmuyor. Kâr marjlarımız çok düşük. Bulgaristan'da bizim on euroya diktiğimiz şey sekiz euroya dikiliyor. Çin olayı bambaşka bir şey. İşadamı kumaşını Türkiye'den alıyor, işçiliğini başka yerlerde yaptırıp ucuza getiriyor. Temin, kalite ve fiyat iyi olduğu sürece çalışabilirsiniz. 

*Tekstil sanayiinde ne gibi sorunlar yaşanıyor?

Kalifiye eleman sıkıntımız birinci sırada. İkincisi emek yoğun bir sektörüz, işçi sayısı çok fazla. Devletin işçi için ödediğimiz vergilerde sektöre yardımcı olması lazım. Çünkü ihracat yapıyorsunuz, finans kuruluşlarıyla çalışıyorsunuz. Türkiye'de döviz artışı ihracatçının işine yarıyor deniyor ama gerçek öyle değil. Bugün kumaş alıyoruz, almış olduğumuz kumaşlar TL ile değil euro veya dolar ile. İşçiye verdiğimiz ücretler sabit. Dalgalı kur sistemine geçtiğimiz için çok sıkıntı çektik.  

*Makineler Türkiye'de üretilse sektör biraz rahatlar mı?

Makinenin bir parçası kırıldığı zaman yurtdışından döviz bazında getiriyorsunuz. Kıpırdayamıyoruz. 

*Piyasadaki Çin mallarının çokluğu sektörü nasıl etkiliyor?

İlk zamanlar etkiledi. 2005 senesinde serbest ticaret anlaşması oldu. Şu anda ucuz ve kalitesiz olması nedeniyle Çin mallarına karşı eski rağbet yok. 2005'te Çin dünyaya girecekti. Şimdi kotalar kondu. Gittik gördük, insanlar orada askeriye gibi koğuşlarda kalıp 24 saat çalışıyordu. Çin'de her şey şu anda oturdu. Çin bildiğimiz eski Çin değil. Türkiye'nin tekstilde belli bir yeri var artık, kim ne derse desin. 

*Suriyeli mültecilerin ayakkabı sektöründen sonra en çok çalıştığı alanların başında tekstil sektörü geliyor. Şu an sektörde durum nedir? 

Zaten bu insanlar kaçak şekilde çalışıyorlardı. Bizim de en büyük sıkıntımız buydu. Onlar artık ucuz işçi değil. Asgari ücret verilmesi zorunluydu. Daha önce 400-500'e çalışan Suriyeli işçiler vardı. Şimdi yok denecek kadar az. Türkiye'de yüzde 35 oranında kaçak çalışan işçi var. Devlet üzerine gidemiyor. Denetleme mekanizmasının geliştirilmesi lazım. Biz her ay vergi dairesine 3 dosya veriyoruz. 

*Aile şirketi dediniz. Aile fertlerinin şirket sorumlulukları neler? 

Kurumsallaşmış bir aile şirketiyiz. Şirket ortaklarının yani bizlerin belli görevlerimiz var. Benim görevim dış ilişkiler, vergi daireleri, sigorta, gümrük işleri. Şirketin görünen yüzü benim. Diğer aile fertleri de fiyatlandırma, müşterilerle ilişkiler, personel, planlama işleriyle uğraşıyor. Alt birimlerimiz de var.

*Üretiminizin tamamını kendi bünyenizde mi gerçekleştiriyorsunuz?

Üretimimizin hepsini içerde yapmıyoruz. Sipariş durumuna göre fason desteği de alıyoruz. Dışarıda fason bulsanız bile bizim müşterilerimiz belli başlı olduğu için, sen benim malımı dışarıda diktiremezsin, diyor. Dışarıda diktirirsen gelip orayı görüp kontrol edip onay veriyor. Müşteri, işçilerin sosyal haklarından tutun da en ince detaylara kadar ilgileniyor. 

*Üretim kapasiteniz nedir?

Şu anda 80 bin adetlik iş dikme kapasitemiz var. Tabii modeller, kumaşlar kapasitemizi belli oranlarda değiştirebiliyor. Hedeflediğimiz adetleri yakalayabiliyoruz. Firma, gerçekten İzmir ve Türkiye genelinde kaliteyi yakalamış durumda. 10 firma sayılsa Ertuğrul Tekstil o listeye girer. Belli bir kaliteyi, standardı ve güvenilirliği yakalamış bir firmayız. Biz genelde katma değeri yüksek, yurt dışı bağlantılı ürünler üretiyoruz. Müşterilerimize eskiden gelen bir düzen ve terbiye ile yaklaşıyoruz. Bu artık çalışanlarımıza kadar bir gelenek haline geldi.

*Firmanın bu seviyeye gelmesindeki temel kriterleriniz neler?

Bizim sektörde önemli olan üç şey vardır: fiyat, kalite ve ürünün zamanında yetişmesi. Bunu biz kendi bünyemizde yakaladık. Eskiden firmalardan fiyat almak daha kolaydı. Ama biz artık fiyat almakta zorluk çekiyoruz. Artık kaliten varsa ve zamanında malı ulaştırıyorsan bir şekilde fiyat alabiliyorsun. Biz bunu yakaladık.
Öncelikli olan disiplin. İkincisi işçiyle olan ilişkiler. Üçüncüsü dürüstlük. Ve de kurumsallaşabilmek. Bu sektörde kurumsallaşmak çok zor. Bire bir kendin işin başındaysan tamam, o zaman mesele yok. Sabahleyin beşte kalkıp altıda işyerine gelip mesai sonuna kadar işyerinde kalacaksın. Buna cumartesi günleri de dahil. Bunun işletme körlüğünü önlemek gibi bir faydası da vardır. 07:00'da işçilerimiz gelmeye başlar, onlar da geldiklerinde beni burada görürler. Bazen birlikte kahvaltı yaparız. Bu da sanıyorum işçilerimize güven veriyor. İstediğiniz kadar görkemli, yeni teknoloji makineleriniz olsun, onları çalıştıran insandır. İnsanlara verdiğiniz değer o yüzden çok önemlidir. Eşimin öğretmen olmasının verdiği bir kavrayış da var, bu da sanırım etkili oluyor. Bunlar işe de yansıyor. 

*Tekstilin dışında son dönemde yemek ve eğlence sektöründe girişimleriniz oldu. Bu kararda neler etkili oldu?

Sektörümüz inişli çıkışlı. Biz de aile olarak oturduk konuştuk, başka sektörlere de girme kararı aldık. Dedik ki yumurtaların hepsi aynı sepette. Sepet düşerse tüm yumurtalar kırılır. Birazını başka yerlere ayıralım dedik. Başka sektörlerde yatırım yapma kararı aldık. Çocuklarımdan bir tanesi yeme içme sektöründe. İzmir Arena'yı aldık. Orada zaten oturmuş bir sistem var. Güzel konserler, festivaller, düğünler yapılıyor. Kapalı alanı genişletemiyoruz. 17 bin metrekare. Fakat ruhsat verilen alan 2 bin metrekare. Bunun dışında çivi çakamıyorsunuz. Belli alanı koruma altında. Birçok festival ve etkinliğe ev sahipliği yapılıyor. Kahve ve yiyecek/içecek festivalleri de düzenliyoruz. 

*Salihliler Derneği ve birçok STK'da görev alıyorsunuz. Bu alanlarda nasıl çalışmalar yürütülüyor?

Salihliler Derneği Başkanlığını yürütüyorum. O misyonla beraber Salihli'nin kalkınması için çalışmalarımı sürdürüyorum. Salihli'ye nasıl yatırım yapabiliriz, bununla ilgili çalışmalar yapıyoruz. Salihli'de turizmin canlandırılması, kültürel varlıklarının ortaya çıkarılması gibi çalışmalar yapıyoruz. Salihli'ye gidip gerek belediye gerekse sivil toplum örgütleri ile çalışmalar yapıyoruz. Her genel kurulda tamam diyorum ama yine ısrarlarla yolumuza devam ediyoruz. Hadi biraz daha diyorlar. Şubat ayında var mesela genel kurul. Tamam, bitti diyorum ama yine devam diyebilirler. Derneğimiz 2009 yılından bu yana burs veriyor. Hemşerilerimiz devamlı ziyarete geliyorlar. Salihli'nin konsolosluğu gibi çalışıyoruz. Sorunu olan bize geliyor. Bunun dışında İZSİAD Başkan Yardımcılığı yapıyorum. BASİFED, TÜRKONFED gibi kuruluşlarda görev yapıyorum. işimin dışında fırsat buldukça çalışmalar yapıyorum. Bunlar özveri gerektiren işler.