Sanat insanlığın başlangıcından beri olan bir şey ama ne kadar özgün ve özgür? Kimi iktidarın arkasına saklanır, ondan nemalanır; kimi iktidarı, toplumu, kendini sorgular, yoluna tek başına da olsa devam eder. Güneş Duru'nun dediği gibi 'Çoğunlukla akıntıya karşı kürek çekmek gibi bir şey sanat.' Bir o kadar zor ve meşakatli bir o kadar da yapılması gereken.

Bir ejderhanın boynunda sallanan kolyeyi almak gibi. Herkes onu almak ister ama çok azı buna cesaret edebilir. Redd Grubu da, şarkılarıyla var olmaya, hem sanatıyla hem de paylaştıkları görüşleri ile baskılara karşı sesini duyurmaya çalışan bir grup.

Redd Grubu'ndan Güneş Duru ile sanatı, sanatın ekonomik ve siyasi boyutlarını konuştuk. Söyleşimizde hayatın her zaman toz pembe olmadığını gördük, sanat için nelerin yapılıp nelerin yapılmayacağını sorguladık.

-AKP'nin sanata bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz ve bundan sanatçılar nasıl etkileniyor?

İktidarın sanat evrensel standartlarda olsun diye bir kaygısı yok. Ancak AKP hem kendi demokratlığını göstermek adına hem de iktidarına zeval gelmesin diye bugüne kadar sanatçıları çeşitli şekillerde kullandı. Dolmabahçe kahvaltıları, Somali, Gezi sırasında, seçim dönemlerinde ya da eleştirildiği, zor zamanlarında Erdoğan sanatçıları etrafına toplayarak pozlar verildi. Bazıları akil insanlar ekibine alındı. 

Peki Erdoğan'ın ilgi gösterdiği, Erdoğan'a ilgi gösteren sanatçılar kimlerdi? Hem AKP nezdinde hem de toplum nezdinde sanatçı, büyük kitleler tarafından ve sevilen insanlar. Bunlar meşhur şarkıcı, sunucu ya da dizi oyuncusu oluyor genellikle. İyi bir edebiyatçı, şair, ressam ya da heykeltıraşa o listelerde pek yer yok.  Bundan şunu anlıyoruz; AKP'nin sanatçıyla olan ilişkisi magazin ölçeğinde.

Gerçi  AKP'nin liberaller tarafından desteklendiği günlerde  daha geniş tabanlı bir sanatsal katılımı önemsediğini söyleyebiliriz. Fakat o sıralarda sanatçıların bir kısmı AKP ile ilişkilendirilmeye henüz mesafeli bakmıyordu. O kahvaltıya bugün muhalif olan bir çok sanatçı gitti.


-Siz çağrılsaydınız gider miydiniz?

Çağırılmazdım, çağırılsam da gitmezdim. Kaldı ki bana sıra da gelmezdi.. O kadar demokratik bir ortam değil sanat ortamı. Orada da çok satan, okunan ve bilinen insan hiyerarşisi var. Bir de bir başbakanın bugün sanatçıları, ertesi gün medyayı, ertesi gün iş dünyasını huzuruna çağırıp bir şeyler anlatmasının bir kıymeti harbiyesi yok. Çünkü kimsenin orada ne diyeceğini değil, sadece kendinin ne diyeceğini önemseyen biri Erdoğan. Orada bir fikir alış-verişi yok, Erdoğan'ın amacı bir halkla ilişkiler çalışmasıydı sadece. Erdoğan bu çabayı muhalefet partilerine, mecliste olmayan partilere ya da sivil toplum kurumlarına göstermedi.

-Size göre sanat nedir?

Biraz rahatsız edici olabilir bir kesim için ama sanatçı dediğimiz yaratan kişidir. Kendini -varsa- tanrıya eşkoşan onun ötesine gitmeye çalışan kişidir sanatçı. Dolayısıyla yoktan var ederken toplumun normlarını ya da genel eğilimleri düşünmekle sorumlu olan kişi değildir. Kendisi için yapar. Kendi varlığını sorgulayarak bir takım şeyler üretir. Ürettiği şey toplumsallaşır ama hiçbir zaman toplumda daha fazla söz sahibi olmak, iktidarın dilediği gibi hareket etmek, bu yolla edinilen ya da sürdürülen şöhret ve, paraya odaklanılmış bir seçim değildir sanat. Bu seçim insan giderek sanatından eksiltir, başka bir şeye dönüştürür. 

-O zaman sanatçı toplumdan farklı olduğu için muhalif de olmalıdır?

Muhaliften önce sanatçı politik olmalıdır. Türkiye'de daima yapılan ve bize de söylenen şey: Siz müziğinize bakın siyaset yapmayın. Halbuki sanatçı dediğimiz kişi her zaman siyasetin içerisindedir. Fransız Devrimi'nde sanatçıların rolünü bir düşünün,. Sanatçı muhaliftir çünkü sanatçı tam olarak bir yere ait değildir, sahibi yoktur. O sahiplik ilişkisini kurmaya başladığı anda sanatçı, işvereni, iktidar ile, yaptığı sanat olmaktan çıkar. Sanat sipariş üzerine, normları ve toplumsal eğilimleri, devleti, iktidarı düşünerek, ona göre düzenlenerek yapılacak bir şey değildir.

Kirli Suyunda Parıltılar'da

-Grupla ismi ile ilgili bir sorun olduğunu biliyorum buna daha sonra değiniriz ama Redd'in bu konudaki tutumu nedir? Ya da şöyle sorayım grubunuzun duruşu nasıldır?

Şimdiden şunu tekrar belirtmekte fayda görüyorum. Biz Redd adını şu anda kullanamıyoruz. Geçmişe dair bir şeyler söylersem: 2005 yılında ilk albümümüzü yaptık. İlk albümde politik göndermeler neredeyse yoktu, şarkılar 2003-2004 yılları arasında ortaya çıkmıştı.  Daha çok müzikal kaygıları olan bir tanışma ürünüydü.  2006'da ikinci albüm sürecindeyse durum biraz farklılaşmıştı. ABD Irak'a yeniden girmek istiyordu, AKP yavaş yavaş kendisine ilişkin kaygıları haklı çıkaracak yüzünü göstermeye başlamıştı.Biz de yaşadığımız ortama kayıtsız kalamazdık.. Kirli Suyunda Parıltılar albümü ile politik yüzümüzü de göstermeye çalıştık.

-İlerleyen zamanlarda, Grup Yorum tarzında sert siyasi ve muhalif göndermeleri olan şarkılarınız da olabilir mi?

Grup Yorum Türkiye'nin sanatsal ve politik müzik anlamında çok önemli bir değeridir. Bizim siyasetle olan ilişkimiz Grup Yorum kadar yoğun ve örgütlü değil. Onlar politik bir mücadeleyle besleniyor. Bizim ise daha varoluşsal. Hem bireysel hikayeler hem de toplumsal hikayeler var şarkılarımızda.

Grubun adının Redd olmasını istedim

-Siz kitlelere ulaşmak için mi politik görüşünüzü çok yansıtmıyorsunuz?

Kitlelere ulaşmak için herhangi bir şeyi kısıtlamadık hiç bir zaman. Neysek oyuz. Katil Devlet, Vicdani Redd, Masal bir şarkılarımız var. Bizde bir filtre yok biz ne düşünüyorsak söylüyoruz. Şöyle bakmalı; Grup Yorum ana akımda yer alamıyor belki ancak biz yer aldığımız oranda düşüncelerimizi inandıklarımız doğrultusunda söylemekten geri durmuyoruz. Konser yapamayız, albüm satamayız şeklinde bir kaygımız hiç olmadı. Grubun adının bu yüzden Redd olmasını istedim.

-Ana akım bu kadar önemli mi?

Değil tabii ki ama konuşmak için fırsat bulduğunuzda, bu tür mecraları kullanmanın bir sakıncası yok. Grup Yorum'daki üyeler kadar siyasetin hakkını veremeyebilirim. Grup Yorum ile Reddi karşılaştırmak hem bize hem de onlara haksızlık olur.

-En son Aksaray'da yapılan organizasyonda, misafirleri, devlet tiyatrosu sanatçıları karşıladı. Bu durumun yadırganacak bir yönü yok mu?

Oraya gidip o karşılamayı yapan tiyatro oyuncuları misafirleri eğlendirmesi, bir saray soytarısı gibi, ne sanatla ne de vicdanla bağdaşıyor. Türkiye'de temel problemi, Yavuz Bingöl örneğinden yola çıkarsak, sanat dediğimiz şeyin insanların ceplerini doldurmanın bir yolu olarak görülmesinde.

Sanatçı değil müzisyenim

-Kendinizi sanatçı olarak görüyor musunuz?

Kendimi sanatçı olarak görmüyorum, müzisyenim. Sanatçı dediğiniz şey Türkiye'de çok büyük bir kavram olarak düşünülüyor. Zamanla anlamı değişiyor, ideolojik ya da idealler çerçevesinde dönüşüyor. İdil Biret de, Fazıl Say da sanatçı Hülya Avşar da, Yavuz Bingöl de santçı. Recep İvedik ya da adını dahi bilmediğimiz Polat Alemdar da.  Bu sıfatların o kadar çok önemi yok onu anlatmak istiyorum. Dileyen kendini sanatçı olarak tanımlasın.

-Peki, bir sanatçı da bulunması gereken değerler nedir?

En en başta estetik kaygıları olması gerektiğini düşünüyorum zaten o kaygılar beraberinde insanlığı da getiriyor. Hayata eğreti bakmakla başlıyor biat kültürü.

-O zaman şunu sormama izin verin, sanat toplum için mi yoksa sanat sanat için mi?

Benim için sanat sanat içindir. Biz sürekli toplumun normlarına göre hareket edersek nasıl sanat yapabiliriz ki? Bir anlamda genel eğilime karşı kürek çekiyoruz. Orada olan ama görülmeyen yeni pencereler açmaya çalışıyoruz, buna katılmak ya da reddetmek yine toplumun kararıdır.


Beni kimin tanıdığı önemli

-Bir sanatçının özgür olması için ekonomik bağımsızlığının olması yeterli midir?

Ben ona inanmıyorum. Birçok sanatçı fakirlik içerisinde ölüyor. Öldükten sonra sanatçıyı tanıyoruz. Böyle çok örnek var.

-O zaman şu soruyu sorayım size: Siz öldükten sonra mı ölmeden önce mi tanınmak istersiniz?

Kim tarafından tanınmakla alakalı bu durum. Tabii ki bir şey ürettiğiniz vakit bilinsin istersiniz. Öte taraftan sizin yaptığınız şeyi insanlar hiç anlamıyor ya da başka taraflarından anlıyorlarsa... Buna şöyle bir örnek vereceğim: Biz, Hrant Dink'i anlatan, 'Özgürlük sırtından vurulmuş' adlı bir parça yaptık. O şarkıyı paylaştığımızda 2 bin kadar insan bizi takip etmeyi bıraktı. O zaman anladım, yaptığımız şeyin bazen istemediğimiz denizlere ulaşıyor. Bir çok kişi ne yaptığının farkında değil. Bazı insanlar sert ve muhafazakar olan bir ailede yetişiyor. Bazıları yanlış düşüncelerinin Üniversite veya lise yıllarında farkına varıyor. Bunun tam tersi de olabiliyor. Son derece özgür bir ailede doğup kendini Adnan Hoca'nın ellerinde bulanlar var.

Korsan müzik endüstriyi bitirecek

-Müzik parçalarını oluştururken yararlandığınız kişi ve müzikler muhakkak vardır. Bunları nasıl seçiyorsunuz?

Sözleri Doğan yazıyor. Okuduğumuz ve dinlediğimiz şeyler tabii ki bizi etkiliyor. Sound'da da öyle. Bir şarkıyı yapılandırırken başka kaynaklardan da yararlanıyoruz.

-Korsan müzik sorunu var birde bu konu hakkındaki görüşünüzü de bizimle paylaşabilir misiniz?

Korsan müzik, müzik endüstrisini ve müzikal üretimi bitirecek. Korsan müzik şu demek: Musluktaki suyu sürekli akıtmaktır. Müzik endüstrisi bittiği vakit nitelikli müzikte bulamayacaksınız. İnsanlar müziğin kolay yapılıyor sanıyorlar. Evden yapılabilir bir şey olarak görülüyor. Evdeki ekipmanlarla, stüdyodaki ekipmanlar arasında dağlar kadar fark var. Bu bir ekonomiye dayanıyor. İster cd'ye bas ister basma. Bir albüm üretirken minimum bir ay çalışma yapmanın, bunu dinleyiciye ulaştırmanın ciddi bir maliyetleri var. Üretmek bir ömür sürüyor tüketmek ise bir dakika.n Aykut Polatlı