15 Temmuz günü gece saat 10 sularında askeri güçlerin içerisinde bulunan birkaç yüksek rütbeli askerin gerçekleştirdiği darbe teşebbüsüne yönelik halkın sokağı çıkması sonucu darbe teşebbüs olarak kaldı ve halk tarafından engellendi. Bu durum halen askerin darbe potansiyeli taşıdığı ortaya çıktı. Halk Cumhuriyet ve seçimle gelen iktidarı korurken askere kışlalara gitmesi gerektiğini sert dille hatırlattı. Konuyla ilgili söyleşi gerçekleştirdiğimiz Ege Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tanju Tosun, darbe girişiminin başarısız olmasının en önemli sonucunun, 'Darbe girişiminde bulunanlar topluma rağmen girişilen totaliter bir eylemin artık bu toplumda, ülkede tutmayacağını öğrenmeleri gibi bir sonuca vesile olduğunu düşünüyorum' sözleriyle tarif ediyor


Öncelikle darbenin literatürdeki anlamı ve tanımı nedir?

Siyaset bilimi literatüründe askeri darbe, Anayasalar ile seçim yöntemi, koşulları, işbaşında kalma biçimleri belirlenmiş ve seçmenlerin tercihleri ile gerekli anayasal çoğunluğa ulaşarak demokratik usullerle işbaşına gelen siyasi iktidarların, Anayasa gereği emrinde olması gereken Silahlı Kuvvetler tarafından güç, şiddet ve silah kullanılarak iktidardan uzaklaştırılmasıdır.

15 Temmuz gecesinde yaşananlar için bir kesim senaryo diyor, bir kesim ise gerçek. Darbenin darbe olarak nitelendirilmesi için hangi koşulları taşımalı?

15 Temmuz gecesinde yaşananların hukuki ve fiili olarak bir darbe girişimi olduğu açık. Bu girişim sonuçlanmış olsaydı, askeri darbe gerçekleşmiş olacaktı. Anayasal olarak sivil yönetimlerin emrinde olan ve görevleri Anayasalarla tanımlanmış silahlı kuvvetlerin eylemlerinin darbe olarak nitelendirilebilmesi için, öncelikle silahlı kuvvetlerin anayasal yetkilerinin dışına çıkarak, anayasal-demokratik sivil yönetime el konulması gerekiyor. Bunun ardından anayasal düzenin lağvedilerek, kendilerinin içeriğini belirleyeceği yeni bir hukuk sisteminin yaratılması ve devletin tüm organlarının kontrolünün kendilerinin eline geçmesi gerekir. Tüm bunlar fiili güç, şiddet, silah kullanarak yapılabileceği gibi, işbaşındaki seçilmiş iktidara yazılı ya da sözlü direktif gibi (muhtıra) uyarı yoluyla yapılması ve iktidarın da işbaşından uzaklaşması ya da uzaklaştırılması gerekir.

Yeni tür darbeler nasıl? Dünyadaki örnekleri nelerdir?

Latin Amerika, Afrika, Asya, Uzak Doğu, Körfez ülkelerinin bazılarında 20. ve 21. YY.'da gerçekleştirilen darbeleri dikkate aldığımızda, neredeyse tümünün silahlı kuvvetlerin girişimiyle gerçekleştiğini, darbeyle yönetimi ele geçirenlerin mesleki kökenlerinin asker olduğunu görürüz. Günümüzde en son popüler örneğini Mısır'da gördüğümüz ve General Sisi'nin yaptığı darbe dâhil, yakın dönem darbe örnekleri olan Madagaskar, Honduras, Moritanya, Fiji'de silahlı kuvvetler yönetime ele koydu. Asker, yönetimi ele geçirdikten sonra ortaya çıkan siyasi rejim totaliter bir karakter arz ederken, yürütmenin kontrolünün kimlerde olduğuna ilişkin bir farklılaşma olabilmekte. Örneğin Mısır'da darbeyi yapan Sisi Devlet Başkanı olurken, Honduras'ta 2009'da gerçekleşen darbede Ordu Komutanı Romeo Vasquez Velasquez Devlet Başkanı Zelaya'nın talimatına uymadığı için görevden alınmış, bunun üzerine silahlı kuvvetler Zelaya ve bazı kabine üyelerini sürgüne göndererek (Silahlı Kuvvetlerin azil darbesi) Parlamento Başkanı askerler tarafından Devlet Başkanlığı görevine getirilmiştir. Görüldüğü gibi, eski-yeni tür darbe ayrımı yapılmaksızın asker ya doğrudan ya da dolaylı olarak darbelerle kontrolü ele geçirmekte, darbenin ardından ya kurumsal olarak işbaşında kalmakta ya da rejimi siyaset bilimci Eric Nordlinger'in ifadesiyle adeta hakem olarak kontrol etmektedir ki bu tür darbe yapan ordulara "hakem tipi ordular" denmektedir. Yönetim doğrudan kontrollerinde olursa "bekçi" ya da "yönetici tip" ordulara dönüşmektedirler.

Sosyal medya darbeye karşı kullanılabilir


Sosyal medya-darbe ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Kitleler artık sosyal medya üzerinden örgütlenip harekete geçiyor.

Sosyal medya günümüzde neredeyse özel alanı aleni hale getirtirken, kamusallığın da alenileşmesine vesile oldu. Sosyal medyanın kamusallığın alenileşmesine katkısı hesap sorma, yurttaş katılımı açısından demokratikliğe hizmet edebilmekte. Bunu 15 Temmuz gecesi yaşadık. Sosyal medya üzerinden iletişime geçen ve örgütlenen yurttaşlar demokratik direnme hakkını kullanarak meydanlara koştu, tanklara karşı direndi ve iradelerinin bir grup atanmış silahlı kuvvetler mensupları tarafından gasp edilmesine izin vermedi. Yine, Sayın Cumhurbaşkanının bir özel TV kanalına bir sosyal medya aracılığıyla bağlanarak halkı meydanlara darbeye karşı direnmeye çağırması sosyal medyanın demokrasiye nasıl katkı yaptığını, yurttaş katılımını göstermesi açısından önemli.

Darbe, ilk başladığında kalkışma dendi daha sonra darbe olarak ifade edilmeye başlandı. Bu dönüşümü neye bağlıyorsunuz ve bu durum neyi ifade ediyor?
Kanımca yaşanan olaya darbe girişimi demek daha doğru. Kalkışma ile girişim arasında kavramsal açıdan fark yok. Literatürde eylemin tam ismi askeri darbe girişimi (military coup attempt). Darbe olarak tanımlanabilmesi için eylemin sonuca ulaşması, askerlerin iktidarı ele geçirmesi, ülke genelinde otorite ve kontrolü tamamen ele alması, seçilmiş iktidarın yerine atanmış asker ya da asker-sivil karşımı bir yönetimin gelmesi gerekirdi.

Asker kışlaya mesajı verildi

Darbenin yarattığı psikolojiyi, hem yapan hem de yapılan ve darbeden etkilenen halk açısından nasıl yorumluyorsunuz?

Öncelikle belirtmek gerekir ki, 15 Temmuz darbe girişimi Türkiye siyasi hayatında ilk ve tek örnek. Silahlı Kuvvetlerin içinden azımsanmayacak bir sapkın cemaat referanslı askeri aktörlerin girişime katılması anlamında özellikle ilk ve tek örnek. Asıl önemlisi Türkiye siyasal hayatında egemen olan "askere selam, yola devam" söylemli militarizmle harmanlanmış ruha karşı toplumun büyük çoğunluğu "Yeter, Söz Milletindir", "Asker Kışlasına" mesajını direnerek vermiş ve başarılı olmuştur.
Darbe girişiminde bulunanlar açısından bakıldığında, topluma rağmen girişilen totaliter bir eylemin artık bu toplumda, ülkede tutmayacağını öğrenmeleri gibi bir sonuca vesile olduğunu düşünüyorum. Tabii ki eylemlerinin de anayasal ve yasal olarak çok ağır yaptırımlarla sonuçlanacağını anlamışlardır. Darbe girişiminin dar anlamda Sayın Cumhurbaşkanına, AKP'ye, geniş anlamda parlamenter sisteme, Türkiye'nin demokrasisine, demokrasinin asli sahiplerine yapıldığı aşikâr. Bu anlamda kanımca tüm kesimlerin ve kurumların demokrasiye her koşulda sahip çıkmanın ne denli önemli ve geleceğimizin teminatı olduğu anlaşıldı.

Olaylar yaşanırken askeriyenin içerisindeki küçük bir kesimse niye müdahale için asker ya da polis kullanılmadı? Halk ile darbecilere karşı karşıya getirildi?

Kanımca silahlı kuvvetler içinden cuntacı bir grubun böyle bir eyleme girişebileceği hesaplanamadığı için, süreci yönetme konusunda bir süre organizasyonel anlamda belirsizlik oluştu. Tabii ki Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının da görev başında olmaları engellendiği için seri hareket imkânının kısıtlandığını düşünüyorum. Emniyet güçlerinin kısa sürede devreye sokulması ve halkın tepkisi ile bir süre sonra süreç yönetildi ve girişim başarısızlıkla sonuçlandı.

Halk 'Reisi Yedirmeyiz' diyerek meydanlara indi

Darbecilere müdahale eden kesimi nasıl görüyorsunuz?

Darbecilere müdahale edenleri meydanlarda toplayan farklı saikler olsa da, birleştirici saiğin "Reisi Yedirmeyiz" şeklinde sloganlaşan Cumhurbaşkanı Erdoğan sevdası olduğunu düşünüyorum. Cumhurbaşkanına olan sevda, aslında halkın adam yerine konma isteğiyle kendi tercihlerinin onun şahsında cisminileşmesi ve demokrasi talebi şeklinde dışa vurumuydu.

Toplum söylenildiği\iddia edildiği gibi kutuplaştı mı?


15 Temmuz öncesi Türkiye'de taraflar arasında özellikle Erdoğan sevdası/karşıtlığı üzerinden bir politik kutuplaşmanın mevcut olduğu yadsınamaz. Kanımca darbeye karşı direnç ve sivil demokrasinin galibiyeti, iktidar ve muhalefet liderleri tarafından tolerans, birbirini kabul etme, anlama, tanıma temelli yönetilebilirse önümüzdeki süreçte taraflar arasındaki kutuplaşmanın yumuşaması mümkün. Türkiye'nin de buna her zamankinden daha fazla ihtiyacı var.

Halkın müdahalesi sonrası darbenin önlenmesinin önemi nedir?

Halkın müdahalesi, sivil güvenlik ile askeri bürokrasinin katkısıyla darbenin önlenmesi her şeyden önce Türkiye'de Cumhurbaşkanı Erdoğan örneğinde karizmatik lider takviyeli demokrasimizin nevi şahsına özgü, kurumsallaşmaya aday bir demokrasi olduğunu gösterdi. Kurumsallaşmış demokrasiyi tek başına milli irade olarak düşünmek indirmeci olsa da, kendimizi demokrat olarak tanımlıyorsak her koşulda milli iradenin demokrasinin başlangıç noktası olduğunu kabul etmeliyiz. Bu anlamda halkın müdahalesi Türkiye'de halkın demokrasiye olan inancının çıtasının ne denli yüksek olduğunu bir kez daha göstermiştir diyebiliriz.

Sizce, kısaca, darbe girişimini nasıl görüyorsunuz?

Bu girişim, Türkiye'de Silahlı Kuvvetler içinde cuntacı illegal yapıların dün olduğu gibi 15 Temmuz itibarıyla da mevcut olduğunu bir kez daha gösterdi. Beklentimiz; alınacak yasal-kurumsal önlemlerle bu tür yapıların önümüzdeki süreçte Türkiye demokrasisini tehdit etmeyecek noktaya getirilmesi, cuntacılığın 15 Temmuz 2016 itibarıyla tarihin karanlık sayfalarına gömülmesidir.

Yargı objektif olabilmeli

Memuriyetten men, kamu görevine son verilmesinde, görevden alınmasının ne sonuç çıkar?

Memuriyetten men, kamu görevliliğine son verme, görevden alma süreçlerinin sonunda kamu bürokrasisinde illegal yapıyla irtibatlı olanların pozisyonlarının sona ermesi gibi bir sonuca yol açacak. Burada önemli olan; bu süreçte siyasi otorite ve yargının tamamen objektif kriterlerle hareket etmesi. Tersini düşünmek dahi istemiyorum. Çünkü bu tür kararları almanın vicdani sorumluluğu çok büyük olduğu için, somut kanıtlarla hareket etmek gerekir. Aksi takdirde vicdanlar yaralanır.

Muhalefet provokasyondan çekiniyor

Muhalefet liderleri, temsilcileri darbecilerin protesto edildikleri iktidarın demokrasi meydanları dedikleri yerlere geliyorlar mı? Gelmiyorlarsa neden, neden çekiniyorlar? En son CHP İzmir İl Başkanı Yüksel AKP İl Başkanı tarafından meydana davet edildi gitmedi, sizce sebep?

Benim izlediğim kadarıyla darbecileri protesto etmek amacıyla meydanları dolduranlar arasında muhalefetten siyasi aktörler çok sınırlı düzeyde kalıyor. Bunun muhtemelen nedeni; provokasyonlardan çekinme temelli de olabilir, AKP'lilerin yanında yer alma görüntüsü vermemek de olabilir. Kanımca meydanlarda sağlanacak bir birlik- salt bir görüntüden söz etmiyorum- tam anlamıyla bir araya gelme demokrasinin pekişmesine, kutuplaşmanın azalmasına, bir arada yaşamaya katkı yapabilir.

Meydanlardaki kitleyi nasıl görüyorsunuz?

15 Temmuz gecesinden itibaren meydanlarda toplanan kitle Sayın Erdoğan üzerinden, onun şahsında cisminileşerek ve Türk bayrağının birleştiriciliğinde Silahlı Kuvvetler içindeki cuntacı, demokrasi karşıtı unsurlara, bir kez daha "Yeter, Söz Milletindir" mesajını vermiştir.

Bundan sonra Türkiye'nin görünümü nasıl olur?

Önümüzdeki dönemde geçiş sürecinin kısmi zorluklarla geçeceği bir gerçek olsa da, orta vadede kazananın Türkiye demokrasisi ve sivil siyaset olacağını düşünüyorum.

Başkanlık sistemi için adım atılacak mıdır?

Kanımca bugün bu tür tartışmaların yapılması Türkiye'nin gündeminde olmaması gerekir. Zamanı gelince yapılacağından ve somut adımların atılacağından da şüphem yok. Bu sistemin gerekli olup olmadığı ise ayrı bir tartışma konusu.


OHAL demokrasiyi zedelerse kutuplaşma artar

3 aylık OHAL ilan edilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Gerekli mi?

OHAL ilanı Anayasal-demokratik rejimlerde şartlar gerekli kıldığında siyasi iktidarlara tanınan anayasal bir yetki. Nitekim gerek Anayasanın 119, 120, 121. maddeleri, gerekse 1983 tarihli Olağanüstü Hal kanunu ile sınırları çizilen bu durum. Tabi afetler, tehlikeli salgın hastalıklar, ağır ekonomik bunalımların yanı sıra, özellikle kamu düzeninin bozulması, siyasal şiddetin artması durumunda Anayasanın öngördüğü hür demokratik düzenin yeniden tesisi için getirilmiş bir düzenlemedir. Dünyanın gelişmiş demokrasileri olan Fransa'dan Kanada'ya, ABD'ye kadar ulusal ya da bölgesel düzeyde zaman zaman OHAL uygulamalarına gidildiği bilinmekte. Burada önemli olan OHAL dönemindeki uygulamaların uluslararası hukuktan doğan yükümlülükleri ihlal etmeyecek şekilde uygulanması ki bu durumun teminat altına alınması için, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bu dönemde askıya alınsa dahi, 15.madde gereği ölçülülük ile uluslararası hukuktan doğan yükümlülüklere uyma önemli. Avrupa Güvenlik Konseyi Genel Sekreterliğine bildirimde bulunmak sözleşmenin askıya alınması durumunda zorunludur.

Cumhurbaşkanı Erdoğan "OHAL sıkıyönetim değildir. Demokrasinin iyi işlemesi içindir" açıklamasını yaptı...

OHAL'ın sıkıyönetim olmadığı Anayasanın ilgili maddelerine göz atıldığında görülüyor zaten. Sıkıyönetim seçilmiş sivil idarenin iller düzeyinde yetkilerini atanmış askeri bürokrasiye devretmesidir (Sıkıyönetim Komutanlarının Genelkurmay Başkanına bağlı olması anlamında). Bu da bugün itibarıyla kesinlikle tasvip edilecek bir durum değildir. OHAL ilgili yasal metinde anayasal hür demokratik düzenin yeniden tesisine yönelik tanınan bir anayasal, yasal yetki olup, bu yetkinin amaç dışı kullanılabileceğini düşünmüyorum. Tersi bir durum Türkiye'deki politik kutuplaşmaların derinleşmesine yol açabilir.