15 yıl öncesine kadar, ülkemizde uzun yıllardır çalışmakta olan, başta Ege Üniversitesi Gözlemevi olmak üzere Ankara ve İstanbul üniversitelerinin gözlemevleri bulunmaktaydı. Bu gözlemevlerine sonradan Orta Doğu Teknik Üniversitesi kampüsü içine kurulan gözlemevi eklendi. 1997 yılında ise TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi kuruldu. Bu aşamadan sonra 2001'de Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi'ne de bir gözlemevi kuruldu. 2012'de Malatya'da İnönü Üniversitesi Gözlemevi açıldı. Bunlardan başka, gözlemevi olarak tanımlamasak bile, Çukurova Üniversitesi bünyesinde UZAYMER çatısı altında, Adıyaman Üniversitesi Gözlemevi kurulma çalışmaları sürmekte, Erzurum Atatürk Üniversitesi bünyesinde de Türkiye'nin en büyük teleskobunun kurulacağı bir proje yürümektedir. Sonuncusu, bittiğinde ülkemizin en kapsamlı gözlemevi olacak ve DAG (Doğu Anadolu Gözlemevi) adıyla çalışacaktır.

Bugünkü yazımızda, bu gözlemevlerinden biri olan, ülkemizin en büyük gözlemevini tanıtacağız. TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi'nin kuruluşu oldukça eski tarihlerde başlamıştır. 1960'lı yıllarda İstanbul Üniversitesi'nden Prof. Dr. Nüzhet Gökdoğan ve Ege Üniversitesi'nden Prof. Dr. Abdullah Kızılırmak tarafından ilk kez dile getirilen bir Ulusal Gözlemevi düşüncesi, ancak 1979 yılında TÜBİTAK bünyesinde kurulan Uzay Bilimleri Araştırma Ünitesi'nin kurulmasıyla hayata geçme aşamasına gelmiş ve 1983 yılında Ulusal Gözlemevi Yerseçimi Güdümlü Projesi olarak çalışmalara başlanmıştır.



Bu projede araştırmacı olarak yer alan akademisyenler, Ankara, İstanbul, Ege, Boğaziçi ve Orta Doğu Teknik üniversitelerinden 7 kişiydi. Başlangıçta toplam 17 farklı aday yer belirlendi. Bunların çeşitli özellikleri incelenerek, sonuçta dört tanesi seçildi. Birkaç yıllık bir dönemde, İzmir Ödemiş Bozdağ (2159 m), Muğlu Kurdu Tepesi (1612 m), Adıyaman Nemrut Dağı (2206 m) ve Antalya Saklıkent'te Bakırlıtepe'de (2547 m) kurulan istasyonlarda, gökbilimciler nöbetleşe zor şartlarda çalışarak, bu istasyonların gözleme elverişliliği üzerine ölçüm, gözlem ve çalışmalar yapmışlardır. Bu kurulan istasyonlar çoğunlukla çadır, bazıları ise çok küçük kulübelerden ibaretti ve deniz seviyesinden yüksekte bulunan bu istasyonlarda, özellikle kışın zorlu koşullar olduğundan gözlemlere ara verilmek zorunda kalınıyordu. Çoğu zaman hava koşulları iyi olduğunda bile, istasyon yeri olarak belirlenen noktalara ulaşım için önceden yapılmış yollar bulunmadığından ya da herhangi bir yerleşim söz konusu olmadığından, su ve yiyecek bile sırtta taşınarak götürülüyor, ortalama 1 hafta boyunca uygarlıktan uzak bir çalışma süreci sonucunda tekrar nöbet değiştiriliyordu. Bu yerlerden en iyi koşullara sahip olanı, Muğla Kurdu İstasyonu idi. Çünkü seçilen noktada aynı zamanda Orman Bölge Müdürlüğü'nün Yangın İstasyonu bulunduğundan ve Bölge Müdürlüğü de bu çalışmalara destek verdiğinden, burada çalışmak bir derece daha kolaydı.

Bu istasyonlarda yapılan çalışmalarda elde edilen veriler ve gözlemler titizlikle değerlendirilerek, bu aday yerlerden en iyi koşullara sahip olan yer belirlendi. Belirleme ölçütlerinden biri de, ulaşım, elektrik ve suyun kolaylıkla erişilebilir olmasıydı ve Antalya'da bir kayak merkezi olan Saklıkent'e yakın aday yer Bakırlıtepe, bu ölçütler açısından da en iyi durumdaydı. Sonuç olarak yeni kurulacak Ulusal Gözlemevi'nin yeri belirlenmiş oldu ancak bir sorun vardı. Yer seçimi için yürütülen proje seçim yapılarak tamamlandığında, gözlemevinin kuruluşu için herhangi bir bütçe ya da yeni bir proje söz konusu değildi. Kısaca söylemek gerekirse, TÜBİTAK'a gözlemevinin kuruluşu için gidildiğinde, TÜBİTAK projenin yer seçmek için onaylandığını, TÜBİTAK'ın gözlemevinin kurulması ile ilgili henüz bir planının olmadığı yanıtı alındı.


Bu konuda yeniden çalışmaların başlaması, 1991 yılında yeni göreve gelen TÜBİTAK Yönetimi'nin Türk Astronomi Derneği Başkanlığı'ndan Devlet Planlama Teşkilatı'na (DPT) sunulmak üzere 5 yıllık bir Ulusal Gözlemevi Kuruluş Projesi istemesiyle oldu. İstenen proje TÜBİTAK tarafından DPT'ye sunuldu ve 1992 ile 1996 yılları arasında yürütülmek üzere 7 milyar TL bütçeyle kabul edildi. 1992 yılında projenin yürütücüsü olarak seçilen Prof. Dr. Zeki Aslan'ın, o yıl için 541 milyon TL'lik bir bütçeyle ek bir proje sunmasıyla 1 Ekim 1992'de çalışmalar başlatıldı. Kuruluş çalışmalarında, birçok devlet kuruluşunda yapıldığı gibi, TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi (TUG) Kuruluş ve İşletme Yönetmeliği hazırlandı ve 17 Temmuz 1995'te Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe kondu. Bunun hemen sonrasında da Prof. Dr. Zeki Aslan ilk müdür olarak atandı.

Öncelikle Antalya'da boş bulunan bir okulda ilk çalışmaların yürütüldüğü gözlemevinin kuruluşunda pek çok iş yapıldı. Bügün de etkin bir biçimde kullanılan TUG Hizmet Binası, Akdeniz Üniversitesi Yerleşkesi içinde yapıldı. Gözlemevinin asıl yapıldığı yer olan Bakırlıtepe'ye, yoldan önce elektrik ulaştırıldı. Daha sonra oldukça dik olan dağın zirvesine çeşitli keskin virajlarla ulaşan bir yol yapıldı. Uzun yıllar su, Saklıkent'ten taşınarak kullanıldı. İlk önce yaşam binası yapılmaya başlandı. Daha sonra Hollanda'dan bağış olarak alınan 40 cm.lik bir teleskop için bina yapıldı. Sonrasında da burada gözlemler başlıyorken, 150 cm ayna çapına sahip ve Rus'larla ortak kullanılacak RTT150 adlı teleskop için bina yapılmaya başlandı.

5 Eylül 1997 tarihinde dönemin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı tarafından açılışı yapılan TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi'nde 40 cm çaplı teleskopla ilk ışığın aınması, Ocak 1997'de Zeki Aslan ve İlhami Yeğingil hocalarımla birlikte yaptığımız gözlemle oldu. Bu gözlemde, oldukça iyi bilinen örten değişen yıldız W UMa'nın tam bir ışık eğrisi elde edildi.

TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi'ni ve teleskoplarını anlatmayı sonraki yazımızda da sürdüreceğiz.