Birbirimize ne söylediğimiz kadar nasıl söylediğimizinde büyük önemi var. Sevgi hoşgörü , saygı vefa kalmadı. Hayat şartları insanları gergin ve birbirine düşman yaptı.

Düzene bir şey diyemeyince düzene uymak zorunda olanlar birbirine diyor.

Bakın internete konulan yazılara, röntgenini çekin toplumun. Mesela: Yanındayım demek yalnızca laf kalabalık lığı, kimse yanınızda değil, tek başınasınız

Bazen neden mi yalnız olmak istenir? Eğer bir insan yalnızsa birini bulamadığı için değil, insanlara güveni kalmadığı içindir. Birilerine güvenip pişman olmaktan yorulduğu içindir. Çok yorulmuş insan dinlenmek ister. Çok kırılmış insan güvenmek ister. Güvenilecek birini göremeyen insan da yalnız kalmak ister, gibi yüzlercesi her sitede.

İnsanlar yalnız kalıp bu seferde yalnızlığın getirdiği stresle birbirine sarıyorlar. Günaydın, lütfen, teşekkür ederim kelimeleri çok az dillerde. Yaşlılara hürmet unutulmuş. Sabah erkenden banka kuyruklarında yetmiş yaş ve üstü yorgun ayakta zor duruyor. Hangi bankanın önünde oturma yeri var? Kim bir bardak su veriyor? Banka memurları ebediyen genç kalacakları konusunda Tanrıyla yaptıkları sözleşme gereği yaşlılara hor bakıyor. Bir zamanlar doktor öğretmen avukat olan yaşlılara köle muamelesi yapıyorlar. Öyle bir geçer zaman ki yi düşünmeden Yıllar sonra orada oturacaklarını bile bile. Müdahale ettiğinizde de hafife kısılan sesler bir sonraki yaşlıya kadar. Çünkü onlar artık online işlem yapamıyorlar. Bu toplumsal vefasızlığa, yozlaşmaya ‘hayır ‘ deyin. Bunlar sizin anne babanız aileniz onlar biziz. Yer vereceğiz, saygı duyacağız, seveceğiz.

Eskiden yaşlılarını kimse huzur evine götürmezdi utanırdı şimdi Yaşlılar kurtulmak istiyor parası olanlar sıraya giriyor huzurevine girmek için. Altını temizledikleri sırtlarında taşıdıkları evlatlarına yük olmamak için

Bunların tuzu biberi de rahmetli annemin dediği gibi ‘çemkirmeyi ‘ adet edinenlere ne demeli? Herkes birbirine bağırıyor İyi ve olumluyu bile bağırarak söylediğimizde karşımızdakini ezdiğimizi fark etmemek mümkün olabilir mi? Bile bile yapıyoruz. Tarzımız: Anlat anlat çabuk anlat ben sana ne diyeceğim bak da gör, şeklinde. Kimse kimseyi dinlemiyor. Dünya bozuldu diyoruz oysa bozulan biziz ve hızla kirlenmeye de devam ediyoruz. Çocuklarımıza gözümüzden sakındığımız çocuklarımıza da kötü örnek oluyoruz. Durun, durun lütfen…

Adam, bir haftanın yorgunluğundan sonra, pazar sabahı kalktığında keyifle eline gazetesini aldı ve bütün gün miskinlik yapıp evde oturacağını hayal ediyordu. Tam bunları düşünürken oğlu koşarak geldi ve parka ne zaman gideceklerini sordu. Baba, oğluna söz vermişti; bu hafta sonu parka götürecekti onu ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu. Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişti. Önce dünya haritasını küçük parçalara ayırdı ve oğluna uzattı:

- Eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni parka götüreceğim! dedi. Sonra düşündü:

- Oh be, kurtuldum! En iyi coğrafya profesörünü bile getirsen bu haritayı akşama kadar düzeltemez!

Aradan on dakika geçtikten sonra oğlu babasının yanına koşarak geldi:

- Babacığım, haritayı düzelttim. Artık parka gidebiliriz! dedi. Adam önce inanamadı ve görmek istedi. Gördüğünde de hayretler içindeydi ve oğluna bunu nasıl yaptığını sordu

Çocuk : -Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan resmi vardı. İnsanı düzelttiğim zaman dünya kendiliğinden düzelmişti!

.