Her ülkeden bir sanatçının seçildiği programı kazanan, sonrasında kendisine tahsis edilen stüdyoda 5 aylık çalışmaları sonrasında New York'ta 'İnsanlığa Olan İnancını Kaybetmek' temalı sergisi açan genç sanatçı Yağmur Yörük, New York'ta herkesin kendine ait bir tema bulması gerekiyordu. İnanın temamı belirlerken hiç zorlanmadım. Çünkü Türkiye'de yaşadığımın farkındayım. Yaşadığınız toplumdan ne kadar uzağa giderseniz gidin, sizi besliyor. Sürekli köklerinizde bir şeyler bulabiliyorsunuz' diyor.

Türkiye'yi Amerika'da temsil eden genç sanatçı Yağmur Yörük'ün, akrilik ve mürekkep tarzı çalışmalarıyla siyah-beyaz portre resimlerin yer aldığı 'İnsanlığa Olan inancını Kaybetmek' adlı sergisi, yoğun ilgi gördü. New York'taki sergisiyle Türkiye'yi başarılı bir şekilde temsil eden genç sanatçı Yağmur Yörük, serginin oluşum sürecini, bu süreçte yaşadıklarını, 2'nci kişisel sergisini toplumsal olaylardan dışarıda bırakamama nedenini ve sergi sürecindeki izlenimlerini anlattı. Önceki gün Çeşme Veryeri Sanat Galerisi'nde açılan 'İnsanlığa Olan inancını Kaybetmek' adlı sergi ziyaretçilerini bekliyor.

Henüz genç yaşta olmanıza rağmen Türkiye ve dünya çapında ciddi bir başarı elde ettiniz. Bu süreç öncesi ciddi bir eğitim sürecinden geçtikten sonra elde ettiğiniz başarınız üzerine neler hissettiğinizi anlatabilir misiniz?

İzmir'de doğup büyüdüm. Amerikan Koleji'nden mezun olduktan sonra Yeditepe Üniversitesi Plastik Sanatlar Resim Heykel Seramik Bölümüne girdim. Bölüm 1'incisi bursuyla okuyup, derece alarak aynı sene içerisinde mezun oldum. Mezun olduktan hemen sonra zaman kaybetmeden Amerika'da gerçekleşen bu programa başvurdum. Programa, her ülkeden bir sanatçı seçiliyordu. Program kapsamında, sanatçıya bir stüdyo tahsis ediliyor. Sanatçı da bu alanda kendi belirlediği konu üzerinde eserlerini ortaya koyuyor ve eserleri sergileniyordu. 'İnsanlığa Olan İnancını Kaybetmek' adlı konum üzerinde 5 aylık bir çalışma gerçekleştirdim. Ortaya koyduğum eserler de New York'ta sergilendi. Eserlerimin sergilenmesinden ve ülkemi temsil etmemden dolayı çok mutlu oldum. Bu süreç benim için de çok heyecanlıydı. Aslında geçtiğimiz sene İzmir Alaçatı'da ilk kişisel sergimi açmıştım. O da çok heyecanlıydı ancak bu bambaşka bir duygu oldu. New York'ta 2'nci kişisel sergimi açmış olmamdan dolayı çok mutluyum.
 
Bu kadar genç yaşta böyle bir başarıya imza attığına göre çok küçük yaşlardan itibaren sanata ilgin olduğunu söyleyebiliriz. İyi bir eğitim aldığını göz önünde bulunduruyoruz ancak sanatla ilginin nasıl geliştiğini bizimle paylaşır mısın?

Aslında küçük yaşlardan itibaren ressam olmayı istedim. 5 yaşında resim kursuna başlayan biri olarak tek hayalimin bu olduğunu da söyleyebilirim. Ressamlık, toplum içerisinde çok geçerliliği olan bir meslek gurubu değildi. Bunun bilincindeydim ancak bu noktada da en büyük şansım ailemin beni desteklemesi oldu. Her zaman yanımda olan ailem her konuda destekte bulundu. Küçük yaşlardan itibaren devamlı olarak aldığım sanat eğitimlerinin kattıklarını sürekli geliştirmeye çalıştım. Sürekli kendimi geliştirerek, bu yolda emin adımlarla ilerlemeyi sürdürmeyi hedefliyorum. Beni en çok mutlu eden ise, küçüklük hayalimi gerçekleştirmiş olmam oldu.




Temamı belirlerken hiç zorlanmadım

Programa katılmaya hak kazandıktan sonra yeni bir süreç seni bekliyordu. Bu süreçte temanı belirledin ve ona göre eserlerini ortaya koydun. Dünya'da ve ülkemizde yaşanan sorunlara gönderme niteliği taşıyan tema konunuz çok dikkatimi çekti. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?

New York'ta herkesin kendine ait bir tema bulması gerekiyordu. Çoğu sanatçı için en büyük sorunlardan biri de bu oldu. İnanmak istemeyeceksiniz belki ama temamı belirlerken hiç zorlanmadım. Çünkü Türk toplumunda yaşadığımın farkındayım. Yaşadığınız toplumdan ne kadar uzağa giderseniz gidin, sizi besliyor. Sürekli köklerinizde bir şeyler bulabiliyorsunuz. İstanbul'da yaşadığım dönemlerde de en çok terör konusundan etkilenmiştim. Aslında Yurtdışındaki insanlara burada neler yaşadığımızı aktarmak istedim. İnsanlarda terör eylemlerine karşı insana olan duyarlılığı artırmak istedim. Ancak bunda ne kadar başarılı olduğumu da bilemiyorum. Bu konu üzerine yaptığım eserlerin sergisi ise büyük ilgi gördü. Bu beni çok mutlu etmişti. Ancak Türkiye'de 2'nci terör olayının gerçekleşmesi ve bu haberi sevdiklerinden çok uzakta alman, sevdiklerin için endişelenmen çok rahatsız edici bir durum. Ülkemizde ve dünyanın genelinde umarım bir daha terör olaylarıyla karşı karşıya kalınmaz.

Bana en yakın olan portre


Eserlerinizi incelediğimizde genellikle portre tarzında eser verdiğinizi görüyoruz. Portre konusuna bu kadar eğilmenizin özel bir nedeni var mıdır? Bu konuda neler söyleyeceksiniz?


Eğitim hayatım boyunca farklı bir çok tarzda çalışmalar gerçekleştirme imkanım oldu. Bu nedenle manzara, mekan, natürmort, obje gibi çok sayıda farklı çizimler gerçekleştirme imkanı yaşadım. Ancak bu süreçte kendime en yakın olanın portre olduğunun farkına varınca bu alana yönelmeye karar verdim. Portrelerimde özellikle yağlı boya ve akrilik çalışıyorum. Bunun dışında karakalem, guaj boya, mürekkep kullanarak yaptığım çalışmalarım da oldu. Zaten New York'ta ki sergimde de eserlerimi akrilik ve mürekkep kullanarak yapmayı tercih ettim.

Türkiye'de yaşınız gereği sizde apolitik gençlik olarak adlandırılan nesil içerisinde yer alıyorsunuz. Ancak serginizle fikirlerinizi eserlerinize yansıtmaya çalıştığınızı görüyoruz. Böyle bir ortamda, bu fikrin oluşum ve gelişim süreci hakkında neler söyleyeceksiniz? 

Dediğiniz üzere, etrafımda yetişen apolitik bir gençlik gördüm. Ve onlardan birisi olmak istemedim. Bu konuda fikrimi dile getirmek, düşüncemi bir şekilde belirtmek aslında sesimi duyurmak istedim. Bir ressam olarak da düşüncelerimi yazıya dökmeden ve herhangi bir sözcük kullanmadan düşüncelerimi çizerek dile getirmeye çalıştım. İnsanlara, çizdiklerimle bir şeyler anlatmak istediğim için bu yolu tercih ettim. 'İnsanlığa olan inancını kaybetmek' başlığı da böyle düşünceler eşliğinde ortaya çıktı. Ancak temel çıkış noktam ise şu şekilde ortaya çıktı: Bir insanın kendi içerisinde nefret barındırması, kitlelerin ölümlerine sebep olmasını düşündükçe, insanlığın nasıl bu kadar kötü olduğunu ve bu yolun nereye gittiğini düşünmeye başladım. Sonrasında içimde de ciddi bir karamsarlık oluştu. İşte bu karamsarlık da temel çıkış noktam oldu.




Sanatçı yaşadığı dönemde anlaşılmalı

Dünya'da ve Türkiye'de ressamlar başta olmak üzere, dönemin sanatçılarının yaşadıkları zamanlarda toplumca değerleri yeterince anlaşılmıyor. Bu konuda sanatçının toplumdan uzak olduğu yönünde eleştiriler de getiriliyor. Peki, siz bu durumu nasıl açıklıyorsunuz?

Aslında bu son derece çok üzücü bir durum. Her sanatçı yaşadığı dönemde anlaşılmayı hak ediyor. Baktığımızda tarihte birçok sanatçının değerinin uzun bir süre sonra anlaşıldığını görüyoruz. Bu durumu resim başta olmak üzere bir çok sanat dalında görüyoruz. Türkiye'de ise bu durumu, değişmekte ve gelişmekte olan bir süreç olarak yorumluyorum. Çünkü 20-30 sene öncesine göre çok daha iyi bir konumdayız. Bunun nedeni de artık insanların sanata olan bakış açısı gelişiyor. Bunun yanında ne kadar kötü bir durum olsa da, sanatı yatırım aracı olarak düşünen insanlar var ve bu insanlar sanatçıların tablolarını öldükten sonra değerlenir gözüyle baktıkları için bu eserlere sahip olmaya çalışıyor. Ancak bunların dışında sanata gerçekten önem veren, yaşamının her alanında sanatın en azından bir dalıyla ilgilen insanların olması da beni gelecek için umutlandırıyor.

Ülkemizde devletin ve toplumun sanata yeterli desteği vermediği sürekli dile getiriliyor. Toplumun sanata olan ilgisini arttırmak için sanatçılara düşen görevler de yok mudur? Bu konuda neler yapılabilir?

Tabi ki sanatçının da bu konuda bir şeyler yapması gerekiyor. Zaten ilk bakışta sanat galerileri bile sadece belli bir kesime hitap ediyor gibi gözüküyor. Öncelikle yanlış olan bu düşüncenin ortadan kaldırılması için çalışmalıyız. Bir sanatçı olarak, açtığım sergiye sokaktaki insanın gelmesine çok önem veririm. İnsanların yaptıklarımın hakkında düşüncelerini merak ederim. İşte bu algıda galeri açılışlarında elinde kadeh ve iyi giyimli insanların gözükmesiyle oluştu. Öncelikle bu algıyı değişmesi için çalışmalıyız. Bunun dışında birkaç akım da şu anda sanatı sokağa taşımayı hedefliyor. Bunları destekliyor ve sanat ne kadar fazla insana ulaşabilirse o kadar iyi düzeylere taşınacağını düşünüyorum.

Pek çok eserimi sosyal medyada paylaşıyorum

Bunların yanında özellikle ressamların sosyal medyayı son dönemde çok yoğun kullanmasını ve eserlerini burada paylaşmalarını nasıl yorumluyorsunuz?

Aslında bu durumu da sanatçılar kendi içlerinde çok tartışıyor. Ben yaptığım pek çok sayıda eseri fotoğraflayıp, sosyal medya da paylaşmayı tercih ediyorum. Çünkü insanların sergiye gelememe durumlarını düşünüyor ve bu durumun onları eserleri görmelerine engele olamayacağını düşünüyorum. Bunun yanı sıra resimlerin altına yapılan olumlu veya olumsuz yorumları duymanın da beni geliştirebileceğine inanıyorum. Bir de artık enformasyon çağındayız. Bu kadar hızlı ilerleyen bir süreçte bunların dışında kalabileceğimizi düşünmüyorum. O nedenle de sosyal medya aracılığıyla elimden geldiğince herkesle sanatımı paylaşıyorum.

Bundan sonraki hedefleriniz ve projeleriniz hakkında neler söyleyeceksiniz?

Hayatıma akademik olarak devam etmek istiyorum. Yurtdışında yüksek lisans ve doktora eğitimimi tamamlamak ve ülkemde çalışmalarımı sürdürmek istiyorum. Eğitimimi yurtdışında tamamlamamla alanda daha çok gelişeceğim düşüncesindeyim. Kendimi geliştirdikten sonra da ülkeme dönerek buradaki sanat öğrencilerine daha büyük katkı sağlayabileceği inancındayım. n Ali Budak


Yurtdışında sanata ilgi daha yüksek

Yurtdışında bulunmuş ve burada sanat alanında deneyim kazanmış bir sanatçısın. Bu durumda olan bir sanatçı olarak, Türkiye ile yurtdışındaki sanat algısını karşılaştıracak olursanız neler söylemek istersiniz?

Türkiye'de açtığım sergiye çoğunlukla yakınlarım katılmıştı. Yurtdışında ise ilginç bir şekilde herkesin sergime çok fazla ilgi gösterdiğini gözlemledim. Özellikle herkesin sanata bir köşesinden bağlı olduğunu anladım. Tanımadığım çok fazla insanın eserlerime olumlu ya da olumsuz yorum yapmasından oldukça etkilendim. Sonra yaptığınız işe insanların ilgi gösterdiğini ve sizinle çalışmak istediklerini anlıyorsunuz. Bu da sanatınıza birçok kapının açılması demek oluyor. Şu an Türkiye'deyim ancak Amerika'daki sanat galerisi sahibine çalışmalarımı yollayacağım. Daha farklı neler olacağını ise bundan sonraki süreçte yaşayıp, göreceğiz.


Resim, hukuk okumak gibi değil

Ressamlık oldukça zorlu bir süreç ve ciddi destek olması gerekiyor. Resim ve heykelle ilgilenen gençleri bu noktada neler bekliyor? Bu konudaki tavsiyelerinizi alabilir miyiz?


Özellikle Amerika'daki çalışmam bana çok fazla şey kattı. Dünya'nın her yanından insandan çalışmalarım ile ilgili fikir edinme fırsatı elde ettim. Resim, bir hukuk okumak gibi değil. Dersiniz bittiğinde bırakıp gidemiyorsunuz. Atölyenizde sürekli olarak yapabileceğiniz bir şeyler var. Kendinizi geliştirmeniz gerekiyor. Aslında çok zorlu bir süreç ancak bir o kadarda keyifli. Maddi açıdan kendilerini uzun bir süre finanse edemeyeceklerini bilerek başlamaları gerekiyor. Bu noktada bir sponsor bulmaları onları oldukça rahatlatacaktır. Bir noktaya gelene kadar ciddi zamana ihtiyaçları olacak. Hayatlarının her gününde ise sürekli işleri içinde olacaklar. Bir yerde işleri kendi hayatları olacak. Bunun oldukça önemli bir artı olduğuna inanıyorum. Zaten bunun hazzı para ile ölçülemez. Aslında sanatı etrafınızdaki her türlü olaylardan kaçış ve bir anlamda da dönüş noktası diye tanımlayabiliriz.