Lütfü Dağtaş-Afrika kökenli Türklerin futbol alanındaki varlıkları da benzer bir geçmişe sahiptir. 1927 yılında, Taksim Stadyumu'nda oynanan Bulgaristan -Türkiye maçında ulusal takım formasını giyen, 'Arap' lakaplı, kara tenli, İzmirli oyuncu Vahap Özaltay da Afrotürk yurttaşlarımızdandır.
    
1908 İstanbul doğumlu olan Vahap Özaltay, küçük yaşlarında ailesiyle birlikte Aydın'a göç eder. Aydın'daki öğrenimi sırasında futbola başlayan Vahap Özaltay, kentin Yunan işgaline uğraması üzerine yine ailesiyle birlikte bu kez Kastamonu'ya taşınır. Kurtuluştan sonra İzmir, dönülen kent olur. Vahap, Aydın'da başlayan, Kastamonu'da süren futbol yaşamını İzmir'de bırakmaz, Altay Genç Takımı'nda oyuncu olur. 17 yaşına bastığında birinci takım kadrosuna girmeyi başarır. Kendini göstermesi pek gecikmez ve yine 17 yaşında İzmir Karması'na seçilir. Siyahi rengi denli güzel futboluyla da dikkatleri üzerinde toplamaktadır. Vahap Özaltay'ın oyunculuğunu takdirle karşılayan İzmir seyircisi, gecikmeksizin ona, 'Kara İnci' lakabını takacaktır. O artık Altay'ın siyah beyazlı formasıyla bir yıldızdır, takımının kazandığı galibiyetlerde, elde ettiği şampiyonluklarda büyük pay sahibidir.
    
1928 yılına geldiğimizde Amsterdam Olimpiyat Oyunları'na katılacak ulusal takımımıza aday olarak seçilmiş olmasına karşın, oynadığı santrfor mevkiinde Zeki Rıza (Sporel) gibi büyük bir ad yer aldığından forma giyme şansını elde edemez.

Atletizm ve futbolda ulusal forma giydi

Vahap Özaltay, iyi bir futbolcu olduğu kadar aynı zamanda komple bir atlettir. 1931 yılında arkadaşları ayağına çivili ayakkabıları giydirerek onu piste çıkartırlar. 200 m. ve 400 m. koşularında fevkalade dereceler elde ederek İzmir şampiyonluklarını kazanır. Futbolda giyemediği ulusal formayı ilkin 1932 yılında atletizmde giyer ve Atina'da yapılan Balkan Şampiyonası'nda 4x400 m. Bayrak Takımı'nda yer alır.
    
Vahap Özaltay, Atina dönüşünden 20 gün sonra, İstanbul Taksim Stadı'nda yapılan Türkiye Bulgaristan maçında da ulusal formayı giyerek bambaşka bir onur elde eder.

Beşiktaş yolculuğu

Vahap Özaltay'ın yıldızı süreç içerisinde iyice parlar. Beşiktaş'ın ünlü yöneticisi Şeref Bey, siyahi oyuncuyu Altay'dan Beşiktaş'a getirmek için yoğun çaba harcar, bizzat İzmir'e gelir, oyuncuyu alır ve birlikte İstanbul'a dönerler. Beşiktaş'ın siyah beyazlı formasını ancak bir kez sırtına geçiren Vahap, içinde git gide büyüyen İzmir özlemiyle yeniden yuvaya, İzmir'e, Altay'a döner.

Fransız Racing Club'lü Vahap

Vahap'ın ünü yurt dışına yayılmıştır. Bu kez 1932 yılında Macar Çalıştırıcı Regnam'ın, Vahap'ın karşısına bambaşka parlak bir teklifle çıktığını görmekteyiz. Macar çalıştırıcı Regnam, Türk futbolunun bu 'Kara İnci'sini salt Fransa'nın değil, Avrupa'nın o dönem en ünlü kulüplerinden birisi olan Racing Club'e götürmek istemektedir. Vahap'a önerilen yüksek bir ücret, dolayısıyla profesyonel oyunculuktur. Sonuçta Vahap, bu parlak öneriye, 'hayır' diyemeyecek, adımını Paris'e atacaktır. Dolayısıyla Vahap Özaltay, yurt dışında yabancı bir takımda ilk profesyonel futbolcumuz olma unvanını da elde edecektir. Şimdi giydiği forma Racing Klübü'nün enine ince kımızı beyaz çizgili formasıdır. Vahap Özaltay, bu formayla çıktığı sahalarda kısa sürede ünlenir, adından Fransız basınında övgüyle söz edilir. Racing takımında 4 yıl oynar Vahap Özaltay. Fransa- İspanya karmaları maçında dünyaca ünlü İspanyol Kaleci Zamora'ya attığı şahane gol ise belleklerden uzun süre silinmez. Londra'da oynanan geleneksel Arsenal-Racing maçında da sahanın en iyi futbolcularından birisi olarak alkışlanır. Fransa'da futbol oynadığı dönemde attığı şık kafa gollerinden dolayı kendisine 'Le Tete de Turc' (Türk Kafası) lakabı takılır.
    
Racing, 1933 yılında bu kez İstanbul'da Fenerbahçe ile oynayacaktır. Dolayısıyla Vahap, yabancı bir takım formasıyla bir Türk takımına karşı oynayan ilk Türk futbolcusu olma unvanını da elde ederek spor tarihimize adını yazdırır.
    
Vahap Özaltay, 4 yıl sonra ülkeye döndüğünde Beşiktaş, Fenerbahçe, Şişli ve Ankaragücü'nde de forma giydikten sonra Altay Kulübü'ne gelir. Fransa'da profesyonel oyuncu olduğu için karşısına türlü engeller çıkar. 'Sertifikalı futbolcu' türünden bir formül bulunarak sonunda oynamasına izin çıkar.
    
Yurt dışında elde ettiği bilgi ve deneyimlerden hareketle, Türkiye'de, 1946 yılında ilk profesyonel futbol takımını kurmak üzere girişimde bulunan Vahap Özaltay, 'İstanbul Profesyonel Futbol Kulübü' adıyla bir kulüp kurma hazırlığına girişir. Fransa'dan, 'Angouleme' takımını getirterek, İstanbul'da futbolu bırakmak üzere olan ünlü futbolculardan oluşturduğu takımla Fransız ekibi arasında maçlar oynatır. Ancak bu girişim sonuç vermez. Vahap Özaltay ayrıca 'Futbol Nasıl Oynanır?' adlı bir kitap da yazarak Türk futbol tarihine ve kültürüne bu alanda da önemli bir katkıda bulunur.
    
Soyadı Yasası çıktığında, İzmir Karması'nın değişmez üçlüsünü oluşturan Vahap, Sait ve Fuat, kulüplerinin adlarını kendilerine soyadı olarak almak üzere İzmir Nüfus Başmüdürlüğü'ne başvuracaklar, Sait 'Altınordu', Fuat 'Göztepe' soyadlarını alacaklardır. Vahap ise Altay'ı soyadı olarak almak ister. Ancak Altay, 9 Eylül 1922 günü İzmir'e kurtarıcı olarak giren Türk Ordusu'nun süvari birlikleri komutanı Fahrettin Paşa tarafından alınmıştır. Bunun üzerine Vahap da, 'Benimki de Özaltay olsun o halde' diyerek Özaltay soyadını alır. (Altay'da spor yapan futbolcular arasında kulübün adını soyadı olarak alma yarışında karşımıza çıkan diğer adlar şunlardır: Şerif, 'Eraltay', Cemil 'Tuğaltay'.)
    
Ordu Ulusal Takımını çalıştırdı


Vahap Özaltay, futbolu bıraktıktan sonra antrenör olarak Altay ve Ordu Ulusal Futbol takımlarımızı çalıştırır. Ordu Ulusal Takımı'mız, onun çalıştırıcılığı döneminde, 1954 yılında Roma Olimpiyat Stadı'nda İtalya Ordu Takımı'nı yenerek Ordulararası Dünya Şampiyonluğu'nu kazanır.
Vahap Özaltay, 1965 yılında Altay Kulübü'nün kongresi sırasında kalp krizi geçirerek yaşamdan ayrılır.
 
Gazeteci Erdoğan Sungur, Vahap Özaltay ile ilgili bir anıyı, 'Unutulmaz bir Galatasaray maçından bahsetmeden geçmek istemiyorum' diyerek şöyle aktarmaktadır:
    
1940 yılında İzmir'de yapılan bir Galatasaray maçında Altay takımı ilk yarıyı 4-0 yenik kapatır. İkinci yarıya çıkarken, Vahap'ın babası, 'Oğlum, atacağın her gol için sana bir lira vereceğim' diyerek onu yüreklendirir. Vahap ile birlikte Altay takımı da coşar ikinci yarıda. Vahap iki gol atar, üç golde de pay sahibi olur ve Altay sahadan 5-4 galip ayrılırken Vahap da Siyah Beyazlı kulübün tarihine yeni bir altın sayfa daha açmış olur...'
Antrenör olarak 'WM' ve 'Sürgü' adı verilen futbol oyun sistemlerini Türkiye'de ilk kez uyguladığı için de önem taşır.
    
Vahap Özaltay'ın kardeşi Saim Özaltay da Altay'da ağabeyiyle birlikte oynamıştır.
Spor çevrelerinin yetkin adları, 'Vahap Özaltay sadece kentimizin futbol alanındaki öncü isimlerinden değil, aynı zamanda Türk futbol tarihinin de en önemli adlarından birisidir' yorumunu yaparlar. Söz konusu yetkin kalemlerin yorumlarına göz atmakta yarar var:
Onun futbol oynadığı 1920'li ve 1930'lu yıllar hem bir kentin yani İzmir'in küllerinden yeniden doğduğu hem de modern Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş sancıları yaşadığı tarihsel aralığa denk gelmiştir. Teninin rengi dolayısıyla bazı dönemlerde ayrımcılığa tabi tutulmuş olsa da o, bütün bunlara hiç aldırış etmeden hem İzmir'i hem de Türkiye'yi uluslararası arenada başarıyla temsil etmiştir. Vahap Özaltay, endüstriyel futbolun ayak seslerinin henüz hissedilmediği, futbolun sadece futbol için oynandığı masumiyet çağının bir futbol efendisiydi.